|

Algoritmalar empatiyi öldürebilir mi?

Yaşadığımız bu çağ algoritmalar çağı. Çok değil, 10-15 sene önce ‘algoritma’ birçok insan için hiçbir şey ifade etmezdi. Bugün ise hayatımızın her tarafı algoritmaların yönettiği sistemlerle çevrili.

00:00 - 22/09/2021 Çarşamba
Güncelleme: 06:07 - 22/09/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Düşünce Günlüğü
Düşünce Günlüğü
OĞUZHAN SARUHAN/SOSYAL MEDYA DANIŞMANI - YAZAR

Yaşadığımız bu çağ algoritmalar çağı. Çok değil, 10-15 sene önce ‘algoritma’ birçok insan için hiçbir şey ifade etmezdi. Bugün ise hayatımızın her tarafı algoritmaların yönettiği sistemlerle çevrili.

Aklımıza ilk gelen cep telefonlarımız ya da bilgisayarlarımız olsa da aslında çok daha fazlasını kullanıyoruz. Akıllı araçlar, ev aletleri, fabrikalar, asistanlar, oyuncaklar, bileklikler, yüzükler, lambalar, tartılar, uçaklar, ayakkabılar…

Algoritma, bilgisayara nelerin yapılması gerektiğini söyleyen talimatlar dizisidir. Aslında bir problemin çözümü için gerekli bütün işlemleri adım adım, sırayla belirleyen bir tariftir. Dünyanın en büyük arama motoru olan Google, mükemmel işleyen bir algoritmaya sahiptir. Google’da bir konu hakkında arama yaparken karşımıza çıkan mükemmel sonuçların başarısının ardında derin bir bilgisayar bilimi yer alıyor. Bu sebepledir ki Google prensiplerine göre en iyi olabilmek için en iyi ürünü üretmeniz gerekmiyor. Yazılımınızı, web sitenizi ve içeriklerinizi Google’ın istediği gibi tasarlarsanız aramalarda üst sıralarda görünürsünüz. Yani Google’da en üstte sıralanmak için en iyi lahmacunu yapmanız gerekmiyor, lahmacun satacağınız sitenizi Google prensiplerine göre en uygun hale getirmeniz gerekiyor.

HAYATIMIZI ALGORİTMALAR YÖNETİYOR

İnsanlık, ciddi bir “yeni gerçeklikle” karşı karşıya. Yeni çağın dijital insanları olarak attığımız bütün adımları algoritmalar belirliyor.

Bugünün dünyasında insanların yiyeceği yemeğe (Yemeksepeti, Zomato), trafikte hangi yoldan gideceğine (Yandex Navigasyon, Google Maps), hangi müziği dinleyeceğine (Spotify, Youtube, Apple Music), hangi insanla aşk yaşayacağına (Tinder), hangi filmi izleyeceğine (Netflix, BluTv, PhuTv) algoritmalar karar verirken, hayatımız artık daha çok yazılımların yönlendirmesiyle şekilleniyor. Bu akıllı uygulamalar kullanıcı hareketlerini analiz ederek yeni tavsiyelerde bulunuyor ve kullanıcıların büyük çoğunluğu bu önerileri tüketiyor.

Dünyanın en büyük e-ticaret sitelerinden biri olan Amazon’da satışların yüzde 35’i otomatik önerilerle oluyor, tanışma uygulaması Tinder’da eşleşmelerin yüzde 100’ü algoritmalar sayesinde oluyor.

Youtube’da her gün 5 milyar video izleniyor. Bu videoların saat olarak karşılığı ise 1.000.000.000 (bir milyar) saat. Bir milyar saat ise = 100 bin yıl. İzlenen bu videoların yüzde 70’inden fazlasını ise algoritmalar öneriyor.

Netflix’in Ürün İnovasyon Başkan Yardımcısı Todd Yellin’e göre bu platformda izlenen içeriklerin yüzde 80’i algoritmalar tarafından belirleniyor. Bu da demek oluyor ki; Netflix’teki videoların sadece beşte biri hedef odaklı izlenirken, çok daha büyük bir bölümü algoritmaların yönlendirmesiyle tüketiliyor.

Tüm sosyal medya uygulamaları da halihazırda takip ettiklerimize benzer insanları takip etmemizi öneriyor. “Sen şunu şunu takip ediyorsan bunu da takip etmelisin” diyerek yönlendiriyor.

Bütün bunlar; benzer fikirleri ve insanları görmemize ve aynı içerikleri tüketmemize olanak sağlıyor. Bizim davranışlarımızı analiz edip bu sonuçlara göre karar veren algoritmalar, ‘bizim sevebileceğimiz’ bağlantıları buluyor ve bizi onlara maruz bırakıyor. Bunlar dışında kalan ‘ötekiler’den haberdar bile olamıyoruz.

TEK ÇARE: DÖNGÜYÜ BOZMAK

İnsanlık tarihini incelersek geçmişteki davranışlarımızın böyle olmadığını görebiliriz. Dışarı çıkıp bize benzemeyen, uzlaşamadığımız, farklı görüş ve ideolojilere sahip insanlarla bir şekilde konuşmak, bazen de uzlaşmak için çaba sarf ederdik. Şimdi ise onlardan haber alamıyor, fikirlerini bile duymuyoruz. Yaşam kültürümüzün bir parçası ve rengi olan farklılıklarımız her geçen gün daha fazla korkulacak bir noktaya taşınıyor.

Algoritmalar hiç şüphesiz birçok alanda insanlığın hayatını kolaylaştırdı ve hızlandırdı. Hayatımıza kattıkları faydaları saymakla bitiremeyiz ama bu kritik soruyu sorup cevabını aramak da en doğal hakkımız: Tek tip beslenme yöntemini dayatan bu algoritmalar bizim gibi düşünmeyen insanlardan nefret etmemizi sağlayabilir mi?

Yaşadıklarımız ve şahit olduklarımıza bakılırsa bu soruya kolaylıkla ‘Evet’ diyebiliriz. Buradaki döngüyü değiştirmek de bilinçli dijital medya kullanıcılarına düşüyor. Bu çarkı kırmak onların elinde.

Netflix’te film izlerken belki de arama bölümüne bir şeyler yazıp öneriler dışında bazı yapımlar izlememiz gerekiyor. Sosyal medyada sadece bizimle aynı hayat görüşüne sahip insanları değil de, farklı görüşlerden insanları da takip etmek, Youtube’da bir şarkı dinlerken hep dinlediğimizi değil de farklı bir tarza şans vermek de bu döngüyü kırmada etkili olacaktır.

İnsanlık tarihinin belki de en büyük icadı olan internette, yani dünyanın en büyük kütüphanesinde, aklımızın bile alamayacağı kadar çok şey var. Buradaki bilgiler içinden özenli seçimler yaparak zihnimizi farklı besinlerle doyurabiliriz. Bizi bir kafese tıkmaya çalışan filtre balonlarını ancak bu şekilde patlatabilir, yeni fikirlere ulaşabiliriz.

Filozof ve entelektüel Marshall McLuhan’ın da söylediği gibi “Önce biz araçlarımıza şekil veriyoruz, sonra araçlarımız bize şekil veriyor.” Dijital çağda araçlarımızın bize şekil vermesine tam anlamıyla karşı çıkamayabiliriz belki bunu kabul ediyorum ama biraz da olsun direksiyonu hissetmek bizim elimizde.

#Google
#Yemeksepeti
#Zomato
#Yandex
#Navigasyon
#Tinder
#Netflix
3 yıl önce