|
Gün’ü kurtarmak mı, geleceği “kurmak” mı? Ya da zamanları aşan bir zaman idraki…

En az iki asırdır, vaziyeti idare etmekle meşgulüz, idare’ye vaziyet etmekten uzağız. Hem de çok uzağız. Gün’ü kurtarmak için çırpınıp duruyoruz yalnızca. Bilmiyoruz ki, biz gün’ü kurtarmak için çırpınıp durdukça, geleceği kaybediyoruz, batıyoruz, yok olmanın eşiğine sürükleniyoruz…

Çok mu “sert” oldu bu giriş yazıya?

İyi de, vaziyet çok sert, çok tedirgin edici, öyle değil mi: Gün’ü kurtaralım derken, geleceği kaçırıyoruz. Gün’ü kurtarma savaşı verdikçe, geleceği kaybediyoruz, kendi ellerimizle yok ediyoruz geleceği/mizi.

GELECEĞİ GETİRECEK ÇOK YÖNLÜ BİR GELECEK TASAVVURU…

Gelecek tasavvuru geliştiremezseniz, geçmişinizi de koruyamazsınız, bugününüzü de kaybedersiniz. Dün’ün yaşaması, geleceğe uzanacak bir ufuk sunmasına bağlı. Bugün’ün sadece bugünden ibaret olmaması ise, geçmişle gelecek arasında uzanmasına, uzanabilmesine.

Geçmiş’siz bugün, geçmiştir, yaşanmamış demektir. Geleceksiz dün, ölüdür.

Geleceği yitirirseniz, dün de, bugün de yersiz-yurtsuzlaşır, anlamını yitirir. Anlamsız hayat, insanı bitirir.

Gelecek gelecekse, ontolojik olarak bugün geleceğe uzanıyorsa, geleceği soluyabiliyorsa, geçmiş’i yitirmediği içindir, geçmiş fikri’ni diri tuttuğu için gelecektir gelecek; geçmiş’i bitirmediği, geçmiş’ten geleceğe köprü olacak muhkem ve sarsılmaz bir yerde durduğu içindir; sâbitelerini özene bezene koruduğu içindir; değişkenlerin gün’ü kurtarmaya çağıran ayartılarına yenik düşmediği için.

Geleceğe uzanan, geleceği kucaklayan kapsamlı ve uzun soluklu bir zaman idraki, bizi gün’ü kurtarma gafletine düşmekten kurtarabilir. Başka bir ifadeyle, ne kadar derin nefes alabilirsek, o kadar derin nefes üfleyebiliriz. Ne kadar derin nefes alabilirsek, bugün’den geleceğe o kadar muhkem köprü kurabilir, geleceğe o kadar emin adımlarla yol alabiliriz.

ZAMANLARI AŞAN BİR ZAMAN İDRAKİ…

Zamanları aşan bir zaman idrakine ihtiyacımız var. Beşerî zamanları ve mekânları aşarak ve Melekûtî âlemden süt emerek inşa edilen ilâhî şiarlarla donanmış, kuşanmış kabına sığmayan Müslüman Zihin’in (Mekke süreci’nde) yeşerttiği, ete kemiğe büründürdüğü Zemin’leri (Medine süreci’nde) döşeye döşeye varolan, varoluşa gelen, fikir ve oluş çilesini bütün zamanlara ve mekânlara yayabilen, yer’le gök, kök’le gök arasında sarsılmaz irtibatlar, leziz bağlar kurabilen derûnî bir zaman tasavvuruna ihtiyacımız var yani.

Geldiğim noktada duralım, derim: İki asırdır gün’ü kurtarmakla meşgulüz, geleceği “kurmak” diye bir derdimiz de, kaygımız da, geleceği kuracak ufkumuz da, derûnî nefesimiz de yok. Yok; çünkü güçlü bir tarih tasavvuru veya zaman-mekân felsefesi olmadan gün’ü kurtarma ayartısından kurtulmamız pek mümkün görünmüyor.

Geleceği kurmak, geleceği kendi ellerimize alabilecek epistemolojik ve ontolojik bir yerde durabilmekle mümkün. Zaman oku’nu en uzak noktaya ulaşacak kadar geçmiş ve gelecek zamanları ihata edecek kadar gerebilmekle.

“Kurmak” eylemi, her ne kadar kurmaca bir duruma işaret ediyor ve pek de sevimli olmayan bir eylemi ifade ediyor olsa da, geleceğe bugünden yol alınabilmesinden söz ediyorum burada.

Geleceğe bugünden yol almak, gün’ü kurtarma eyleminin ayartısından kurtulmakla mümkün.

Siyaset, gün’ü kurtaran, gün’ü kurtarmaya yarayan ziyadesiyle ayartıcı, “pornografik” (yani insanın düşünme ve duyma melekelerini iptal eden, baştançıkarıcı) bir araç.

ARAÇLARLA AMAÇLARI KARIŞTIRMAMAK!

Araç’lar amaçların önüne geçtiği zaman, zaman idraki ve ufku daralır ve çöker insanın. Araçların amaçların önüne geçtiği –dolayısıyla amaçlarını yitiren– insanlar veya toplumlar için, bügün, tek zaman; burası, yegâne mekândır. Dolayısıyla tam anlamıyla bir ağ’dır bugün ve burası onlar için. Yalnızca amaçlarını yitirmeyen insanlar veya toplumlar, bugün’ü geçmiş’le gelecek arasında bir ağ değil, bir bağ olarak görebilirler. Ontolojileri zamanları ve mekânları aşar, gelecekten de ötelere, ötelerin ötesine taşar.

Siyaset, –hele de günümüzde– sadece gün’ü kurtarma aracı. Ama böyle olduğu için de insanı, hayatı ve hakikati yitirme ve bitirme aygıtı!

Geleceği kurmak, bizi buraya hapseden, bugüne mahkûm eden siyaset’ten, günü kurtarma kaygısından kurtulmakla imkân dâhiline girebilir.

Geleceği siyasetle kuramayız. Siyaset, siyasetin dar ontolojisi, bizim bir dünya kurmamıza izin vermez; siyasetle yapabileceğimiz en iyi, en güzel şey, kurulmuş bir dünyayı korumak olabilir ancak. Çünkü siyaset kurucu bir kaynak değil, koruyucu bir barınaktır.

Bu, siyaseti küçümsememiz anlamına gelmez, gelmemeli. Geleceği, siyasetle değil fikir’le, eğitim’le, kültür’le, sanat’la kurabiliriz. Bizi köklere götürecek, oradan göklere ulaştıracak ufku, fikir, eğitim, kültür, sanat sunabilir bize.

İki asırdır, araçları amaçların önüne geçirdiğimizi, bize amaçları verecek fikir’i, eğitim’i, kültür’ü ve sanat’ı ihmal ettiğimizi görebilir de, köklere inmeden göklere yükselemeyeceğimizi idrak edebilirsek, ancak o zaman, geleceğimizi kendi ellerimize alacak, gün’ü kurtarma ayartısından kurtularak geleceği kurma yolculuğuna çıkacak, derin nefes alacak öncü kuşakları yetiştirmekten başka çıkış yolu’nun olmadığını kavrayabiliriz.

Vesselâm.

#Müslüman
#Mekke
#Medine
#Gelecek
#Siyaset
2 yıl önce
Gün’ü kurtarmak mı, geleceği “kurmak” mı? Ya da zamanları aşan bir zaman idraki…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset