|

Bir Anadolu Çocuğunun Ormanı: Bak Bahar Gelmiş

Bak Bahar Gelmiş kitabı yazar Alim Kahraman’ın doğup büyüdüğü topraklara bizi götürüyor. Büyüyenay Yayınları arasında çıkan kitaptaki öyküler sıcacık insan hikayeleriyle okurunu sarıyor. Kahraman’ın çocukluğuna, doğduğu köye ve oradan Anadolu insanının birbirinden renkli dünyasına uzanan hikayeleri akıcı bir dille kaleme alınmış.

04:00 - 15/05/2021 Saturday
Güncelleme: 06:07 - 15/05/2021 Saturday
Yeni Şafak
Kitaba adını veren “Bak bahar gelmiş” cümlesi, anne Asiye’ye adı verilen bir mübarek ermiş kadının, Asiye Hoca’nın “Neşeli, hayat dolu.
Kitaba adını veren “Bak bahar gelmiş” cümlesi, anne Asiye’ye adı verilen bir mübarek ermiş kadının, Asiye Hoca’nın “Neşeli, hayat dolu.
İBRAHİM DEMİRCİ

“Bayramlarda doyardık şekere. El öpmeye gittiğimiz yerlerde (bazı yakınlarımız dışında) para veren olmazdı, genelde şeker verilirdi. Tek istisna Derviş Yunus Amcaydı. Evi köyün en yukarılarında Çakmak Derenin öte yakasında! Bayramlarda para verirdi, hem de sadece yakın akraba çocuklarına değil, kim gelirse, hepsine! Çocuklar arasında hemen duyulurdu bu. Üşenmez, onca yolu göze alırdık Yunus Amca’nın elini öpmek için! Odaönüne varınca görülürdü o taraf: Bayram giysileri içindeki çocukların karıncalar gibi bayır yukarı çıktıkları! Para bitecek diye heyecanlanır, biraz daha açardık adımlarımızı. (Fakat Yunus Amca’nın beş kuruşları bitmezdi. Elindeki kesede herkese yetecek kadar hazır olurdu).”

Manisa’nın Kula ilçesine bağlı Börtlüce köyünde doğmuş bir çocuk anlatıyor bunları: Hem sanatçı hem akademisyen kimliğiyle önemli ve değerli eserlere imza atmış Dr. Âlim Kahraman’ın son kitabı Bak Bahar Gelmiş / Öyküler adlı kitabının 69. sayfasından aktardım yukarıdaki paragrafı. Büyüyenay Yayınlarının 399., Edebiyat dizisinin 127. kitabı olan eser, 144 sayfa. “Diyalog” başlıklı metin kitabın türüne ilişkin bir tartışmaya ayrılmış. Bu eserin “anı”, “anlatı”, “öykü”, hattâ “roman”olarak okunabileceğini anlıyoruz.

OTOBİYOGRAFİK BİR ANLATIM


“Diyalog”u izleyen yirmi metinde Âlim Kahraman’ın ailesine, çocukluk günlerine, yaşadığı köye, Kula’ya, okul ve cami deneyimlerine, arkadaşlık maceralarına; ağaç, kaya, ırmak, hayvan gözlemlerine; gelenek, görenek, oyun ve eğlence tanıklıklarına ve zaman zaman araya giren anlama/anlatma/yazma sorularına ve sorunlarına ilişkin çok özlü, çok çarpıcı, çok dokunaklı metinlerle karşılaşıyoruz. Bu zenginlik bana Bak Bahar Gelmiş’i otobiyografik bir roman olarak okuyabileceğimizi düşündürdü. Elbette, istenirse yirmi metnin her biri bağımsız öyküler olarak da okunabilir. (Nitekim, kitabın 112-118. Sayfalarında yer alan “Kedikuyruğu”nu Hece dergisinde zevkle okumuştum: Hece, Şubat 2021, S. 290, s. 137-140). Ancak metinler arasındaki bağlar ve göndermeler, esere neredeyse bir roman kanevası da kazandırıyor. Genç sayılabilecek yaşta çok sevdiği eşini kaybederek iki çocuğuyla dul kalan ve sevgisi, merhameti ve dirayetiyle içimizde derin bir saygı uyandıran anne Asiye Hanım’a ilişkin çok sayıda güzelliği gördükten sonra, kitabın sondan bir önceki metni “Annem Asiye”de karşılaştığımız “büyük hikâye”, bizde herhangi bir tekrar duygusu uyandırmak şöyle dursun, o kadının yüceliğinin temellerini daha yakından ve derinden hissetmemizi sağlıyor. Diyeceğim, eserin kurgusu ustaca çatılmış.

Kitaba adını veren “Bak bahar gelmiş” cümlesi, anne Asiye’ye adı verilen bir mübarek ermiş kadının, Asiye Hoca’nın “Neşeli, hayat dolu. Topluma karışmayı sever, sözü sohbeti yerinde” küçük kız kardeşi Elif Ağa’nın cümlesi: “Abla dermiş Asiye’ye, bak bahar geldi, her yer yemyeşil. Aç pencereni bakıver şöyle dağlara. Asiye oralarda değil, dermiş ki, neme gerek, gözüm takılır kalır sonra dünyaya.” (s. 133)

“Bak bahar geldi”nin “Bak bahar gelmiş”e dönüşmesinde tabiata, fiziğe, maddeye fazlaca kapılmış insanlara fizikötesinin, anlamın, tanrısallığın gerçekliğini ve geçerliliğini yumuşak bir dille, ürkütmekten sakınarak duyumsatma arzusunun payı olabileceğini düşündüm.

Kitabın hemen her sayfasında Âlim Kahraman’ın yaşadığı veya tanık olduğu olayların, durumların, davranışların, yaklaşımların benzerleriyle benim de karşılaşmış olduğumu görmek ve/veya hatırlamak, eserle ve yazarıyla aramda sıcak bir duygudaşlık oluşturdu diyebilirim. Bunda yaşıt oluşumuzun ve hayata bakışımızdaki ortak duyarlıkların da payı olsa gerek.

YÜN KİLİMİN HİKAYESİ

“Yün Kilim”, annenin Âlim’e hâmileyken dokuduğu o kilim.

“Süsken’le Alabacak”, İlki evin “genç, çalışkan, eve bağlı” öküzü; ikincisi yazara “her hatırlayışta içimde bir yara kanar” dedirten yaşlı öküz. Avlunun ortasında haftalarca yattıktan sonra can vermiştir, Küçük Âlim’le arkadaşının avuçlarında onun sırtından topladıkları tüylerden oluşan “iki küçük ve değerli top” kalmıştır.

“Dayım Niyazi”, bostanda yediği karpuzun kabuğuna “Bunu yiyen Niyazi” yazan, çevresine neşe saçan bir insan. Yengesi, annesine kızını kastederek “Gülay’ı yardım!” demiştir. Dört yaşındaki çocuk, bunu işitmiş ve anlamlandıramamıştır. Çünkü Gülay, “sapasağlam” karşısındadır. Yıllar sonra şöyle yazacaktır: “Çocuk unutur, ben de unutuyorum. (Peki elli küsür yıl sonra bugün hâlâ nasıl hatırlıyorum öyleyse?)

“Amcam Arif” şöyle başlar: “Niyetim dayımın hikâyelerine devam etmekti. Olmadı. Araya amcamın ölümü girdi.” Demek ki bazen hayat araya girip kurmacaya müdahale edebiliyor.

“Amcamın Pazar şapkası da siperlikli köylü şapkası. Kumaştan. Ön taraftaki siperliğin adı gavurluk, onu da kendisi öğretti.”

“Hakkı Dayı” Deli mi dâhi mi velî mi olduğu belli olmayan bu adam, çocuklara Fatih, Yavuz, vb. isimler dağıtır da Âlim Kahraman’a “... sen de Gılgamış ol” der.

“Dal-Ağaç”, aile mezarlığının da bulunduğu yer. “Düzlüğün üzerinde, orta yerde, büyük bir palamut ağacı vardı. Yıllar sonra kesildi. / Belki asıl hikâye o tek ağaçtaydı. Onun yalnızlığında. / Yazılmadı.”

“Tüfek” babadan kalan tüfektir. “Koreli”ye dört yüz elli liraya satılacaktır. Babanın çeşitli metinlere yayılan özellikleri ve güzellikleri dokunaklı bir senaryoya dönüştürülmeyi bekliyor sanki.

Kalan metinleri anmayacağım. Esasen herhangi bir sanat metninin özetlenemeyeceğini biliyoruz.

Bak Bahar Gelmiş’in son yazısı “Oyuncaklarım”, Hece Dergisinin Ekim 2016 tarihli 238. Sayısında “Çocukluk Oyuncaklarım” başlığıyla yayımlanmıştı. Âlim Kahraman o metni, kitabına alırken epeyce sadeleştirmiş. Yaptığı kısaltma ve değişiklikler, yazarlık dersi materyali olarak kullanılabilir.

Bak Bahar Gelmiş bir müjde gibi. Yazarına ne kadar teşekkür etsek azdır.

#Alim Kahraman
#Bak Bahar Gelmiş
#Büyüyenay Yayınları
3 years ago