|

Arif Ay’ın saygı yürüyüşü

Yeni Şafak Kitap’ta ilk kez okurla buluşan Arif Ay’ın Bir Yürüyüş Senfonisi/Nuri Pakdil’in Osmanlı Simitçiler Kasidesi’nin Şehri kitap olarak okurla buluştu. Nuri Pakdil’in uzun bir suskunluk döneminden sonra Sükut Sûretinde adıyla yayımladığı eserini oluşturan iki dizelik otuz üç metni Ali Göçer yorumlamaya çalışmış ve bu çalışmasını Yedi İklim dergisinde yayımlamıştı.

04:00 - 15/08/2021 Pazar
Güncelleme: 22:19 - 14/08/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Nuri Pakdil
Nuri Pakdil
İBRAHİM DEMİRCİ

Arif Ay’ın kaleme aldığı Bir Yürüyüş Senfonisi / Nuri Pakdil’in Osmanlı Simitçiler Kasidesi’nin Şerhi adlı çalışması, Muhit Kitap tarafından Bütün Eserleri dizisinin 3. kitabı olarak okura sunuldu. 188 sayfalık kitap bir “Sunuş”; ilki “Direniş Bilinci”, sonuncusu “Gerçek Yaşam Cesaret İster” başlığını taşıyan şerh metinleri ve “Dizin”den oluşuyor.

Nuri Pakdil’in uzun bir suskunluk döneminden sonra Sükût Sûretinde adıyla yayımladığı eserini oluşturan iki dizelik otuz üç metni Ali Göçer yorumlamaya çalışmış ve bu çalışmasını Yedi İklim dergisinde yayımlamıştı (Mayıs 1997, Haziran 1997). Bu metinleri gözden geçiren ve birtakım eklemeler ve çıkarmalar yaparak yaklaşık yirmi yıl sonra kitaplaştıran yazar, 32. sırada yer alan “Metin” başlıklı metin hakkında herhangi bir yorum yapmamayı tercih etmiştir (Sükût Suretinde Şerhi, Hece Yayınları, Ankara 2015, 84 s.).

BENİM KENDİ ŞERHİM KENDİ ANLADIĞIMDI

Ali Göçer, kitabının sonuna şu açıklamayı koymuş: “Bu çalışmaya Sükût Sûretinde Şerhi dedik, biliyorum biraz ukalalık bu. Ne var ki bu benim kendi şerhimdi, kendi anladığımdı. Eminim her okuyanın kendi şerhi olacaktır.” (s. 84)

“Elbette öyledir, başka türlüsü mümkün mü?” diyenler ve yazarın bu “Son Söz”ünü yersiz ve gereksiz bulanlar olabilir. Fakat itiraf edelim, ülkemizde (hayır, hayır yeryüzünde) açık ve hatta apaçık gerçekleri bile yeniden hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor: Yüz yirmi dört bin peygamber boşuna mı görevlendirildi?

KİTAPLARIN ŞERH EDİLMESİ ÜZERİNE


Arif Ay, kitabının “Sunuş” yazısında Ali Göçer’in eserinden söz ederken “bazı kitapların şerh edilmesinin ne kadar elzem olduğu kanaatine vardı”ğını ve onun kitabının “zaman zaman niyetlendiği ama bir türlü başlayamadı”ğı bu çalışmaya başlamasına “vesile olduğu”nu belirttikten sonra “Bir Yürüyüş Senfonisi de Ali Göçer’in şerhine benzer bir çalışmadır.” demiş (s. 7). Kuşkusuz, iki çalışma da aynı yazarın, Nuri Pakdil’in beyitlerini yorumlama denemesi olmak bakımından benzerlikler taşıyor. Ancak burada bazı farklılıklar üzerinde durmak istiyorum:

Ali Göçer, yorumladığı şiirlerin adlarını yazılarına başlık olarak seçtiği hâlde Arif Ay, metnin ve yorumlarının içeriğini daha iyi yansıtacağını düşündüğü yeni başlıklar üretmiştir. Böylece, “Emeğin Gücü”, “Zihin Açmanın Yolu Yürümektir”, “Kudüs Algısı”, “İstanbul’a Ağlamak”, “Kayıp Yüzyıl”, “Uykunun Hâlleri”... gibi şiirsel ifadeleri karşımıza çıkarmıştır.

Ali Göçer de Arif Ay da Edebiyat dergisinin şairlerinden ve yazarlarından olmak hasebiyle metinleri yorumlarken kişisel tanıklık ve gözlemlerinden, anılarından yararlanmışlardır. Ancak Arif Ay, belki de Ali Göçer’den daha kıdemli bir ağabey konumunda olduğu için bu hususta daha rahat ve cömert davranmıştır.

İki yazar da yorumlarını temellendirmek ve desteklemek üzere sık sık Nuri Pakdil’in başka eserlerine göndermede bulunmuş, alıntılar yapmıştır. Ancak Arif Ay, bu konuda daha geniş bir yelpaze açmış, Nuri Pakdil’in konuşmalarından ve mektuplarından da yararlanmıştır.

Ali Göçer, yorumlarında metnin sınırları dışına taşmaktan olabildiğince sakınmış, böylelikle daha kesin bir ülküsellik, daha keskin bir öğretisellik ortaya koymuştur. Arif Ay da inanç, ülkü ve öğreti bağlılığını ve duyarlığını sık sık vurgulamakla birlikte başka temalara da açılmış, yerli yabancı, eski yeni pek çok yazardan, şairden, düşünürden alıntılar yaparak şerhini zenginleştirmiştir.

İki yazarda da dine, tarihe, devrime, emeğe ve bunların yürekli savunucusu Nuri Pakdil’e sevgi, saygı ve bağlılık yansıtan düşünce ve değerlendirmeler dikkati çekmekle birlikte Arif Ay’ın metinlerinde azımsanmayacak oranda “bilgi” yükü de bulunmaktadır.

İki yazarın da esasen şair oluşları, dillerinin ve anlatımlarının şiirsel renklerle, tadlarla donanmasını sağlamıştır. Arif Ay, metinleri yorumlarken gerektikçe çeşitli şairlerin yanı sıra kendi şiirlerinden de parçalar sunmuştur.

Arif Ay’ın şairliğinin yanı sıra öykü yazarlığı da vardır. Bir Yürüyüş Senfonisi’nin bazı bölümlerini okurken bu gerçeği kuvvetle hissettim. Osmanlı Simitçiler Kasidesi’nin 10. Şiirini yorumladığı “Eylem Aşkı” başlıklı metnin girişi:

“Çocukluğumun gizemli mekânlarından biri de kasabamızdaki kalaycı dükkânıydı. Yılda bir kez evdeki bakır leğenler, kazanlar, tencereler, sahanlar, ibrikler, güğümler toplanır, kalaylatmak için kasabaya kalaycıya götürülürdü.

Bakırcılar çarşısının bitişiğindeki, kasabanın tek kalaycısı Yakup Usta’nın dükkânına sabah erkenden varmamız gerekirdi. İlk sırayı almazsak kapların kalaylanması bir sonraki haftaya kalabilirdi.

Uzakdoğu’nun gizemli ayin mekânlarını çağrıştıran, dumanın, ıslaklığın, buharın, sıcaklığın, nişadır kokusunun birbirine karıştığı bir yer, Yakup Usta’nın kalaycı dükkânı. Bir köşede kalaycı çırağı genç, duvara çakılmış iki kazıktan tutarak, içine ince kum serpilmiş leğeni, kalçasını sağa sola çevirerek ayaklarıyla temizlemeye çalışırken, dükkânın orta yerinde bir setin üzerinde, körüğün püskürttüğü hava ile harlanan ateşin maviye, kızıla çalan alevinde, Yakup Usta kıskaçla tuttuğu koca bir güğümü döndüre döndüre kıpkırmızı hâle getirir. Bu işleme kalaycılıkta “tavlama” dendiğini çok sonraları öğrendim. Tavlanan ve ince kumla el ya da ayakla temizlenen kapların ezik büzük yerleri varsa, çekiç veya tokmakla düzeltilir. Sonra tekrar ateş üzerine alınarak tavına getirilen kaplara çubuk şeklindeki kalay sürülür. Kabın sıcaklığıyla eriyik hâline gelen kalay, nişadır tozu ile birlikte kalaycı pamuğuyla kapların içine ve dışına sıvanır. Bu işlem, kap, kor ateşin üstündeyken yapıldığı için kalaycı kıvrak olmak zorundadır. Bir eliyle maşa yardımıyla kabı tutarken, öteki eliyle kalay ve nişadır tozunu avucunun içinde pamukla kabın yüzeyine sürer.” (s. 47).

#Bir Yürüyüş Senfonisi
#Arif Ay
#Muhit Kitap
3 yıl önce