|

Eşek deme, ayıp olur!

Turan Koç’un Dilimin Kök Hücresi/Yitik Dünya kitabı günlük hayatımızdan çıkıp yiten kelimelerin peşine yapılan bir yolculuğun hikayesi aslında. Çocukluğu Kayseri’de geçen Koç, kendi yöresinde kullanılan ama daha sonra unutulan kelimeleri not tuttuğu defterinden yola çıkarak bu kitabı okurla buluşturuyor.

23:29 - 14/07/2021 Çarşamba
Güncelleme: 23:36 - 14/07/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Yitik Dünya’dan önümüze getirilen bazı kelimeler sofralarımızı da zenginleştirecek.
Yitik Dünya’dan önümüze getirilen bazı kelimeler sofralarımızı da zenginleştirecek.
İBRAHİM DEMİRCİ

Dilimin Kök Hücresi / Yitik Dünya, Turan Koç’un sürpriz kitabı. Kitabevi Yayınlarından çıkan eser, XX sayfalık başlangıç bölümleriyle 390 sayfalık sözlükten oluşuyor.

“Sürpriz” deyişimin sebebi, şair, deneme yazarı, bilim insanı ve çevirmen olarak tanıdığımız Turan Koç’un böyle bir çalışmaya da imza atmış olması. Onu Edebiyat Dergisi Yayınları’nın 24. şiir dizisinin 9. kitabı olarak okuyucuya sunulan Kan Gibi Vakte Düşen adlı eseriyle tanığımızda yıl 1980 idi. (Eserin 2. Baskısı İz Yayıncılık tarafından 2014’te yapıldı.) Üç yıl sonra Fetret Zamanları yayımlandı (1983). Yeni şiirlerin yanı sıra bu iki kitabı da içeren Ara Dönem 1992 yılında yine İz Yayıncılık tarafından okura sunuldu. (Fetret Zamanları’nın Ara Dönem’e evrilmesini Turan Koç’un “şiir”den “akademi”ye geçişinin işareti sayasım geliyor.)


Ceylan Kovalamak adını verdiği deneme kitabındaki metinlerle Din Dili’ni yahut Ölümsüzlük Düşüncesi’ni oluşturan metinlerin karşılaştırılması, sanatçının özgür ufuklarıyla bilim insanının düşünce disiplini arasındaki farkları göstermesi bakımından anlamlı ve dikkate değer sonuçlar verebilir. Turan Koç’un İslam Estetiği adlı eserini (Son baskı, İSAM 2021), ve çeviri çalışmalarını da hatırlatmak isterim.

Dilimin Kök Hücresi / Yitik Dünya’yı okumadan önce ilk iki şiir kitabını şöyle bir gözden geçirmek ihtiyacını duydum. Sanki bu yeni çalışmayla kırk yıl öncesinin şairi arasında bir bağ aramak istedim. İşte size Kan Gibi Vakte Düşen’in son şiirlerinden biri olan Ferah’tan iki mısra:

  • sonra yaz gelir
  • biraz çocuklaş sen de

Fetret Zamanları’ndan Geleceğe Övgü adlı şiirin bir parçası:

  • bir tren penceresinden görülen
  • bir kasabadan ne kalırsa bizde
  • bir şey kalıyor yaşadıklarımızdan da
  • geriye
  • çocukluğumuz gibi gülümseyip duran
  • bir resimde

Turan Koç’u dilinin kök hücresine, başka bir deyişle “yitik dünya”ya yönlendiren de bir çocukluk deneyimi. “1960 yılında, henüz yedi-sekiz yaşlarında” iken başına gelenleri kendisinden dinleyelim: “... kahvaltımı yapmıştım. Elimi, yüzümü yıkadıktan sonra gri renkli, uzun etekli okul önlüğümü de giymiştim. Derse yetişmek için aceleyle yakalığımı takmaya uğraştığım bir sırada, annem hayattan (iç avlu) yola açılan çatal kapının önünde kendi dokuduğu yün çantamı omuzuma asmaya çalışırken; “Turanıııım!” dedi, adeta yalvarır bir sesle; “Baban olacak topa sabah erkenden bağa gitti, namazdan hemen sonra. Ekmek, su, hiçbir şey götürmedi yanında; adam şimdi aç bî-ilaç. Öğretmeninden izin alsan da, kuş gibi azığını bırakıp gelsen. . . .” Buna benzer durumlar sıkça olduğu için annemin beni bu işe razı etmesi biraz uzun sürdü. “Baksan a,” dedi annem, “öğretmenine ne diyeceksin? Biliyor musun?” Ben hâlâ biraz gönülsüz dinliyorum; “De ki ‘Öğretmenim, babama gölükle kuşluk götüreceğim, son derste bana izin verir misin? Eşek deme; ayıp olur; gölük de, tamam mı?”

Okula varınca ilk işim öğretmenimi ziyaret etmek oldu. Tam annemin dediği şekilde, “Öğretmenim,” dedim, “babama gölükle kuşluk götüreceğim, son derste bana izin verir misin?”

“ŞEY, EŞEK ÖĞRETMENİM”

Hiçbir şey anlamamış olacak ki, “Ney lan, neyle ne götüreceksiiin?!” dedi. Çok şaşırmıştım; kulaklarım uğuldamaya başladı. “Bir daha söyle bakayım.” Aynı cümleyi bir daha tekrar ettim.

O hâlâ hiçbir şey anlamamış olacak ki orada, ayakta, bir kitap ya da dosyayı incelemekte olan Sezai öğretmene, “Yahu, Sezai, gelsen e!” diye seslendi, “Ne diyor bu çocuk? Bir dinlesen e!” Aynı cümleyi bir de ona tekrar ettim. Katıla katıla güldüler. Sanırım, “gölük” kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyor olacaklar ki ikisi de ısrarla gölüğün ne olduğunu sordular. Sonunda söylemek zorunda kaldım; “Şey, eşek, öğretmenim! . . .” (s.XVI-XVII)

Bu olayı unutmayan çocuk Turan, sonraki yıllarda “gölük”ü, “topa”yı, “kuşluk”u Divanü Lügati’t-Türk’te, Kutadgu Bilig’de Dede Korkut’ta ve başka kaynaklarda arayıp bulacaktır. Kayseri’ye 25 km uzaklıktaki Çevril köyünde yaşayan Türkçenin giderek unutulmakta olan kelimelerini, deyimlerini önce küçük defterlere kaydeden Turan Koç, sonra o kelime ve deyimleri birtakım yazılı kaynaklara da başvurup sağlamlaştırarak kitaplaştırmaya karar vermiş ve bize hayli renkli, ilginç, öğretici ve şenlikli bir dil sofrası açmıştır.

PITPIT AŞI YER MİSİNİZ?

Bu sofradaki yemişlerin tadına bakarken Konya yöresinden tanıdıklarımla karşılaştıkça bir yâren yakınlığı hissettiğim oldu. Bazı tanımlar karşısında duraksadığım, demek böyle de algılanabiliyormuş dediğim oldu. “Ahretlik” kelimesinin “Dost, çok yakın, iki dünya arkadaşı hanımefendi.” (s. 9) şeklinde tanımlanmış olduğunu görünce o “hanımefendi” kelimesinde şair Turan Koç’un Anadolu kadınlarına yönelik jestini görüp gülümsedim.

“Bezi Ar. Beyzî. Yufka açmak, çörek yapmak için yumurta biçiminde topak hale getirilmiş hamur” (s. 31) tanımını görünce buna Konya’da “beze” dendiğini hatırladım. Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te kelimenin kaynağının Yunanca olduğuna ilişkin bilgilerle karşılaştım. Demek ki Turan Koç’un bu çalışması bilimsel tartışmalara da yol açabilir, dedim.

Bir yemek çeşidi olarak tanıdığım “mıhlama”yı “Diş ağrısının geçmesi için okunmuş ve üzerine dualar yazılmış ve ağaç, direk, hezen gibi şeylerin yüksek bir yerine çivilenmiş yazılı diş ağrısı duası” (s. 215) şeklinde tanımlanmış görünce “Vay be!” demekten kendimi alamadım.

Yitik Dünya’dan önümüze getirilen bazı kelimelerin sofralarımızı zenginleştireceğini de söylemeliyim: Evimizde ilk fırsatta pıtpıt aşı pişirilecek. (242. sayfaya bakıp siz de öğrenebilirsiniz.)

#Turan Koç
#Yitik Dünya
#​Eşek
3 yıl önce