|
Statükonun sürekliliği

Coca-Cola''nın girdiği yerde, "devrim olur, statüko değişir" derler. El-hak doğrudur. Zira, Mao''nun ''Çin''ine girdikten sonra, Çin''de de değişim olmuş, amma elli yıldır Türkiye''de içilir, bu "meret", amma bir türlü statüko değişmez.

Nitekim, 60''lı yıllarda "din ve lâiklik" üzerine yazılan kitaplar, "cezacı"lar tarafından mesnet kabul edilmiş ve TCK''nun 163 maddesine istinaden, bir sürü yazar ve fikir adamı "tecziye" edilmişti.

Statükoya mesnet olan yazarları da, Çetin Özek, Neşet Çağatay, Sulhi Dönmezer, Tarık Zafer Tunaya, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, İlhan Arsel ve benzerleri temsil ediyordu.

O tarihlerde, Libya''da Sunusiler''i deviren Kaddafi de "sürekli devrim"le Libya çölünü "yeşil"e boyamak istiyordu.

Türkiye''nin 68 kuşağı da bu yolda yürümeye çalıştı.

Fakat aynı fikir ve düşünce ortamında, bir Ali Fuat Başgil, bir Osman Turan gibiler, istedikleri kadar "din ve lâiklik" konusunu Türkiye gerçekleri doğrultusunda ortaya koymuş olsalar da, hiç bir zaman kaale alınmadılar.

Yalnız, Nisan 1991''de, TCK''nın 141, 142 maddeleri ile beraber, TCK''nun 163. maddesi de meriyyetten kalkınca, bir ferahlama olduğu sanıldı. Bu sefer de "rezerve" edilmiş maddelerde, fikir ve düşünce özgürlüğü kadar ibadet özgürlüğü de "odaklaştırılarak", yeni bir fikir ve düşünce özgürlüğünün mücadelesine başlanmış oldu.

Bizim, 80''li yılların ortalarında, "Yürüyenler ve Sürünenler" adlı eserimizin ikinci baskısı çıktığında, yine statükonun bilirkişilerinden birinin, dava açılmasına mesnet olan raporunda, aynen şu cümle geçiyordu:

"Eskiyi savunanların müşterek düşmanları, Atatürk ve kurduğu düzendir."

Halbuki biz o eserde, Atatürk ve döneminin önde gelen 24 kadar din ve fikir, düşünce ve aksiyon adamlarının hayatlarını ve hayat mücadelelerinin bir kısım safhalarını ele almıştık.

Bunların içinde, Elmalılı Muhammed Hamdi, Mehmet Akif, Ferid Kam, Ahmet Hamdi Aksekili, Ömer Nasuhî Bilmen gibi zevat vardı.

Çünkü, onlar bu ülkede, İslamî ilimlerin temel kaynakları ile İslâm''ın yeniden hayat bulmasına hayatlarını vakfetmiş kimselerdi!

Amma, statükonun kaymağını yiyenler, onlara düşman ve aynı minval üzere, Kur''an Kursu ve İmam-Hatip neslinin ürünlerine "ham meyva" olarak bakıyor, 80''li yıllarda bugünkü statükonun ilk işaretlerini veriyordu:

"...Çağdaş olma savında bulunan bir toplumda, varlığı hiçbir suretle açıklanmayacak olan Kur''an Kursları ile birkaç modern bilim dalına yer vermekle doğmatik ruhu yok edilmeyen İmam-Hatip Okulları''nın etkinliği, eski düşüncenin genç kuşaklara yeniden bilinçli ve sistemli bir biçimde aktarıldığının çürütülmez bir kanıtıdır." (1)

İşte bu zihniyettir ki, Kur''an Kursları ile İmam-Hatip Liseleri''nin köküne kibrit suyu dökmek için, 20 yıl beklemiş ve "Doğu''nun mistik ya da doğmatik sisteminin reddi"nde bir adım öne geçmiştir. (2)

Böylece, statüko, "en derin, en radikal ve en kapsamlı" yönü ile sürdürülüp, gelmiştir.

Doğu Karadeniz''de, her beş-on km ara ile kurulmuş olan kazaların "...İmam-Hatip Lisesi''ne gider" tabelalarını gördükçe, sürekli bu statükocu "Coca-Cola" tiryakilerini hatırlar, sadece bizdeki değişime etkisi olmadığının ilâmına şahit olurum!

----------

(1) Prof. Dr. Suat Sinanoğlu, Türk Hümanizmi, Ankara/TTK Basımevi, 1980, sh: 57-58.

(2) Sinanoğlu, age, sh: 73.

23 yıl önce
Statükonun sürekliliği
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…