|

Eseri aşan hayatlar

Biyografisini okuduğumuz bazı kişilerin hayatı neredeyse eserlerine denk bir değer taşır. Bazan hayatın eseri aştığı bile görülür. Necip Fazıl’ın, Dostoyevski’nin hayatları da en az eserleri kadar dikkat çekicidir. Biyografinin bugünkü ulaştığı imkanlarla mesela bir Itri’yi kendi iç dünya zenginlikleriyle ortaya koyacak bir biyografisi yazılabilseydi okumak istemez miydiniz?

04:00 - 15/04/2019 Pazartesi
Güncelleme: 11:51 - 14/04/2019 Pazar
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
ÂLİM KAHRAMAN

Biyografi okumayı sever misiniz bilmem. Benim sevdiğim bir türdür.

Nedir biyografi okumada insanları kendine çeken? Bir hayat, içinde taşıdığı deneyim zenginlikleriyle çekicidir. Araştırmacılar, insan hikayelerinin diğer insanlar üzerindeki olumlu etkilerinden söz ediyorlar: Toplumsal hafızanın kurulması kadar bireysel olarak insanı olgunlaştıran, ona yeni ufuklar açan, içinde yepyeni dinamikler ortaya çıkaran bir etki!

Türk ve dünya edebiyatının önemli yazarları, ilgimi çeken bazı sanat ve düşünce adamları, toplum önderleri hakkında yazılmış çok sayıda biyografi okudum bugüne kadar. Bu tür biyografiler iyi bir yazar elinden çıkmışsa yeni bir inşa süreci sonunda, bir kişilik şekillendirir.

Biyografisini okuduğumuz bazı kişilerin hayatı neredeyse eserlerine denk bir değer taşır. Bazan hayatın eseri aştığı bile görülür. Necip Fazıl’ın, Dostoyevski’nin hayatları da en az eserleri kadar dikkat çekicidir. Biyografinin bugünkü ulaştığı imkanlarla mesela bir Itri’yi kendi iç dünya zenginlikleriyle ortaya koyacak bir biyografisi yazılabilseydi okumak istemez miydiniz? Siz kendi sevdiğiniz toplum kahramanlarını, sanatçıları ekleyebilirsiniz bunlara. Benim aklıma gelen bir isim daha var. Amerikalı siyahî Müslüman önderlerden Malcolm X’in biyografisi. Alex Haley bu biyografiyi yayıma hazırlarken Malcolm X vurularak öldürülür. Kitabın başına tüm bu hazırlık aşamalarının hikayesi de eklenmiştir.

SON ELLİ YILDA GELİŞEN BİR TÜR

Türk edebiyatında modern anlamıyla biyografi türünün gelişmesi son kırk-elli yıl içinde olur. 1930’larda İbnülemin’in kendine mahsus bir tarzla hazırladığı çalışmalar ayrı bir bağlam oluşturur. Onları bir tarafa ayırırsak, bizde ilk biyografik çalışmalar 1940’lı yıllarda ortaya konulmuştur. Midhat Cemal’in Mehmet Âkif, Namık Kemal, Ali Suavi biyografilerini atlayamayız. Ancak kullandığı vulgarize dil, üslup biraz hafifletir bu eserleri. Mehmet Emin Erişirgil’in Ziya Gökalp ve Mehmet Akif çalışmaları da bunlara eklenebilir. Bence o yıllarda gözden kaçırılmamışı gereken asıl önemli biyografik çalışmayı Tanburi Cemil’in Hayatı (1947) ile Mesut Cemil ortaya koyar. Akademik hayat içinde ilk biyografik çalışmalar da bu yıllarda yazılır. Mehmet Kaplan’ın Tevfik Fikret’i 1946’da kitaplaşır. Sonra Gündüz Akıncı’nın Abdülhak Hamit (1954) Niyazi Akı’nın Yakup Kadri (1960) ve Orhan Okay’ın Beşir Fuad (1968) adlı çalışmaları şeklinde liste genişler.

Benim bu yazımda asıl sözünü etmek istediğim biyografik eser, Tahir Alangu’nun Ömer Seyfettin/Ülkücü Bir Yazarın Romanı adlı çalışmasıdır. Adeta bir ömrün harcandığı bu eserin hazırlığı da kendisi kadar ilgi çekicidir. Yazar en başa koyduğu ithafta, bu durumu “Sevgili eşim Mesude Alangu’ya, Bu kitap bizimle birlikte yürüdü. Sen de sabırla bekledin…” sözleriyle dile getirir.

Yine en başa konulan “Bu Kitabın Hikayesi” bölümünde yazar, çalışmaya başladığı tarih olarak 1942’yi vermektedir. Eserin tamamlanması 1960’lı yılların ikinci yarısını bulur ve nihayet 1968’de kitap olarak çıkar.

Tahir Alangu’nun, sözünü ettiğim sunuş yazısında dikkat çekici başka cümleler de var: “Ömer Seyfettin’in biyografyasını unsurlarını derlemeye başlayınca, Türkçe’de bu yolda bana model olacak, işe yarayacak hiçbir öncü eserin bulunmadığını gördüm.” Alangu, bir taraftan malzemesini derlerken bir taftan da yöntemini oluşturmak zorundadır. Karşılaştığı başka problemler de olur. Henüz modern bir biyografi anlayışına sahip olunmadığından bir hayatı canlı bir tablo olarak ortaya çıkaracak çatışmalar, yenilgiler, kavgalar, hasılı ilişkilerin ayrıntılarına inmek yadırganmaktadır. Bunlarla da bir uğraş vermesi gerektiğini belirtiyor yazar. (Burada bir parantez açarak söyleyelim ki, bu tür problemlerin aşılması, biyografi yazmak ile hafiyelik yapmanın, dedikodu sermayesi aramanın arasındaki ince çizgiyi yakalamak her zaman bir mesele olarak kalacaktır, diyelim.) Alangu bu problemleri de aşar. Ömer Seyfettin’in 36 sene gibi kısa ömrüyle, eserleriyle hayatı arasındaki bağlantıları başarılı analizlerle ortaya çıkarır. Beş yüz sayfayı aşan bir eser bırakır geriye.

DEĞERİNİ HALA KORUYOR

Türk edebiyatında biyografi denilince odağa almamız gereken çalışmalardan biridir bana göre Ülkücü Bir Yazarın Romanı. Onu sadece Ömer Seyfettin’in sağlıklı bir biyografisi olarak okumak yeterli değildir. Biyografi yazarları için bir model eser gibi de görmek lazım. Bugün artık Ömer Seyfettin’in hayatıyla ilgili yeni başka bilgilere de sahibiz. Eser belki bu bakımdan bir parça aşılmıştır. Ancak sözünü ettiğim biyografi yöntemi açısından değerini hala korumaktadır. En azından kendisinden sonra yazılan ele gelir biyografik çalışmaları değerlendirirken onun varlığını akıldan çıkarmamak gerekir.

Son otuz-kırk yılda Türk edebiyatında biyografi yazarlığı bir hayli gelişme gösterdi. Açılımlar yaşadı. Mesela bir Beşir Ayvazoğlu’nu çıkardı. Bir yerde Ayvazoğlu, Alangu’nun eserini erken yaşlarda okuduğunu ve üzerinde bir hayli etki bıraktığını söylüyordu.

Benim son dönemde dikkatimi çeken bu tür biyografik çalışmalar arasında Orhan Okay’ın Ahmet Hamdi Tanpınar ve bir hayli genişleterek tekrar yayımladığı Beşir Fuad kitapları da var. Anmasam konu eksik kalır: Nursel Duruel’in hazırladığı Cemal Süreya çalışması da (Şairin Hayatı Şiire Dahil) Alangu’nun eseriyle aynı kategori içinde yer alan eserlerdendir. Duruel, neredeyse sıcağı sıcağına yazılmış bir hayat hikâyesini, bu alanın sözünü ettiğimiz problemlerini aşmayı bilerek, kendine ait sınırları hassasiyetle çizerek eserini meydana çıkarmıştır.

Bugün bir biyografi geleneğimiz oluştuğundan söz edemeyiz belki. Fakat bu alanda dikkate değer bazı çalışmalar yapıldığını söyleyebiliriz.

#eser
5 yıl önce