|
Memur olma hayalini unutun...

Çeşitli üniversitelerden mezun olan iletişim fakülteli dostlarımızla arada buluşup kahvaltı ediyoruz.

Son kahvaltı etkinliğinin konuğu Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü görevine getirilen ve yine bir iletişimci olan Kemal Öztürk idi.

Güzel anekdotlar paylaştı Kemal Bey.

Köklü bir şekilde el atılmadığı için yeni Türkiye''nin biraz gerisinde kalan Anadolu Ajansı''nın yeni dönemin hızına ayak uyduracağının sinyallerini verdi. Haber akademisi, dünya ajansı olma iddiası ve tabi ki ajansı hantallıklarından kurtarma niyeti beni sevindiren haberlerdi.

Yine yerli bir siyasal iletişim kuramı oluşturma konusunda attıkları ve atmaya hazırlandıkları adımlardan da bahsetti.

Kemal Bey''in başarılı bir çalışma yapacağına inanıyorum.

Bu toplantılarda iletişimci arkadaşlarla muhabbet fırsatı da buluyoruz.

Son toplantıda iletişimcilerin muhabbet gündeminde Kemal Bey''in dile getirdiği, sektördeki yetişmiş eleman sıkıntısından ilhamla yine ''iş'' vardı.

Pek çok iletişimci arkadaşımız işsiz. Gazetecilik, Halkla İlişkiler ya da Radyo Televizyon Bölümleri''nden mezun olan arkadaşlarımız hem özel sektörde, hem kamuda umduklarını bulamadıklarını her etkinlikte defaatle tekrarlıyorlar.

Pek çoğu Anadolu''dan İstanbul''a okumaya gelip, daha sonra sektörün kalbi burada attığı için burada kalmak için çabalayan ama zorlanan arkadaşlar.

Çünkü bir dayınız yoksa, baba parası yeme konusunda şanslı değilseniz ve işsizseniz İstanbul''da tutunmak kolay değil.

Bu durumun sebebi ise belli...

Bir yanında parsellenmiş ve her parselin kendine göre kurallarının olduğu özel medya ve iletişim sektörü, diğer yanda, bir dayınız olmadığı için girilemeyen kamu kurumları...

KPSS diye bir şey var diyenler için hemen hatırlatayım, TRT''de ya da herhangi bir kamu kurumunda iletişim uzmanı, kameraman, muhabir gibi kadrolar için açılan sınavlara makine mühendisleri bile girebiliyor ve matematik becerileri sayesinde yarışa önde başlıyorlar. Yani zor.

Bu çarkta kendilerine yer bulamayan iletişimcileri hafakan basmasın da nolsun.

Öte yandan bilinçli olarak bu sektörü tercih eden iletişimcilerin bilmesi gereken başka bir gerçek daha var: İletişim Fakültesi''ne memur olmak için gidilmez!

Yolunuz kazara bu fakültelere düşmüşse o başka. Kaza kurbanıysanız, kendinize sorun...

Mesela; gecenin yarısında uçuk bir fikirle uyanmak, Manşet olma ihtimali bulunan bir haber için yanıp tutuşmak,

kimsenin akıl edemediği bir reklam fikrinin, tasarımın altında imzanızın olması,

100 kitapla anlatılabilecek bir konuyu, iki dakikalık bir kısa filmle anlatmak size heyecan verir mi?

Eğer bunların herhangi bir tanesi size heyecan vermiyorsa hemen ve vakit kaybetmeden o fakülteden uzaklaşın.

Bugüne kadar ''iletişim fakültesi diploması''na askerlik dışında hiç ihtiyaç duymamış biri olarak ve hiç de üzülmeden(!) söylüyorum, sahip olduğunuz ya da olacağınız diplomanın bizim sektörde bir karşılığı yok.

Tabii akademisyenlik düşlemiyorsanız,. ki, bana göre yukarıdaki heyecana sahip olmayan bir insanın iletişim fakültesinin akademik kadrolarında da yeri olmamalı!

Memurluğu küçümsediğimden değil, hatta kendisiyle gurur duyduğum memur emeklisi bir babanın çocuğu olarak söylüyorum; ''hayalinde memurluk yatan bir iletişim fakültesi mezunu'' olma halini kabullenemiyorum ben.

Bizim meslek, başka bir hayat ve düşünce tarzına sahip olmayı gerektiriyor.

Çünkü tasarım çağı olarak adlandırılan 21. yüzyılda, fikirden sanata, teknolojiden. eğitime, edebiyattan mühendisliğe, hatta ilahiyata her alanda kapıyı ''farklılaşma'' anahtarı açıyor.

Tasarım çağında en çok işe yaraması gereken insanlar da, ''farklı düşünme'' üzerine eğitim alan (ya da alması gerekirken alamayan, ama bu mazeretin arkasına saklanmadan kendini yetiştirmesi gereken) iletişim fakülteleri mezunları olmalı. Çünkü iletişimci, diğer tüm alanların önünü açan, yol gösteren ve katmadeğer katan insandır.

Peki böylesine geniş bir hareket alanı olmasına rağmen niçin işsizlikten yakınıyor genç iletişimciler?

Sebebi basit. Çünkü sektörün ihtiyaç duyduğu kalifiye eleman özelliklerine sahip değiller.

Artık dil kaçınılmaz bir zorunluluk. Ama gözü kapalı İngilizce haber metni üretebilecek gazeteciler hala parmakla gösteriliyor! En iyi kameranlar, en iyi kurgucular, en iyi ses teknisyenleri, hatta en iyi foto muhabirleri hâlâ çantadan yetişenler...

Hangi gazetecinin, iletişimcinin Facebook hesabında dünyanın çeşitli ülkelerinden meslektaşları var? Kaçıyla arkadaşsınız? Kaç gazeteci yeni medya denilen gerçeklikten haberdar?

Bunlar sıkı ama gerçek sorular sevgili meslektaşlarım!

Bana diyeceksiniz ki, iletişim fakültesi mezunlarını işsiz bırakan şartları oluşturanların hiç mi suçu yok?

Süper elemanlar olmasalar da, iş yapan, yaptığı işin hakkını veren insanları senelerce bedava çalıştırıp, iyi maaş almayı hakettiği bir dönemde kapı önüne koyan, vefasız kurumların hiç mi kabahati yok?

Var. Hadi oturup hep beraber sövelim.

Bu mudur?

Bu durum, sizi ormanda tek başınıza aç, susuz biçare vaziyette unutanlara cevap olarak ağlayıp, sızlayıp, küfretmeye benziyor. Kimsenin umrunda değilsiniz!

Unutmayın ki, hayat, doğarken herkese aynı fırsatları sunuyor. Herkes bir kalp, bir beyinle geliyor dünyaya... Bazıları o fırsatların farkına daha önce varabiliyor, bu dünyanın, kendi üzüntülerimizin suçunu başkalarına yüklemek için çok kısa olduğunu farkediyorlar.

Sen de aynaya baktığında, imkansızlıklarının arkasında sadece ve sadece kendinin olduğunu göreceksin.

Şimdi tek başına ormandasın. Yapmak gereken bir şey var.

Ayağa kalkmak.

Nerede olduğunu ve çevrende kimlerin olmadığını anlamak.

İkinci sırada yapacağın şey, bir süre açlığa tahammül etmeyi öğrenmek ve aç olduğun sürede hayatta kalman için gereken donanımı edinmek. Yani birileri sana iş versin diye aylarca boş oturmamak. Hiç bir şey bilmiyorsan, git seyyar satıcılık yap, bir kaç ay karın tokluğuna çalış. Bu arada dil öğren, bir alanda, bir konuda en iyisi sen ol. Sonra iş ara!

Eğer hala işsizsen, gel, oturup birlikte küfredelim.

Unutma ki, hayat, suçu başkalarına atmak için çok kısa olsa da, hiç bir haksızlığın kimsenin yanına kar kalmayacağı kadar da uzun. Ama hakkını almak yine senin ve benim elimde!

13 yıl önce
Memur olma hayalini unutun...
Hiç açmadığımız kapılar
İsrail’in Arz-ı Mev’ud paranoyasıyla dünyayı kana boyamasına göz yumulamaz!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar