|
Vatan, biraz da Hüma Kuşu’dur

Vatanın bir adı da biz Müslümanlar için “Dar’ül İslam” yani İslam Yurdu’dur. Anavatan ise bu büyük “vatan” içinde bir parça, bir bölümdür. Bizim doğup büyüdüğümüz, hür ve mutlu olduğumuz yerdir. “Sıla” dediğimiz yer de işte bu “anavatan”dır. Anavatan bu manada Büyük İslam Yurdu’nun içinde bir yurttur.

Coğrafî manada söylersek dünyada her kavmin (ırkın) çoğunluğunun yaşadığı bir yeryüzü parçası vardır ve orası o halkın vatanı olarak kabul edilir. İslam dinine girmiş ve birlikte “İslam Milleti”ni oluşturmuş kavimler içinse, bu kavimlerin her birinin yaşadığı coğrafi bölgelerin toplamıdır vatan.

Yine Müslümanlar için vatan, mutlaka Müslümanların kendilerinin egemen olduğu; halkın hür olarak kendi yöneticilerini kendilerinin seçtiği ve kendi inanç ve ilkeleri doğrultusunda yaşayabildikleri yer demektir. Zira Müslümanlar hür ve egemen olmak zorundadırlar. Çünkü Peygamber Efendimiz, yaşadığı dönemde var olan devletlerden herhangi birinin egemenliğine veya tabiiyetine girerek orada bir “cemaat halinde” İslam’ı yaşamayı şiddetle reddetmiştir. Kabul etseydi İslam’ın topluma ve toplumsal hayata dair, toplumun örgütlü yapılanması demek olan “devlet” kurumuna dair hiçbir hükmü hayata geçirilemeyecekti. O zaman da İslam, müşriklerin teklif ettiği gibi “Tanrı ile vicdan arasında” ölü bir inanç olarak kalacaktı. Ama Allah’ın Resulü Medine’ye hicret ettikten sonra “şûra” da dediğimiz meclisi toplamış, ordu kurmuş, elçiler göndermiş, elçiler kabul etmiş, bayrak kullanmış, savunmadan dış politikaya, ekonomiden hukuka her alanda yeni düzenlemeler yapmış, bütün bunları elbette Allah’ın emri olarak yerine getirmiştir.

Bu herkesin bildiği apaçık gerçekliğe rağmen İslam’da devletin varlığını tartışma isteği, Peygamber Efendimiz’in ve ashabının kurduğu egemenliği içlerine sindiremeyen kibirli Mekke müşriklerinin hazımsızlıklarının günümüze bir yansımasıdır. Tarih boyunca adı ve idarecileri değişse de bütün devletlerimiz esasen Peygamber Efendimiz’in kurduğu devletin tabii bir devamıdır. Bu devlet, tek ve güçlü olduğu zaman İslam şaha kalkmış, Müslümanlar medenî, müreffeh ve barış içinde yaşamışlardır. Devletin parçalandığı, buna bağlı olarak arazinin ve halkın bölündüğü ve dolayısıyla gücümüzün parçalandığı günümüzdeki gibi devirlerde ise Asya’dan Afrika’ya yüzlerce İslam şehrinde Müslümanlar kana ve gözyaşına boğulmuşlardır.

Müslümanların kendilerine ait olduğunu iddia edecekleri bir “vatan”larının bulunmadığı, zaten İslam’da devletin de olmadığı, Müslümanların isterlerse İngiliz veya Amerikan egemenliğinde “cemaat halinde” inançlarını yaşabilecekleri aldatmacasının iki kaynağı vardır. İlki din konusundaki cahilliktir. Kendilerine ve kandırdıkları insanlara Kur’an’ı ve hadisleri okumayı yasaklayıp (evet, mensuplarına Kur’an’ı ve hadis kitaplarını okumayı yasaklayan sözde dinî cemaatler vardır!) kendilerince üretilmiş “kurmaca” bir sapkınlığı “din” olarak benimsetmek isteyenler bu guruptadır. Böyleleri, kendi küçük guruplarını “İslam Milleti”nin yerine koydukları gibi kendi âdi menfaatlerini ülkenin ve milletin menfaatlerinin önüne koymaktan çekinmezler.

Bu kandırmacanın bir diğer kaynağı ise günümüzde yamalı bohça gibi parçalamış oldukları İslam ülkelerini askerî, ekonomik ve kültürel baskı altında tutmakla yetinmeyip teker teker hepsini fiilen işgal etmek isteyen emperyalist güçlerin hain propagandalarıdır. Böylece işgale direnmeye kararlı milletimize de “İşgalci Hıristiyanların egemenliğinde de dininizi yaşayabilirsiniz, nasıl olsa İslam’da devlet yok, itiraz etmeyin” demeye getiriyorlar. Kâfirlerin egemenliğini çocuk aklı bile kabul etmeyeceğinden bu sefer tüm milleti çocuk yerine koyarak “falanca prens hazretleri Müslüman oldu!” veya “filanca papaz hocamızın elini sıktı!” gibi çirkin ve maksatlı yalanlarla psikolojik savaşa başvuruyorlar. Böylece İslam dinine, o dini benimsemiş İslam Milletine, o milletin anavatanı olan Mekke’den İstanbul’a, Buhara’dan Bosna’ya kadar bütün bir yurdumuza karşı yüzyıllardır dinmek bilmez bir kindarlıkla saldıran şer güçleri hoş görmemiz, onlara sempati duymamız beklenmektedir. Bunun için İstiklal Marşı’ndan ve bayrağımızdaki hilâl’den vazgeçmemizi; hatta “Muhammed Allah’ın Resulüdür!” demekten vazgeçmemizi beklemektedirler.

Daha çok beklerler, diyip burada şimdilik keseceğim. Yazıyı buraya kadar okumuş olanlara açıp Mükerrem Kemertaş’tan “Huma Kuşu”nu dinlemelerini tavsiye ediyorum. Çünkü vatan, biraz da Hüma Kuşu türküsüdür.

#şaban abak yazıları
#şabak abak 26 ocak
#şaban abak yeni şafak
9 yıl önce
Vatan, biraz da Hüma Kuşu’dur
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı