
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Türkiye’nin 1961'den bu yana darbe anayasalarıyla yönetildiğini hatırlatarak, “Cumhuriyet’in artık 102’nci yılı. Olgunlaşmış bir Cumhuriyetiz. Milli egemenliğin merkezde olması gereken bir ülkeyiz. 86 milyon vatandaşıyla Türkiye artık sivil bir anayasayı hak ediyor” dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Albayrak Grubu’nu ziyaret ederek Yeni Şafak Yazı İşleri ekibinin gündem toplantısına konuk oldu. Gündemde yeni anayasa çalışmaları, ‘Terörsüz Türkiye’, ekonomi ve birçok konu vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla sivil bir anayasa çalışmaları için kurulan komisyona başkanlık eden Yılmaz, hazırlıklar ile ilgili bilgi verdi. Anayasa konusunun Türkiye'nin uzun zamandır gündeminde olduğunu belirten Yılmaz, “İşin özünü şu oluşturuyor: Her ne kadar AK Parti döneminde özellikle çok sayıda değişiklik yapılmış olsa da sonuçta mevcut anayasamız bir darbe anayasasıdır. O dönemin şartlarında millete referandum yapılmış, ama insanların başka seçeneği yok. Bir de hangi şartlarda yapıldığını biliyoruz. Dolayısıyla esas itibarıyla milli iradenin, sivil iradenin oluşturmadığı bir anayasayla yönetiliyoruz hâlâ” diye konuştu.
BU UTANCI YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLİZ
TÜM PARTİLER ÇALIŞMAYA KATILMALI
AÇIK SADE KAPSAYICI
Bu anlamda geçmişten gelen önemli bir birikimleri olduğunu ifade eden Yılmaz, şunları söyledi:
Geldiğimiz noktada, Türkiye'nin mevcut şartları çerçevesinde anayasa ile ilgili yeniden bir çalışma yapacağız. Sayın Cumhurbaşkanımız bir komisyon oluşturdu. Kurulan komisyon sadece teknik değil, siyasi çerçeveyi de belirleyecek bir üst yapı olarak süreci koordine edecektir. Türkiye’nin geçmişteki anayasa çalışmaları, birikimi ve uzman insan kaynağı bu sürecin en güçlü dayanağıdır. Nihai hedefimiz; sade, açık, kapsayıcı, kurumların işleyişini kolaylaştıran, bireyin hak ve özgürlüklerini esas alan, milli irade ile şekillenmiş tam anlamıyla sivil bir anayasa ile Türkiye Yüzyılı'nı taçlandırmaktır. Bu komisyon, en kısa sürede önce çalışma metodolojisini belirleyecek ve ardından çalışmalara hızlı bir şekilde başlayacaktır. Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımız da komisyona katılarak başkanlık yapacaktır.
MESELEMİZ SİLAHLARIN BIRAKILMASI

Yolsuzluk operasyonu değil sokak olayları etkiledi
- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, son dönemde Türkiye'de finansal açıdan yaşanan kısa vadeli etkilerinİstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yönelik yolsuzluk operasyonundan değil muhalefetin Gezi benzeri sokak olayları çıkarma girişimlerinden kaynaklandığına dikkat çekti.Yılmaz,“İBB'ye yolsuzluk soruşturmasından sonra sokakları karıştırmaya dönük bir eğilim içine girildi. Kutuplaştırıcı bir siyaset dili ve sonucunda da marjinal grupların sokaklara inmesiyle Gezi olayları benzeri bir hadise olacak gibi bir algı yürüttüler. Bu güvenlik algısı üzerinden ciddi bir yabancı sermaye çıkışı gördük ama çok kısa sürede bunun böyle olmadığı anlaşıldı”dedi.
GÜMRÜK TARİFESİ KAYNAKLI BELİRSİZLİKLER DE ATLATILDI
1-2 AY SONRA FARKLI BİR FİNANSAL ORTAM GÖRECEĞİZ
'REZERV BUHARLAŞTI' DİYE BİR DURUM YOK
Yılmaz, muhalefetin rezervlere yönelik eleştirilerine ilişkin şunları kaydetti:
Muhalefet öyle bir dil kullanıyor ki mesela Merkez Bankası'nın rezervleri biraz azaldı diyelim. 'Şu kadar dövizi yaktılar, yok ettiler' diyorlar. Sanki buharlaştı, gitti gibi. Elbette, öyle bir durum söz konusu değil. Merkez'in sonuçta elinde bir rezerv var. Rezervi verirken karşılığında neyi alıyor? Ya TL ya altın ya da başka bir şey alıyor. Dolayısıyla bir birim başka bir birime dönüşüyor aslında. Rezervlerin yüksek olması güven sağlaması ve risk primini düşürmesi anlamında önemli.
Esas olan faizlerin de enflasyonun da düşmesi

Gazze’de akan kan durdurulmalı
Gazze’de yaşananların sadece bir çatışma değil, insanlık vicdanının sınandığı bir soykırım olduğunu söyleyen Yılmaz, “Netanyahu yönetimi açıkça savaş ve insanlık suçu işlemekte, uluslararası hukuk hiçe sayılmaktadır. Üstelik tüm bunlar dünyanın gözü önünde cereyan etmektedir. Türkiye olarak ilk günden bu yana hem insani yardım hem diplomatik girişimler noktasında kararlılıkla hareket ediyoruz” dedi. İsrail’e yönelik uluslararası baskının daha da artırılması ve Filistin halkının yalnız bırakılmamasının elzem olduğunu söyleyen Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama asıl mesele; bu krizlerin kalıcı barışa evrilebilmesidir. Bu da ancak iki devletli çözümün tesis edilerek 1967 sınırları temelinde bağımsız bir Filistin Devletinin tüm dünyada tanınması ile mümkün olacaktır. Türkiye, her zaman adil ve sürdürülebilir bir çözümün yanında olmuş, Filistin halkının haklı davasını her platformda savunmuştur. Bu zulüm geç de olsa durdurulmalı, bölgeye kalıcı bir barış ortamı sağlanmalı, Gazze’de akan kan durdurulmalıdır.”
Suriye’yi yeniden istikrarsız bırakma çabalarına karşıyız
Türkiye olarak başından beri Suriye’nin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini ve toplumsal bütünlüğünü savunduğumuzu söyleyen Yılmaz, şöyle konuştu: “Bugün artık Suriye yeni bir dönemin eşiğinde. Uzun yıllar süren yıkım ve istikrarsızlıktan sonra, Suriye’nin yeniden yapılandırılması; sadece fiziki anlamda değil, siyasal ve kurumsal olarak da yeniden ihya ve inşa edilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. Suriye’de tüm farklı kimlik ve inançların eşit vatandaşlık temelinde bir araya geldiği bir siyasi yapının oluşması hem iç istikrarın hem de bölgesel barışın anahtarıdır. Bu bağlamda merkezi hükümetin güçlendirilmesini, anayasal reformlarla birlikte kurumsal kapasitenin artırılmasını ve ülke sathında egemenliğin yeniden tesisini önemsiyoruz. Türkiye, Suriye’nin yeniden yapılanmasında teknik tecrübesini, kurumsal kapasitesini ve insani imkanlarını her zaman olduğu gibi paylaşmaya hazırdır. Ayrıca, İsrail başta olmak üzere, Suriye’deki ayrılıkçı yapılar üzerinden oynanan dış müdahale senaryolarına, Suriye’yi yeniden istikrarsız bırakma çabalarına da karşıyız. Biz, dış müdahalelerle değil, bölge halklarının iradesiyle şekillenecek bir ortak geleceği savunuyoruz.”
Düşen doğurganlık hızı bekâ meselemiz
Türkiye’de düşen doğurganlık oranıyla ilgili de konuşan Yılmaz, “Cumhurbaşkanımızın isabetle ifade ettiği gibi; düşen doğurganlık oranı, Türkiye için bir bekâ meselesine dönüşmüştür. Bugün 1,48 seviyesine gerileyen doğurganlık hızı, nesiller arası sürekliliği tehdit eder noktaya gelmiştir. Oysa bir ülkenin kendini koruyabilmesi ve sürdürülebilir kalkınmasını devam ettirebilmesi için bu oranın en az 2,1 olması gerekir. Bu gerçekten hareketle, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla Nüfus Politikaları Kurulu oluşturulmuş; kurumlar arası koordinasyonla beş başlıkta somut çalışmalar başlatılmıştır. Mevzuattan çalışma hayatına, ekonomik teşviklerden eğitim ve sağlık hizmetlerine ve kamuoyu farkındalığına kadar her alanda eşgüdümlü politikalar geliştirilmektedir” diye konuştu.










