|

"Soçi’deki üçlü zirve"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Merve Şebnem Oruç, köşesine "Suriye düğümü Soçi’de çözülebilecek mi?" başlıklı yazısını taşıdı. Zekeriya Kurşun, Hayrettin Karaman, Mehmet Acet ve Süleyman Seyfi Öğün de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:34 - 23/11/2017 Perşembe
Güncelleme: 09:44 - 23/11/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Zekeriya Kurşun, ​Hayrettin Karaman, Merve Şebnem Oruç, Süleyman Seyfi Öğün ve Mehmet Acet
Zekeriya Kurşun, ​Hayrettin Karaman, Merve Şebnem Oruç, Süleyman Seyfi Öğün ve Mehmet Acet

Merve Şebnem Oruç, Zekeriya Kurşun, Hayrettin Karaman, Mehmet Acet ve Süleyman Seyfi Öğün'ün yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Merve Şebnem Oruç: Suriye düğümü Soçi’de çözülebilecek mi?

Bir yanda Norveç’teki NATO skandalı, bir yanda New York’ta yaklaşan Zarrab davası, öte yanda Soçi’deki üçlü zirve, diğer yanda Suudi Arabistan ve İsrail merkezli endişe verici bölgesel hareketlilik.Bu hareketliliğin son halkası olarak Batılı ülkeler tarafından desteklenen Suriye Müzakere Yüksek Komitesi (MYK) Genel Koordinatörü Riyad Hijab ve beraberinde birkaç isim daha, iddialara göre Suudi Arabistan’ın baskısıyla istifa etti; üstelik Soçi’deki üçlü zirveyle aynı güne denk getirilerek dün Riyad’da gerçekleştirilen Suriye muhalefeti toplantısının hemen öncesinde...

Tabirimi mazur görün, ama bugünlerde aşırı heyecanlı bir filmin sonu yaklaşırken düğümün iyice belirginleştiği, gerilimin zirve yaptığı anlarına şahit oluyor gibiyiz. O zaman filmin başına giderek bugünlere nasıl geldiğimizi bir köşe yazısına sığacak kadarıyla özetleyelim.

Zekeriya Kurşun: Bir Osmanlı aydını Satı Bey ve öğretmenlik mesleği

Bugün, tarihimizde “öğretmenlik mesleğinin” öncülerinden olan bir isimden ve modelinden söz etmek istiyorum. Zira eğitimde başarının anahtarı sürekliliktir. Oysa her yeni modelin eskisinden iyi olacağı zannı bizi eğitimde istikrardan uzaklaştırmaktadır. Ayrıca geçmişte üretilen güzel fikirleri de unutturmakta ve eğitim sistemimizde ilköğretimden yükseköğretime kadar olması gereken sürekliliği engellemektedir.

Zaman zaman sadece uzmanların dilinden duyduğumuz eğitimci Satı Bey’in gerçek adı MustafaSatıh el Huserî’dir. İsmini tam yazınca kökeni de ortaya çıkıyor.Halepli Muhammed Hilal’nin beşinci çocuğudur Satı Bey. Bir Osmanlı kadısı olan Muhammed Hilal ailesi ve yetiştirdiği çocuklarıyla gerçek bir okul. Kendisi Suriyelidir, ama çocukları Osmanlı coğrafyasının Yemen, Trablusgarp ve İstanbul gibi şehirlerinde doğmuştur. 


Hayrettin Karaman: Düşmana muhtaç olmayacağız

Düşmana muhtaç olmak en tehlikeli zaaftır; hele de ihtiyaç savunma ile ilgili olur, maddi ve manevi varlığımızı koruyabilmemiz için düşmanın insafına kalmış bulunursak.“Düşman” kavramını açmamız gerekiyor. Düşman iki çeşittir; potansiyel (bi’l-kuvve) düşman, fiilen (bi’l-fiil) düşman.

Potansiyel düşman olma durumu vakıa ve mantık olarak, başka dine mensup olanlardan veya kendileri bir dine mensup olmasalar da genel olarak dinlere ve dindarlara veyahut özel olarak İslâm’a ve Müslümanlara düşman olanlardan beklenir. Bu çeşit düşmanlık, aynı dine mensup oldukları halde dünyalık menfaatleri ve kapıldığı ideolojiler dinlerinin önüne geçmiş bulunan gruplardan da beklenebilir. İslâm ülkeleri arasındaki kahredici bölünmeler ve çatışmalar bu ikinci çeşidin acı örnekleridir.

Mehmet Acet: İç gündemle karışık Sudan izlenimleri

HARTUMSudan fakir, kalender bir ülke.  Uçağınız Hartum üzerinden süzülürken aşağı doğru baktığınızda gece vakti bile olsa, bu şehrin, bu ülkenin ne kadar garip olduğunu anlayabiliyorsunuz.  Cılız ışıkları, yüksek katlı binaların sayılabilecek kadar azlığı, şehrin sadece birkaç noktasından geçen asfalt caddeler...

Ama aşağıda canlı, gürültülü bir hayat var. Güler yüzlü, halim selim karakterli, durup dururken selâm veren insanlar.  Türkleri, Türkiye’yi seviyorlar.  Osmanlı döneminden kalan bir hayırhahlık.  Öğrendik ki, bizim beyaz Türkler için New York’a, Paris’e gidip yerleşmek nasıl bir anlam ifade ediyorsa, Sudanlılar için de İstanbul’da olmak o denli bir ayrıcalık anlamına geliyormuş. 

Süleyman Seyfi Öğün: NATO ve Türkiye

Üniversite okuduğumuz senelerde, militan sosyalist arkadaşlarımız iktidâra geldiklerinde neler yapacaklarını ballandıra ballandıra anlatmayı çok severlerdi. İlk bir kaç madde ezber kokusu saçardı: “Toprağı, bankaları ve sigorta şirketlerini devletleştireceğiz”..Sıra dış siyâsete geldiğinde ilk madde yine değişmezdi: “NATO’dan çıkacak, ABD ile Türkiye arasındaki bütün ikili anlaşmaları feshedeceğiz”… “Pekiyi ; ya sonra?” sorusuna her klik kendi meşrebine göre cevap yetiştirirdi. Sovyet Rusya  yanlıları Sosyalist Kampı işâret eder; kardeş Sovyetlerle geliştirilecek ilişkilerin Türkiye’nin kurtuluşu olacağını anlatırlardı. Buna mukâbil Maocu-Çinci arkadaşlar buna şiddetle karşı çıkar, Köylü Devrimini başarmış bir Türkiye’nin yerinin sosyalizmi yozlaştırmış olan sosyal faşist Sovyetler değil; devrimin orijinalitesine sâdık kalmayı bilmiş Çin ve III.Dünyâ ülkeleri olduğunu söylerlerdi. Çin’i de yozlaşmış bulan Enver Hocacı Arnavutluk sosyalizmine sempati duyanlar da Arnavutluk-Türkiye bağının kurtuluş olduğuna inanmışlardı. Nihâyet bir kısım sosyalist gruplar ise, sâdece Bağlantısızlar Hareketi ile yakınlaşmayı savunurlardı..

#​Merve Şebnem Oruç
#Zekeriya Kurşun
#Hayrettin Karaman
#Mehmet Acet
#Süleyman Seyfi Öğün
6 yıl önce