2020-21 kış moda haftasına sayılı günler kala 2020 yazın kampanya çekimleri de online sayfalarda ve sosyal medya da yerini almaya başladı. Bu yıl geçen yıla oranla tesettürlü manken kullanan markaların sayısı dikkat çekici oranda artmış görünüyor. Bu duruma ister ticari kaygı deyin ister modanın yeni heyecanlar araması diye nitelendirin, fakat tartışılmaz bir gerçek var ki, o da muhafazakar giyim anlayışının bundan ciddi anlamda etkileniyor ve yeniden şekilleniyor olmasıdır.
Markaların tesettürlü manken kullanımının sebebi sayıları milyonları bulan takipçileri ile başörtülü sosyal medya fenomenleri midir yoksa en iştah açıcı tüketiciler arasında ilk sırayı almaları mıdır bilinmez. Fakat şu bir gerçek ki son günlerin en önemli eleştiri konusu olan muhafazakar kadının tesettür anlayışındaki dejenarasyon da sosyal medyanın gücünün ve öncülerinin hatırı sayılır bir etkisi vardır.
Sosyal Medya, markaların belki de en büyük reklam bütçelerini ayırdığı yeni satış ve pazarlama mecrası olduğundan bu yana yeni medya fenomenleri de modanın bir nevi yeni kanaat önderleri konumuna yükseldiler. Yapılan araştırmalar kadınların yüzde 48’nin marka ve stil tercihlerinde takip ettiği fenomenler den etkilendiğini söylüyor. The Brand Age dergisi için gerçekleştirilen “İnfluencerların Satın Alma Etkisi” araştırması tüketicinin basında yer alan haberlerden daha çok etkilendiği ve satın alma davranışına girdiğini ortaya koyuyor.
Bu durumda yeni nesil medya kanaat önderlerinin, takipçilerinin giyim anlayışı üzerinde yönlendirici bir etkisinin olduğunu kabul etmek zorundayız. “Bu benim tercihim kimseyi böyle yapmaya zorlamıyorum” demek çok da gerçekçi bir yaklaşım olmuyor. Her ne kadar Muhafazakar fenomenler kendilerini inandıkları gibi, sadece ölçülü giyindikleri yönünde açıklasalar da yüz binlerce takipçisi olan, hatta muhafazakar markaların tanıtım ve pazarlamasını yapan kişilerin yaptığı paylaşımlardan, davranışlarından ve onu takip eden binlerce kişiden sorumlu olup olmadığını tekrar düşünmemiz gerekmez mi? Gittiği estetik merkezinin; kullandığı makyaj ürünlerinin; giydiği, reklamını yaptığı giyisi, aksesuar ve markalardan ve nihayet takipçilerinin beğenisine sunduğu yaşam tarzından sorumlu olmamak gerçekçi mi?
Maalesef kadınların hayatlarının sadece iyi giyinmek ve güzel görünmekten ibaretmişçesine oluşturulan sosyal medya içerikleri entelektüel ve üreten bir kadın adına yeni hiç bir bakış açısı sunamıyor. Her ne kadar bu anlamda ciddi işler yapan; ilmiyle, sanatıyla ve ürettikleri ile insanların ufkunu genişleten bloger ve fenomenler olsa da sayıların artması gerekir. Özellikle sosyal medyanın en büyük kullanıcıları olarak Y ve Z kuşağının bu mecra üzerinden alternatif doğru yönlendirmelere ihtiyaçları var. Markalar için kitlelere çok daha kolay ulaşım sağlayan influencerlar ile yaptıkları iş birlikler ile sadece modaya değil yaşam tarzımıza da yön veriyorlar. Fakat sadece iyi fotoğraftan ve görsellikten ibaret kısır ve tek düze, tüketicileri sadece lükse ve tüketime özendiren paylaşımlar ülke ve insanlar için sadece kayıptır. İçerisinde ürün olmakla beraber darülacezeye yapılan bir ziyaret, kimsesiz çocuklarla yapılan bir aktivite, kitap fuarı ziyareti, yardım projeleri gibi paylaşımlar duvar önünde çekilen bir fotoğraftan çok daha olumlu sonuçlar doğuracaktır.
- Porselen makyajın püf noktaları, hangi kombinle daha farklı ve trend oluruz, hangi aksesuarı hangi parçalarla kullanırız, hangi makyaj ürünü daha iyidir, hangi lüks mekanda hangi kahve içilir? Evet bütün bunları hayatın tamamen dışında tutamayız belki ama bunlardan daha anlamlı, hayatımıza daha yüksek değerler katan; imaj çağının tüm tutsaklıklarında uzaklaştırıp özgürleştiren içerikler üreterek bir nesli değiştirmek ve bir ülkeyi kalkındırmak mümkün olabilir.
