|

Akif'in şehirleri

Milli şairimiz Mehmet Akif’in Anadolu’da dolaştığı ve bir anlamda sürgün hayatı yaşadığı şehirler, 10 kitaplık bir seride toplandı. Projenin editörü olan Turgay Anar, Mehmet Akif’in Anadolu’da Milli Mücadele ruhunu uyandırmak için köy köy gezdiğini belirtti.

Ayşe Olgun
04:00 - 22/12/2019 Pazar
Güncelleme: 22:32 - 21/12/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Akif’in şehirleri projesini şu isimler yazdı: Turgay Anar, İbrahim Öztürkçü, Selçuk Karakılıç, Yasin Beyaz, Mesut Koçak, Ali Yılmaz, Tahsin Yıldırım, Ali Kurt.
Akif’in şehirleri projesini şu isimler yazdı: Turgay Anar, İbrahim Öztürkçü, Selçuk Karakılıç, Yasin Beyaz, Mesut Koçak, Ali Yılmaz, Tahsin Yıldırım, Ali Kurt.

Milli şairimiz Mehmet Akif’in vefatının 83. Yıldönümü. 27 Aralık 1936 yılında Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nda son nefesini veren Mehmed Âkif’in hem şiirlerine konu olan hem de yaşamının bir parçası olan doğup büyüdüğü İstanbul dışında izler bıraktığı pek çok şehir vardır. Milli Mücadele’nin 100. Yılında bize İstiklal Marşını hediye eden Mehmet Akif’in hayatında yer etmiş şehirleri konu alan 10 kitaplık bir çalışma yayımlandı. Pendik Belediyesi ile Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’nın çabalarıyla ortaya çıkan “Akif’in Şehirleri” projesi 25 Aralık’ta düzenlenecek bir panelle okurlara anlatılacak. Akif’in bu şehirleri aynı zamanda görsel olarak da panele paralel bir sergiyle okurlara sunulacak. 10 kitaplık projenin editörlüğünü Medeniyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi hocalarından Turgay Anar üstlendi. Anar, Mehmet Akif’in yazdığı şiirlerin toplandığı Safahat kitabına yansıyan Anadolu ve Avrupa Yakası ile İstanbul, Ankara, Kastamonu, Edirne, Berlin, Anadolu Coğrafyası (Balıkesir, Burdur, Antalya, Konya, Eskişehir, Bilecik), Mısır, Arap Coğrafyası (Beyrut-Şam-Mekke-Medine-Necid), Adana-Antakya olduğunu belirtirken Akif’in bir şekilde uğradığı ve kaynaklara da yansıyan bazı şehirler yeterli malumat olmadığından kitap boyutuna gelemediğini dile getirdi. Bizde sohbetimize doğup büyüdüğü ve vefat ettiği İstanbul’dan başlayarak sorularımızı yönlendirdik. Buyurun


Mehmet Akif’in doğup büyüdüğü İstanbul aynı zamanda vefat etmeden kısa bir süre önce geldiği şehir de. Akif’in çocukluğunun geçtiği Fatih’ten vefat ettiği Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’na doğru bir yolculuk yapsak bu iki semti Akif üzerinden nasıl tarif edersiniz?

Âkif’in doğduğu Fatih kültürümüz, sanatımız, ekonomimiz ve toplumumuzda yer etmiş önemli semtlerden biridir. Sarıgüzel’de doğan Âkif’in hayatını etkileyen ve kendinden iz bırakan bu semt ilmin merkezi olduğundan burada babası vasıtasıyla istifade etmiş ve eserlerine yansıtmıştır. Her yerin karanlığına rağmen aydınlık yarınlara inanan Mehmet Akif’in sembol olarak kullandığı mekânlardan biri de Fatih Camisi’dir. O, Fatih Camisi’nde içinde bulunduğu ortamı; Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde, bir medeniyet değeri olan camiyi, çevreyi ve insanı birlikte ele alır.Fatih Camisi kendisini ikrar eden, tanımlayan ve ayakta duran yükselen müthiş bir heykel gibidir. Müslümanın duruşunu temsil eden caminin görkemli duruşu, insanına da yansımıştır. Ona göre Fatih Camisi, kültürümüzün bir sembolüdür. Âkif, bu camide kendini, aydınlık ruhunu bulmuştur. Adı Âkif ile özdeşleşen Mısır Apartmanı da yüzyıl başlarında Abbas Halim Paşa tarafından kışlık konak olarak inşa edilen İstanbul›un ilk betonarme yapılarındandır. Paşa›nın ölümünün ardından yapı, varisleri tarafından katlara ayrılmak suretiyle apartmana dönüştürülmüş ve elden çıkarılmıştır. Şair Mithat Cemal Kuntay da bu apartmanda yaşamıştır. Mehmet Akif Ersoy, Mısır’dan Türkiye’ye döndüğünde bu apartmanda bir daireye yerleşti ve ölümüne değin burada yaşamıştır. Akif’in Fatih’te Doğu’da doğup Batı’da Beyoğlu’nda vefatı belki de bir tesadüf eseri onun kuşatıcılığın bir göstergesi olarak da okunulabilir. Ancak onun Beyoğlu’na vefatı daha çok kadirbilir dostları Hıdiv ailesinin ısrarı ile olmuştur. Mehmet Akif, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Batılılaşmanın yansımasının görüldüğü Beyoğlu’ndan ziyade Müslüman Türk’ün sesi soluğu olan Fatih’tir.


AKİF İÇİN FATİH ÇOK ÖNEMLİDİR

  • Akif’in İstanbul’u iki yaka üzerinden kitaplaştırıldı. Bu iki kitaptan yola çıkarak Akif’in İstanbul’unu sorsam neler söylersiniz?
  • “Sade bir semtini sevmenin bile bir ömre değer” olduğu İstanbul’un her yerinin emsalsiz değerleri vardır. Bu değerlerin farkında olan Akif, İstanbul’u adım adım gezerek görmüş içine sindirmiştir. Bir yol olarak gezdiği şehirde aynı zamanda kendisi de çelikten bir irade olarak yol adıyla anılması hiç de yadırganmayacak kendine ait bir sistem kuşanmıştır. Bu sistem, herhâlde ancak ona uygun olan ve sadece onun adıyla anılabilecek “Âkifçe” bir yol alış biçimidir. Bu yüzden de Âkif’te asla kıymetli şeylerin hiçbiri için “pazarlık” yapılmaz. Âkif, İstanbul’u konforun, imkânların şehri olarak değil uçsuz bucaksız gönlünü, her şeyden önemlisi ideallerini taşıyacak gürül gürül akan bir kültür ve medeniyet coğrafyası olarak değerlendirmiştir. “Baharı görmeyiz ala lâtif olur, derler.../ Çiçeklenirmiş ağaçlar, yeşillenirmiş yer / Demek şu arsada ot bitse nevbahâr olacak / Ne var gidip Yakacık’larda dem güzâr olacak” diyerek anlattığı Fatih’te doğan Akif, İstanbul’a bizlere unutulmaz izler bırakmıştır. Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi, Fatih İptidaisi’ne (ilkokul) Fatih Merkez Rüştiyesi, Mülkiye ve Halkalı Zıraat Mektebinde okuyan Akif, fikirlerini neşrettiği Sırât-ı Müstakim /Sebilürreşad dergilerini ilk defa bu şehirde çıkarmıştır. Spora çok meraklı olan İstanbul’ meşhur çayırlarında güreşmiş, Fatih’ten Halkalı’ya kadar yürüyerek gitmiş bir İstanbullu olarak şehrin her tarafına bir el izi, ayak izi, göz izi bırakmıştır. İstanbul’a böyle vâkıf olan Âkif, şehrin nabzının tutulduğu birçok kültür sanat mahfiline gitmiştir. Devrin kalburüstü birçok edebiyat mahfilinde onun adına rastlarız. Örneğin Hacı Reşid’in Çayhanesi, Setli Kıraathane, Kebapçı Kâmil, İbnülemin’in Konağı, yani “Dâr’ül-Kemâl”, Bosnalı Ali Şevki Hoca’nın evi, Recâizâde’nin yalısı ve evi bunlardan birkaçıdır. Bu yönüyle Âkif, maalesef şahsıyla ilgili oluşan bütün olumsuz ima ve dedikodulara rağmen, edebiyatın ve hayatın tam merkezinde yer alan mücadeleci bir sanat adamıdır.
  • ***

HALKLA İÇİÇE YAŞAMIŞTIR

İlk memuriyet yıllarında geztiği şehirler var bir de. Bu şehirlerin Akif ve şiiri üzerindeki etkileri için neler söyleyebiliriz?

Âkif, Baytar Mektebi’ni bitirince Orman, Meâdin ve Ziraat Nezareti Beşinci Umûr-ı Baytariye ve Islâh-ı Hayvanât Şubesi memurluğuna tayin edilir. Birkaç ay sonra da Müfettiş Muavinliği’ne getirilir. Âkif, 1893 yılında girdiği memuriyette 20 yıl kadar kalmıştır. Mehmed Âkif’in zaman zaman memuriyet icabı bazen şahsi arzusuyla yaşadığı ve gezdiği şehirler, onun acı çeken, kızan ve sevinen hülasa onu bir insan olarak var eden yönlerini de oluşturur. Mehmet Âkif, değişik görevler sebebiyle farklı coğrafyaları ve kültürleri görme imkânı bulmuştur. Âkif, Baytar Mektebi’ni bitirdikten sonra yirmi ay kadar Edirne’de baytarlık yapmış ve görev gereği yaptığı bu seyahat onu çok etkilemiştir. “…Edirne’de yirmi aya kadar kaldım; ancak pek toy, pek gençtim. Harb-i Umûmî’den kısa bir zaman önce Mısır’a, Mısır’dan Hicaz’a, oradan Medine-i Münevvere’ye geçmiştir. Şam, Halep ve Adana’ya yaptığı seyahatler de Âkif’in görevi gereğidir.1896’da Baytar Miralayı İbrahim Etem Bey ile birlikte ordu için Adana’ya at alımı için gitmiştir. Buralarda halkla iç içe olması, memleketi, köyü, köylüyü tanıması, Âkif’in bu seyahatlerinin en önemli sonuçlarıdır.

ZULMÜ HALKA ANLATMAYA GAYRET ETMİŞTİR

Milli Mücadele’nin 100. Yıldönümünde Akif’in bu mücadeleye destek için şehirleri gezip toplumda Milli Mücadele ruhunun oluşmasında büyük emeği olduğunu biliyoruz. Akif’in Milli Mücadele ruhunu harekete geçirdiği şehirler üzerinden neler anlatırsınız?

Türk edebiyat ve kültür tarihinin önemli isimlerinden biri olan Mehmet Âkif, şair-yazar, mütefekkir ve mücadele adamıdır. Siyasî ve fikrî mücadelelerin en yoğun olduğu bir dönemde yaşayan Âkif’in fikrî şahsiyeti de en azından edebî şahsiyeti kadar dikkate değerdir. Milletimizin askeri, sivili, köylüsü ve kentlisi ile tek vücut olduğu Millî Mücadele’de herkes üzerine düşeni yapmaya çalışmıştır. Mehmet Âkif, vatanı söz konusu olduğunda kendisinden beklenen faaliyetleri hep yapmıştır. Birinci Cihan Harbi yıllarında Avrupa, Anadolu ve Arap diyarlarında farklı şehirlere gitmiştir. Millî Mücadele başlayınca Burdur milletvekili olarak hizmet etmiştir. Burdur milletvekili olarak Kastamonu’ya gitmesi, oradaki halkı milli mücadele lehine aydınlatması istenince yollara düşen Âkif, yaşanan çalkantılı dönemde kendisinden beklenenleri hakkıyla yapmış, insanımızı aydınlatmış, halkı millî birlik ve beraberliğe çağırmıştır. İmzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra vatan topraklarının birer birer işgal edilmesi Âkif’i derin bir ıstırap içinde bırakmıştı. O, Millî Mücadele’nin manevî kumandanlarından olup ülkenin işgali üzerine yaşanan zulmü halka anlatmaya gayret etmiştir. Ülkenin kurtuluşu için çıkar yolu azim ve kararlılıkta, gerekirse silahlı mücadelede gören Âkif bu düşüncelerini ifade etmiştir.

Halka güven telkin eden ve halk tarafından sevilen Âkif, Millî Mücadele kadrosu içinde yer alarak şehir şehir dolaşıp etkili konuşmalar yapmıştır. Balıkesir, Burdur, Antalya, Konya, Eskişehir, Bilecik onun halka hitap ettiği şehirlerden bazılarıdır.

Mehmet Âkif camilerde vaazlar verir. Millî Mücadele’ye katkısı olabilecek bazı şehirlere gider, orada nabız yoklar ve o kentlerde verdiği vaazların yanında konferanslarla, çeşitli konuşmalarla halkta o dönem yaygın bir kanaat olarak beliren Kuvâ-yı Millîye’nin İttihatçı bir hareket olduğu fikrinin doğru olmadığını anlatır.

İstiklal Marşı’nı Ankara’da dergahta yazmıştır

Mehmet Akif için ‘Başkent Ankara’ nasıl bir yerdir?

Milletçe birlik ve beraberliğin her kademede tesis edilmesinin, bütün yüreklerin aynı şekilde ve heyecanla atmasının güçlü bir devlet olabilmek önemli bir şehir olan Ankara yeni devletin, kendini kurmaya ve derleyip toplamaya başladığı sırada birçok aydın vatansever gibi Akif’i de misafir etmiştir. Akif, Ankara’da Tacettin Dergâhına yerleşmiş, bir yandan İstiklal Savaşı’nın ruhunun devamı için yapılan çalışmaların karargâhı olan Tacettin Dergâhı bir “edebî meclis,” bir “sohbet meclisi” olmuştur. Bir çeşit destan hayatı yaşayan Akif’in hayatında önemli yer tutan Tacettin Dergâhı deyince dervişler, ayinler hatıra gelmesin; eşraftan birinin selâmlık dairesi... Ufak bir köşk gibi muntazam yapılmış, içi dışı boyalı, döşenip dayanmış basit bir yer. Ayrıca unutmamak gerekir ki, Âkif İstiklâl Marşı’nı bu dergâhta yazmıştır. Bu yönüyle bu yapı, millî unsurları dikkate alanlar için son derece önemli bir “hafıza mekânı”dır. Millî heyecanı koruyacak, millî azim ve imanı manevî alanda besleyerek zinde hâlde tutacak bir millî marşın Âkif tarafından yazılış ve kabul edilişini yakın arkadaşlarından Mithat Cemal Kuntay şöyle anlatır: “İstanbul’da bazı gazeteler manda isterken Âkif’in göğsü Ankara’da yazacağı İstiklâl Marşı ile dolu idi. Yalnız, marşın sesini Ankara’da buldu.”Âkif’in dergâha yerleşmesi ile birlikte dergâh, adeta dost ve ziyaretçi akınına uğramıştır. Dergâha gelen misafirler arasında Münir Bey (Wasington Sefiri), Mısırlı Hilmi Bey, İzzet Paşa (Esbak Sadrazam), Hüseyin Kâzım (Şeyh Muhsin-i Fâni), Fatih Hoca (Rasathane Müdürü), Hikmet Bey (Esbak Maarif Vekili), Doktor Adnan Bey (Esbak Dâhiliye Vekili) gibi eski dostları da bulunmaktadır. Bu itibarla Tacettin Dergâhı Âkif için sadece bir ikâmetgâh değil aynı zamanda dostları için bir “Edebî meclis,” bir “sohbet meclisi” durumundaydı. Onun edebî, fikrî ve kültürel konuşmalarını dinlemek, dini, millî ve mûsikî konularındaki sohbetlerinden istifade etmek isteyenler buraya koşarlardı. Ordumuzun durumu, cephelerdeki son gelişmeler hakkında bilgi almak isteyenler Âkif’in ikamet ettiği dergâhtaki sohbetlerine katılırlardı. Odalar, ziyaretçilerle dolup-taşar; sohbet gecenin geç saatlerine kadar uzardı.

Bülbül şiiri Akif’in sessiz feryadıdır

  • Bir çeşit zorunlu olarak gittiği Mısır için neler söylersiniz?
  • Mehmed Âkif, İlk memuriyet yıllarından başlayarak Edirne merkezli Rumeli’ye, Adana merkezli Anadolu’ya ve Şam merkezli Arap coğrafyasına adım atan Mehmed Âkif, daha sonra da çeşitli vesilelerle Mısır-Necid ve Berlin ile birlikte Ankara, Kastamonu, Balıkesir, Antakya ve Konya gibi şehirlerde bulunur. Zorunlu bir gurbet sayılabilecek yaklaşık 11 yıllık Mısır-Kahire-Hilvan hayatı ise Âkif’in çok sevdiği İstanbul’un hasretiyle geçen bir gönüllü sürgün merkezi sayılabilir. Akif’in Mısır’a ilk gidişi bir gezi mahiyetindendir. Son gidişinde bir süre Abbas Halim Paşa’nın köşkünde misafir edilir. Daha sonra ise Hilvan’da kiralık bir eve yerleşmiştir. Eşini ve iki oğlunu buraya getirerek Mısır’dan ayrılana kadar bu evde yaşamıştır. Âkif’in meşhur “Bülbül” şiiri Âkif›i susmayı tercih ettiren, yetmedi, yurdundan uzakta yaşamaya sevk eden şartlara karşı derinden gelen bir ağıt gibi değerlendirilebilir. Mısır’da tam bir münzevî hayat yaşayan Akif’in eşinin rahatsızlığı¸ oğullarının sorunlu hâlleri ve içinde bulunduğu gurbet psikolojisi ve Mısır'ın sıcak iklimi onu farklı bir psikolojiye sokmuştur.
#Mehmet Akif Ersoy
#Milli Mücadele
#Proje
#Mehmet Anar
4 yıl önce