Şakşak tapınağı ve ABD seçimlerinin ekonomi politiği

04:0028/07/2024, Pazar
G: 28/07/2024, Pazar
Yusuf Dinç

Bir eşikteyiz. Kapı aralık, ışık basıyor, parlak bir gelecek mi, nükleer bir ışıma mı, nereye açılır, arkada ne vardır, henüz kestirilemiyor. Bu bulanıklıkta yoluna panikle devam eden şahıslar, şirketler, devletler de var, kendini rüzgâra bırakan da soğukkanlılıkla yönünü bulmaya çalışan da… Ortamın berraklaşana kadar; berraklaşma derken bir iyimserliği değil, bulanıklığın dağılmasını kastediyorum; herkes ve her şey Kasım’daki ABD seçimlerine kilitlendi. Ekonominin tüm parametreleri dahil… Faiz

Bir eşikteyiz. Kapı aralık, ışık basıyor, parlak bir gelecek mi, nükleer bir ışıma mı, nereye açılır, arkada ne vardır, henüz kestirilemiyor.

Bu bulanıklıkta yoluna panikle devam eden şahıslar, şirketler, devletler de var, kendini rüzgâra bırakan da soğukkanlılıkla yönünü bulmaya çalışan da…

Ortamın berraklaşana kadar; berraklaşma derken bir iyimserliği değil, bulanıklığın dağılmasını kastediyorum; herkes ve her şey Kasım’daki ABD seçimlerine kilitlendi.

Ekonominin tüm parametreleri dahil…

Faiz indirimlerini işte böyle bir ortamda tartışmaya başladı Türkiye. Gerçi FED’i beklemeden Kanada Merkez Bankası (iki kere), Avrupa Merkez Bankası, Macaristan Merkez Bankası faiz indirdi. Asıl önemli olansa Çin Merkez Bankasının indirim kararıydı. Çin’in Trump’ın seçilme ihtimaline hazır olduğunun çok önemli bir habercisiydi bu karar.

İndirim yönlü bu genel havaya rağmen Japon Merkez Bankası ise faiz artırdı. Kendi parametreleri bunu gerektiriyordu vesaire vesaire.

Bu seçimin bu denli belirleyici olmasının başta ABD hegemonyasının gücü olarak yorumlanabileceğini düşünmüştüm. Sonra Netansatan’ı ABD Senatosu’nda konuşurken gördüm. Anladım ki hegemonya falan değil, ABD’nin saldırganlığı ve yalancı şahitlik kabiliyeti mesele.

Gerçi yalancı şahit; olay yerinde olmayıp yahut olay hakkında bilgisi olmayıp şahitlik yapana denir.

Yani şahidin yalan söylemesinden farklı bir sorundur. Kimi zaman yalancı şahitlikle şahitin yalancılığının karıştırıldığını düşünüyorum. (Yalancı şahit doğruyu da söyleyebilir.)

Neyse, ABD Gazze’de yalancı şahit midir, şahit yalancı mıdır önemli değil. ABD hem yalancı şahitlik yapabiliyor (ırak’taki kimyasal silah konusunda olduğu gibi) hem şahitliğine yalan katabiliyor (Gazze’deki katliamı durmaksızın alkışladığı gibi).

Alkış putperestlikten miras kalmış bir davranıştır. Bu konuda çok yargılayıcı değilim. Bir iki alkış yeri geldiğinde rahatsız edici değildir. Ama onlarca kez alkış bir cinnet hali sayılmayacaksa tapınmadan başka nedir?

İyi niyetli değerlendirsem konuşturmamak için alkışlıyorlar derim. Ama Senato’nun tam anlamıyla bir şakşak (applasue-fest) tapınağı olduğunu veriler gösteriyor.

NY Magazin’de Andre Tartar imzalı 2013 tarihli yazıda bu konuda istatistik veriliyor. Eisenhower ve Kennedy’nin alkış ortalamaları 30-40 imiş. 1991 sonrası Senato’daki ortalama alkış sayısı 80 civarına yükselmiş.

Tarihte en çok alkışı milenyum konuşmasıyla Bill Clinton almış. Bu konuşması 128 kez alkışlarla kesilmiş. Demokratların adı böylece şakşakçıya çıkmış. Clinton ve Obama için ortalama 90 olarak hesaplanmış. Baba ve oğul Bush’un ortalamaları ise 70’lerde kalmış.

Trump ve Biden için istatistiklere ulaşamadım. Ama Trump’ın 2020’deki bir konuşmasının dikkat çekecek kadar çok alkışlandığı haberlere yansımış. Senato’nun gariplikleri ABD’de araştırma konuları arasında ve bu başlıkta alkışlamalara bir madde olarak yer veriliyor. Başkaca tespitler de var. Mesela “Tuhaf Üçlü” gibi… Oturma düzeninde hatibin arkasında görünür konumda iki temsilcinin olması durumunu ifade eden bir kavramlaştırma bu. Hatırlarsanız bu iki oturum yöneticisinin hatibin arkasındaki mimikleri bazen gündem olur.

Bizde oturumu yönetenler hatibin yükseğinde oturur ve kameranın kadrajına girmez, malum.

Dünyayı rahatsız eden Netansatan alkışlamasının Senato için olağan bir durum olduğunu izah için yazmadım bunları. Bir ayininin icra edildiğini, ABD’nin yalancı şahitliğini yahut şahit yalancılığını ve dünyanın bunu genel bir tehdit olarak algılamasını tartışıyorum.

Gene neyse.

Sanırım bu ortamda merkez bankaları (bazısı elini belli etse de) ABD başkanlık seçiminin sonucunun dünyayı ne yöne sürükleyeceğini beklemek isteyecektir. Diğer aktörler, başka işler ve başka kararlar da…

Trump gelirse faiz indirimleri Harris’li senaryodan daha hızlı gelişebilir mi, bugünkü FED başkanı Powell ile çalışmaya devam eder mi, falan meselesi değil. Hem indirse ne olur, indirmese ne olur, eğer gümrük duvarları kalınlaşır, ekonomik silahlar ateşlenmeye başlarsa… Bir sürü çapraz konu var.

Artık siyasetin ekonomiyi değil, ekonominin siyaseti takip ettiğine daha çok ikna olunacak bir dönem başlıyor. Asıl önemli olan da bu… Çünkü kapitalizm, bilim ve teknolojide inanılmaz gelişimlere rağmen insanları artık şaşırtamıyor. Şaşırmayan insan ve kapitalizm bir arada ol(a)maz. Artık kimsenin saçını okşayamadığına yani ekonomiyle siyaseti sürükleyemediğine göre korkutmak yolunu seçecektir.

Savaş ihtimali rafa kalkana yahut savaş bitene kadar, çok dinamik bir sürece giriyor dünya.

#Ekonomi
#ABD
#İsrail