|
Sanat ve suç

Slobodan Praljak, Bosna Savaşı (1992-95) patlak vermeden önce, Hırvat sanat çevrelerinde oldukça tanınmış bir isimdi. Bugün Bosna-Hersek’in güneyinde yer alan Capljina kasabasında 2 Ocak 1945’te dünyaya gelen Praljak, Zagreb’de elektrik mühendisliği tahsil ettikten sonra, drama sanat akademisini bitirerek sanat çalışmalarına yoğunlaşmıştı. Zagreb’de bir yandan lise öğretmenliği yaparken (elektrik dersleri yanında, felsefe ve psikoloji de öğretiyordu), bir yandan da tiyatrolarda yönetmenliğe başlamıştı. Filmler, diziler ve belgeseller çeken Praljak, sanat kariyerini Zagreb dışında Osijek ve Mostar şehirlerinde de sürdürüyordu. Bu süreçte birkaç kitap ve makale de kaleme alarak, sözlü edebiyat alanına da giriş yapmıştı.

Her şey böyle sessiz-sakin ve ‘sanatsal’ biçimde devam ederken, 1991’in yazında “Hırvat Bağımsızlık Savaşı” başlayınca, Slobodan Praljak, o zamana kadarki bütün çalışmalarını bir kenara bırakıp orduya (“Hırvat Cumhuriyeti Ordusu”) asker yazıldı. Şöhretinin de etkisiyle basamakları üçer-beşer tırmanıp, 1992’nin nisanında tümgeneralliğe terfi etti. Bu sırada Hırvatistan Cumhuriyeti Savunma Bakan Yardımcılığı’na atanan Praljak, aynı yılın eylülünde artık “Hırvat Milli Savunma Konseyi”nin (HVO) önde gelen bir üyesiydi, kısa süre sonra da konseyin başkanlığına getirildi.

Sanatçılardan ve edebiyatçılardan oluşan bir “gönüllü” savaşçı taburu oluşturarak işe başlayan Slobodan Praljak, 1995 sonunda kendi isteğiyle emekliye ayrılıncaya kadar, epey aktif bir askerî performans ortaya koydu. Etnik açıdan “saf” bir Hırvatistan oluşturma hedefiyle savaşan Praljak, ordu birliklerine komuta ettiği yaklaşık üç buçuk yıllık süre zarfında -bugün artık tamamı belgelenmiş- çok sayıda savaş suçuna ve katliama imza attı.

HVO Başkanı olarak Prozor, Gorjni Vakıf, Sovici, Doljani, Mostar gibi yerleşim birimlerinde binlerce Müslüman Boşnak’ın işkenceden geçirilmesi ve katledilmesinde direkt biçimde sorumluluğu bulunan Praljak, emrindeki askerlerin işlediği tecavüz, gasp, yağma ve tehcir gibi suçlara da göz yumdu, hatta tüm bunların uygulanmasını teşvik etti. Özellikle Mostar civarındaki Heliodrom ve Ljubuski kamplarında binlerce Boşnak’ın maruz bırakıldığı insanlık dışı muameleler sonradan bütün ayrıntılarıyla ortaya çıkarıldı, Bosna Savaşı’nın en korkunç sahneleri arasında yerini aldı. Keza Müslümanların yaşadığı Ahmici köyündeki Hırvat vahşeti de kalıcı biçimde hafızalara kazındı.

En az bütün bu suçlar kadar dehşet verici bir başka şey, 9 Kasım 1993 günü yine Mostar’da yaşandı. Mimar Sinan’ın öğrencilerinden Mimar Hayreddin tarafından inşa edilen ve 1566’da tamamlanan ünlü Mostar Köprüsü, Hırvat topçusunun kastî ve sürekli saldırısıyla yıkılarak Neretva ırmağının soğuk sularına gömüldü. Sayısız savaş ve kuşatmadan sağ çıkmayı başaran köprü, Slobodan Praljak’ın emrindeki askerlerin barbarlığına direnememişti. (Praljak, bu sırada son derece soğukkanlı ve kendinden emindir. Köprünün yıkılışından kısa bir süre önce kendisiyle görüşme yapan Rus gazeteci Andrei Shary, Hırvat komutanın, konuşması sırasında sürekli Dostoyevksi ve Çehov’dan edebî alıntılar yaptığını hatırlıyor.)

Savaş sona erdiğinde, sanki hiçbir şey olmamış gibi sivil hayata geri dönen Slobodan Praljak, kültür-sanat çalışmalarına tekrar başladı. Kurduğu şirket üzerinden kitaplarının ve filmlerinin yayımına odaklanan Praljak, hakkındaki dosyaların açılmasıyla suçlamalar gündeme gelince, “ismini temizlemek için” 5 Nisan 2004’te Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne kendiliğinden teslim oldu. Kurbanların yakınlarını usandıran uzun bir yargılama sürecinin ardından, 20 yıl hapis cezasına çarptırılan Praljak, 29 Kasım 2017 günkü duruşma sırasında, yanında mahkeme salonuna getirdiği şişedeki zehiri içerek intihar etti. Zehiri yudumlamadan önceki son sözleri, “Yargıçlar, Slobodan Praljak bir suçlu değildir. Bu kararınızı küçümseyerek reddediyorum” şeklindeydi.

Sanatla ve edebiyatla ilgilenen kişilerin insan sevgisiyle dopdolu olduğu ve sürekli “daha yaşanabilir bir dünya için” çalıştıkları yönünde bir önkabul vardır. Slobodan Praljak’ın hikâyesi, bu önkabulü trajik biçimde yalanlıyor. Üstelik, bu konuda Praljak dünyadaki tek örnek değil, hatta nadirattan bile değil. Tarihin dönemeçlerinde, sözde ince ruhlu nice insanın içinden korkunç canavarların çıktığına şahit olunmuştur. Sanatın barbarlığa, faşizme ve vahşete perde olarak kullanılması da zannedilenden daha sık rastlanan bir durumdur. Biteviye tekrarlanan ezberler tam aksini söylüyor olsa da…

#Slobodan Praljak
#Bosna Savaşı
#Mostar Köprüsü
#Praljak
4 yıl önce
Sanat ve suç
Seçimler neden sadece Pazar günü yapılsın ki?
Teröriste uyarı atışı, Ankara’ya gizli ziyaret
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm