Mesut Özil, hayatının golünü Almanya’ya attı: Bunca zaman Almanya milli takımının formasını giydiği için kendi kalesine attığı bir golden bahsetmiyoruz! Aksine, “rakip kaleye atılan” bir başka deyişle Alman Faşizmi’ne atılan bir gol’dür, bu!
Erdoğan ile İngiltere’de çektirdikleri o fotoğraf nedeniyle Almanya’da uğradığı ırkçı muamele ve ayrımcılık öylesine bir raddeye vardı ki; nihayetinde, Mesut “Almanya ulusal takımını bıraktığını” açıkladı…
Hayatının Golü, sadece bu pek isabetli bırakma kararıyla sınırlı değildir: “Kazandığımızda Alman’ım, kaybettiğimizde göçmenim!” şeklindeki sözleri de adeta “doksandan atılmış bir tokat” gibidir!
Brezilya’da 2014 dünya kupasını kazandıklarında, hiçbir sorun yoktu: Almanların alayı bahtiyar, mutlu ve mesut’tu…
Rusya’daki son dünya kupasında gruptan bile çıkamayıp elendiklerinde ise bu berbat neticenin sorumluları bir Mesut, iki İlkay’dı!
Almanya’ya gol atanlar; Meksikalı, İsveçli, Güney Koreli futbolcular değildi:
Ya? Mesut ve İlkay ile fotoğraf çektirdiği için Erdoğan’dı!
Alman ulusal takımının 1990’da dünya kupasını kaldırmış eski kaptanlarından Lothar Matthaus’un (günümüzde Alman Futbol Federasyonu’nda görevli) bazı ünlü eski futbolcularla birlikte Rusya lideri Putin ile buluşmasından yahut fotoğraf çektirmesinden dolayı…
Şu Çifte Standartçı Alman Medyası; mutlu, bahtiyar ve elbette mesut’tur!
Peki ya, asıl mevzu nedir?
Bugün, Mesut’tur; yarın Bahtiyar’dır, Mutlu’dur isimleri...
Fark etmiyor:
Almanların –Batılı kahpelerin- düşmanlıkları, Müslüman Türk futbolcularınadır!
*
Almanya’nın Dünya Kupası’ndaki ilk maçında tribünde “Özil ve Gündoğan, Erdoğan’ın yanında oynayın” diye pankart açan ırkçı Almanlarla sınırlı değildir, bu düşmanlık…
Mesut ve İlkay’ın Erdoğan’la fotoğrafına en sert tepkiyi gösteren Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Reinhard Grindel ile de sınırlı değildir…
Keza, kupa öncesinde iki Türk futbolcuya “aba altından sopa gösteren” Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ile de değil, elbette…
Tribündeki veya sokaktaki Almanlar’dan siyasilere ya da futbol federasyonuna kadar alayının tavırlarını, tepkilerini, saldırılarını itina ile “Derin Almanya” belirler ve yönlendirir!
Irkçılık da, İslam düşmanlığı da Zalim Almanya’nın devlet politikasıdır…
Dahası, Batılı devletlerin tamamının başat politikasıdır.
Sahi…
UEFA, Euro 2024’ün organizasyonunu; Almanya ulusal takımının formalarını giymiş Mesut ve İlkay’a ırkçı davranan faşistlerin ülkesine mi verecek?
Yoksa, Bağımsız Müslüman Türkiye’ye mi?
-Bekleyip, göreceğiz!
Mesut ve İlkay’a yönelik ırkçı muameleler, saldırılar; NSU Davası’nın sonuçlandığı, dahası cezalarının da tartışıldığı bir döneme denk geldi ki, kaderin cilvesidir!
2000-2007 yıllarında 8’i Türk 10 kişinin öldürüldüğü derin cinayetlerin arka planı göstermelik bir kararla örtüldü, asıl suçlulara ulaşılması engellendi.
“Neo-Nazi” kamuflajlı örgüt, Alman derin devletine yani Almanya Anayasa’yı Koruma Teşkilatı’na bağlıdır. Ömür boyu hapis cezası verilen ve başından beri “Nazi Gelin” denilerek asıl irtibatı gizlenmiş olan Beate Zschaepe, bu derin örgütün oyuncağı bir elemandır!
Bu seri derin “kontra” cinayetler üzerinden Almanya’daki Türklere “Buradan gidin! Artık size bu ülkede yer yok!” mesajı verilmiştir.
Mesut ve İlkay’a yönelik ırkçı tepkiler ve saldırıların arka plandaki yönlendiricileri ile işte bu derin cinayetlerin sahne arkasındaki asıl suçluları aynı adrestedir, aynı karargâhtadır.
Her ikisinde de -özelde gurbetçilerimize genel manada ise bilumum göçmenlere-verilmek istenen derin mesajlar aynıdır!
Zamanında CIA tarafından kurulmuş Atlantik Brücke’nin üyesi olan Şansölye Merkel, NSU cinayetleri için “Almanya tarihinde çok kara bir lekedir. Biz bu konuda çok şey yaptık ve yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu!
Şu sözünü ettiği “kara leke” var ya; aynı zamanda Angela Merkel’in de alnındadır! Kuşkusuz, Almanya Şansölyesi de bu derin suçların ortağıdır.
“Çok şey yaptık” derken mi; aslında “Çok iyi hasıraltı ettik” demek istiyor!
