|

Gam yüklü şiirler

“Ali Asker Barut’un şiirlerini okurken bir acı düğümlenir boğaza. Barut, ideolojik kamplara hapsetmez kendini. İdeolojik körlüğün dışlaştırıcı, yavanlaştırıcı tuzağına düşmez. “Yaratılmışı yaratandan ötürü sever.” Yunusçadır onun sevgisi.

04:00 - 15/01/2022 Cumartesi
Güncelleme: 22:45 - 14/01/2022 Cuma
Yeni Şafak
Ali Asker Barut’un şiirlerini okurken bir acı düğümlenir insanın yüreğinde. Bir yamaçtan yuvarlanan, yuvarlandıkça büyüyen kar yumağı gibi kederlendikçe kederlenir insan.
Ali Asker Barut’un şiirlerini okurken bir acı düğümlenir insanın yüreğinde. Bir yamaçtan yuvarlanan, yuvarlandıkça büyüyen kar yumağı gibi kederlendikçe kederlenir insan.
ARİF AY

Ne güzel der Karacaoğlan: “Bin kaygu bir borç ödemez / Gamlanma gönül gamlanma”, yine bir türkümüzde: “Yine gam yükünün kervanı geldi / Çekemem bu derdi de bölek seninle” denir. Bu gam defterinin tamamı yok mu diye sorar Şeyh Galip: “Ey Hızr-ı fütâdegân söyle / Bu sırrı idüp ıyân söyle / Ol sen bana tercemân söyle / Ketm etme yegân yegân söyle / Gam defterinin tamamı yok mu”, “Gamdan dağlar kurmalıyım / Kayaları kelimeler olan” der, Erdem Bayazıt.

Ali Asker Barut’un “Gam Divanında Keder Şiirleri” (Pikaresk Yayınevi, Kasım 2021) adlı kitabını elime alır almaz bu çağrışımlar sökün etti belleğimde. Şiirleri bu duygu yoğunluğu içinde okudum. Bir külü, bir közü harlıyor şair, yüreğindeki sızıyla, ağzındaki acıyla konuşuyor; bir ağıda dönüşüyor konuşması: “Serpilir sesi ağıdı / Serpilir kar dolu bir gökyüzüne” “Kül ve Köz” şiirinden aldım bu dizeleri; bu şiirde bu toprakların insanının acıları destanlaşır adeta.

Ali Asker Barut, bu yurdun, bu toprakların kadim değerlerine yürekten bağlı bir şair. Yüzyılın başında, bu toprakların değerlerine bağlı insanların gördüğü zulmü, çektiği acıyı, dışlanmışlığı, sürgünü onun ailesi de görmüştür. Şair, çocuk yaşta dedesinden, ninesinden dinlediği trajik yaşanmışlıkların acı dolu öyküleriyle büyür ve bu öykülerden süzülen acı tortular çöker yüreğine. Bundandır onun şiirlerinin gam yüklü, keder dolu şiirler oluşu. Onun şiirlerine kadim şiirimizin sesi hâkimdir. O seste, Anadolu toprağından neşet eden ağıtların, türkülerin tınısı, dervişçe söyleyişin büyülü edası vardır. Geçmişe yöneldikçe ağır bir gama, hüzne ve kedere bürünen bu ses, gelecek söz konusu olduğunda büyük bir umudu muştulayan sese dönüşür: “Dökülüyor gibi dağ doruklarından / bir özgürlük türküsüne başlıyor / evdeki bütün musluklar” der. (S. 29)

ŞAİRLERE SELAM OLSUN

Ali Asker Barut’un şiiri geçmişin ve bugünün yanlışlarını, zulümlerini sorgulayan ve hesap soran bir şiirdir aynı zamanda: “Nerede olsa tanırım / Umutsuzluk olup kalbe çöken / Bu büyük solgunluğu / Yeryüzüne hürmetle eğilmiş, incitilmiş / Dervişlerinin sesini nereye gömdün ey Anadolu / Yankılanırdı dün yankılanacak daha / Bu yaralı gökkubbede bu dalgın soru” (S. 103)

“Gam Divanında Keder Şiirleri”, şairin kitabın başına aldığı “Sezai Karakoç’a Hızır’ın Mektubu” başlıklı şiir gibi bir metinle başlar. Ali Asker Barut, Hızır’ın ağzından Sezai Karakoç’a bir mektup kaleme alır. Sezai Karakoç’u sağlığında ziyaret etmiş, onunla tanışmanın büyük coşkusunu Edebiyat Ortamı dergisinde anlatmıştı. Söz konusu mektuptan bir bölümü alıyorum buraya: “Benim (Hızır) ağzımdan oturmuş sana şimdi bu satırları yazan şair çocuğa mukayet ol. Ben ona, senin üzerinden seninle şiirinle sesimi işittirdim. O şair çocuğu üzerinde Hazreti Ali’nin selamı ve bir rüyayla sana, senin kapına ben gönderdim. O şair çocuk benim sana selamımdı, kendi gölgenin altından ayırma o şair çocuğu. Bil ki, onun gönlündeki temiz suya ben suretimi verdim. Bakarsan, o şairin gönlündeki suda ben görünüyorum Sezai Karakoç.” (S. 14)

“Gam Divanında Keder Şiirleri” yedi bölümden oluşur. Ortak şiirler bölümünde Oğuzhan Akay, Erol Özyiğit ve Nisa Leyla başlığı altında dört şiir yer alır. Gam Divanı bölümünde ise şairler, birer şiirle selamlanır: Yunus Emre, Karacaoğlan, Arif Ay, Erol Özyiğit, Hüseyin Ferhad, Nisa Leyla, Haydar Ergülen, Rıfat Ilgaz, Ozan Telli, Abdulkadir Bulut, İlhami Çiçek, Turgut Kızıldağ, Suavi Kemal Yazgıç, Onur Akyıl, Yunus Karakoyun, Serkan Akça, Mahmut Aksoy.

GÖNLÜ GENİŞ BİR ŞAİR

Ali Asker Barut, ideolojik kamplara hapsetmez kendini. İdeolojik körlüğün dışlaştırıcı, yavanlaştırıcı tuzağına düşmez. “Yaratılmışı yaratandan ötürü sever.” Yunusçadır onun sevgisi. “Cümle şair dost bahçesi”dir onda: Pîr sultan’ı da sever, Şeyh Galib’i de, Neyzen’i de sever, Aşık Veysel’i de, Nazım Hikmet’i de sever, Necip Fazıl’ı da, Sezai Karakoç’u da sever, Cemal Süreya’yı da, Metin Eloğlu’nu da sever, Cahit Zarifoğlu’nu da, Ahmet Erhan’ı da sever, İlhami Çiçek’i de…

Onun acılar dolu, tutsak ırmağı kendi içine dökülen bir ırmaktır. İçlenir ve acılardan da güller dermesini bilir: “Ah gül ağacı dedim / Bir gamlı hazan içinde / Bin hüzünle / Bir içli bir gül oldum / döküldüm kendi dibime” diyerek. (S. 27)

Onun şiirleri, suskun ve saklanan Pepûk Kuşu’nun da sesidir: “Ey nehir önünde / Kalbinde büyük bir kederle susan / Şimdi seni, senin konuşmanı bekliyor / Dört dağ içine / Eski bir efsane ile saklanan / Pepûk Kuşu” (S. 91)

Ali Asker Barut’un şiirlerini okurken bir acı düğümlenir insanın yüreğinde. Bir yamaçtan yuvarlanan, yuvarlandıkça büyüyen kar yumağı gibi kederlendikçe kederlenir insan. Bütün bu acılar neden sorusu şimşek gibi çakar bellekte. Cevap verilmeyen, cevap vermekten kaçınılan ama azıcık tarih bilgisi olanın cevabını bildiği sorulardır bunlar. Oysa “Çağdaş sorulardan korkar Devlet” / Bir de kitaptan, bir de şiirden, bir de toplumculuktan / Şimdi benim ağzımda gür, güpgür bir ıslık / Geliyor yazdan, bahardan, dağlardan” der, şair. (S. 107)

Ben de onu “Bir Şairim” adlı şu güzel şiiriyle selamlıyorum: “Büyük bir ateşten artanım ben / Bir gülün dibinde saklı külüm / Eski bir çardakta oturmuş evvelden / Bir ezeli konuşanlar / Dilimi çok eski / Kelimelerimi kül içinde buldular / Bir şairim / Bütün çağların yenilmişi / Gezdirdim durdum çünkü / İçimde yağmurlu, yıkık bir çarşının sesini” (S. 94)

#Ali Asker Barut
#Pikarest Yayınevi
#Sezai Karakoç
2 yıl önce