|

Çocukluk mucizeleri mümkün kılar

Gamze Güller’in Durmuş Saatler Dükkanı öykülerle hayatın güzel kalmış köşelerine davet ediyor. Çocukluğumuzdan büyüklerin dünyasına, rüyalardan gerçeğin kucağına uzanan bir dünyanın kapılarını açan öyküler okuru hayatın her an mucizelerle dolu olduğuna inandırıyor.

04:00 - 15/07/2020 Çarşamba
Güncelleme: 05:35 - 15/07/2020 Çarşamba
Yeni Şafak
Kitaptaki öyküler, bir bütünün parçası olamamış, büyük fotoğrafın içine girememiş, bu yüzden kendini hep dışarıda hisseden, kendine dahi yabancılaşan insanları anlatıyor.
Kitaptaki öyküler, bir bütünün parçası olamamış, büyük fotoğrafın içine girememiş, bu yüzden kendini hep dışarıda hisseden, kendine dahi yabancılaşan insanları anlatıyor.
FUNDA ÖZSOY E.

Gamze Güller başarılı bir öykücü. Duru bir anlatım, insana içerden bakabilen durugörü sahibi bir bakış, son kitabı Durmuş saatler Dükkânı’ndaki on dört öykü boyunca da hep hissettiğimiz.

Kitaptaki öyküler, bir bütünün parçası olamamış, büyük fotoğrafın içine girememiş, bu yüzden kendini hep dışarıda hisseden, kendine dahi yabancılaşan insanları anlatıyor. Bu eklenmemişlik, kahramanların zihnindeki saatin geçmişe, şimdiye ve geleceğe kurulu zembereğini de bozuyor. “Akşamları Işığı Yanan Evler” öyküsü, bu açıdan sanki bütün öyküleri içinde barındırarak besliyor gibidir. Bu öyküdeki anlatıcının sevgilisi başka evleri, özellikle ışıkları yanan ve perdesi örtülmeyen evleri merak eder. Çünkü bu evlerde mutlu aileler yaşar:

“Misafir varken perdeler hiç kapanmaz. Çünkü içeride saklanacak bir şey yoktur. Mutlu bir ailede, onların konuklarında ve kahkahalarında gizli kapaklı bir şey olamaz”(s.82)

GEÇMİŞİN MUTLU ANLARI


Anlatıcı, çocukluğunda akşam misafirliğe gittikleri evleri düşünür. Mutluluk vardır o evlerde, büyüklerin sıkıcı da olsa güven veren konuşmaları, kimsenin yalnız kalmadığı, bütünün parçası olarak kendini güvende hissettiği anlar. Oysa büyüdüğünde büyü bozulmuştur. Kendine dayatılanı yaşamak, mutluymuş gibi yapmak, çok kazanmak için sevmediği işlerde çalışmak yabancılaştırır insanı kendine:

“Hep başka bir yere ait olduğunu içten içe duyumsamak ama kaçıp gidememek. Nerede olursan ol, kendini durmadan yabancı hissetmek.”(s.84)

Oysa çocukluk mucizeleri mümkün kılar. “Parlak bir karne, renkli hediye kâğıtları, taze çiçekler, yeni pişmiş yemek kokusu…” işte tüm bu minik ayrıntılar, hayatı mucizeye çevirir çocuksanız. Mükemmel değilken bile hayat, onu mükemmelleştirir ve kendinizi güvende hissedersiniz. Ne zaman ki, bunlardan koparız, içimizdeki çocuktan koparız, hayatın anlamını bulmak için yoga kurslarına, meditasyon kurslarına bir çuval para dökmeye başlarız. Oysa hayatın anlamı, bu basit ayrıntıların görülebileceği, akşamları ışığı yanan o evlerde gizlidir. İşte o yüzden anlatıcı ve sevgilisi o evlerin içine girerek çocuklukları ile karşılaşmayı umarlar, yeniden bütünün parçası olmayı, kaybettikleri o mutluluğu yeniden yakalamayı isterler.

Kim bilir, belki de saatleri hayatımızdan çıkarmak gerekir yeniden mucizelere kapı aralamak için. Çünkü mucizeler, an’ların içine gizlenir. An’ları saatlerde yakalayamazsınız oysa. Kitaba da adını veren “Durmuş Saatler Dükkânı” öyküsündeki yaşlı kadın, bu yüzden sevmez saatleri. Çünkü an’ın içine sığamazsınız saatlerle ünsiyet kurarsanız. Saati olanın zamanı olmaz zira. Oysa insanın saatlere değil, saatlerin gösteremediği an’lara ihtiyacı vardır, hayatın bir mucize olduğunu, böylece bütünün bir parçası olduğunu idrak edebilmek için.

UYANIKKEN ARADIKLARIMIZ

Hani şair der ya “Siz geniş zamanlar umuyordunuz/ çirkin dar vakitlerde bir sevgiyi anlatmak..”diye; bilinçaltımız bizi öyle esir almış ki, kendimizle yüzleşmekten korktuğumuzdan belki, an’ın içine sığamadığımızdan bu yüzden, sevdiklerimiz yanımızdayken bile onları göremiyoruz, “Post Mortem” öyküsünde olduğu gibi. Oysa insan görünmek ister, sevdiklerinin gözleriyle de, var oluşuna anlamlar yüklemek ister. Bunun için midir Fotoğraflar, var olduğumuzu kanıtlamak için midir sevdiklerimize?

Hatta o kadar an’ın içinde değilizdir ki, rüyalarının kadınını uyanıkken bulabilecek işaretleri dahi göremiyor “Rüyalarımın Kadını” öyküsünün kahramanı. Oysa rüyalar gerçeğin mecazıdır sadece, yoldaki bir işaret. O işareti doğru okuyabilmek için şimdinin içinde olmak gerekir:

“İşte tam o anda çarpıştılar rüyalarının kadınıyla…Bir an için göz göze geldiler.Adam onu tanımadı, üstünkörü bir pardon dedi, yanından geçip gitti.”(s.26)

Aslında her gün yeni mucizelere uyanıyoruz. Hayatın ta kendisi bir mucize. Gamze Güller’in kitabındaki on dört öykü boyunca bu mucizeleri gösteren işaretleri doğru okuyabilirsek, okur olarak biz de o an’ın içine dâhil oluruz. Birbirinin hayatına dokunan, zamanın özüne dokunan her kişi, var oluşunu kutsayarak bütünün bir parçası olmanın huzurunu, güvenini yaşayarak küçük mutluluklar yaratabilir kendine ait.

Zaten mucizeler de bu küçük mutluluk an’larının içinde gizli değil midir?

#Gamze Güller
#Post Mortem
#Durmuş Saatler Dükkânı
4 yıl önce