|

İbrahim’in şiirle ‘göç’ü

Bir ‘göç’ şairidir Yolalan. Onun göçü dolmak ve durulmak için dışarıdan içeriye, yokluğa, suskunluğa, kimsesizliğe, ‘ben’e doğrudur.

Hakkı Yanık
04:00 - 15/10/2021 Friday
Güncelleme: 19:34 - 14/10/2021 Thursday
Yeni Şafak
İbrahim Yolalan
İbrahim Yolalan

Kitapların kaderi vardır ve elbette yazıların da..

Şair İbrahim Yolalan’ın şiirlerini topladığı Göç Defteri, Ülke Kitapları’nca yayımlanmıştı. Bu kitabı, geçen yıl Dergâh Yayınları’ndan çıkan Teslim takip etti.

İlk okuduğumda şu notu düşmüşüm kitabın kenarına: İmgelerle donanmış bir kale kurmuş kendine. Şiiri de orada hapiste!.

Yolalan’ın ‘saklı’ şiirini okumak için âdeta sözlük gerekiyor. Soran, irdeleyen, anlamaya çalışan okur istiyor. Bunu, “... yazarın görevi okuyucuya eğilmek değildir. Okuyucunun görevi yazara yükselmektir” diyerek açık ediyor..

İbrahim bir ‘göç şairi’dir, göçmendir. Onun göçüşü dolmak ve durulmak için dışarıdan içe, yokluğa, çaresizliğe, suskunluğa, ‘ben’e doğrudur. “... göçlerin kaydıdır defterimde yazanlar” diyor şiiri için. O halde O’nun şiirini anlama noktasında ‘şahsî’ yürüyüşüne daha dikkatli bakmak durumundayız!.

Şehre ve çocuğa özel bir ilgisi var. Kitapta yeralan 15’e yakın şiirde bu ikisiyle karşılaşmamız bunu açıkca gösteriyor. Yürüyüşünde şehirler, denizler, dağlar, taşlar ve kuyular aşan şair, bir çocukla göz hizasında buluşunca, onunla konuşup, onu dinler; birlikte halleşip ağlaşırlar. Şöyle der: “karayım karasın/boynumuz ipte” (s. 27). Şehir varsa elbette dağ, taş, deniz, yağmur, kuyu, küf, nar, pas, iyot... da olacak. Putlar üzerimize üzerimize yürüyecek, Hud Yüzonyedi, Rad Onbir bir türlü anlaşılamayacak, kadınlar -çoğu- yön bilmeyecek, ateş kıyam edecek, su yakacak. Heybemiz kabarık görünüyorsa sakın aldanma. Eni-konu yenilmişlikler ve “ağlayabilsek bitecekti seferimiz” (s. 9).


İbrahim’in sair şair, yazar ve felsefecilere ‘açık’ bir şiiri var. O, alıntılamaktan yahut işaret etmekten çekinmiyor. Bunu yaparken kendi kurduğu ‘ölçü’nün dışına taşmıyor.

Renk skalası dar. Şiirindeki genişlik biraz da bu darlıkta saklı. Kitabında, topu topu yedi-sekiz renk var: Mor, kızıl, al, yeşil, kara, gri ve beyaz.

Dili yaşatmaya/diriltmeye yönelik çabaları görmezden gelinemez. Çerçi, çengi, fışkın, hamaylı, hamiş, hurufat, muhal ve soyka gibi kelimeler bir hassasiyet çerçevesinde şiirin diline girmiş. Bu tercihin ‘imge’yle birleşip okuru ‘zor anlaşılırlıkla’ karşı karşıya bırakma tehlikesi her zaman var. Tespitim şu: Bilinçli yapılmış bir tercih!. Diğer yandan, değişik imla anlayışı ve bundaki ısrarı, ‘imlanın dar kalıplarına hapsolmak’ istemediğini gösteriyor.

Şair, başlık seçiminde kendini sınırlamıyor. 35 ve 36. sayfadaki şiirlerin başlıkları zaten şiir. Tekrar oyununu, seslerle oynamayı seviyor. Bu, şiirin müzikaalite gücünü yükseltip okuru derin ‘felsefî’ ortamdan uzaklaştırıyor. Denge sağlanıyor demek daha doğru. Birkaç misalle açalım sözü: “.. kara budun ey kararmış budun..” (s. 13) - “ ey kızılı nar eden tanrım.. (kızıl ve nar)” (s. 17) - “ikindide iki servi...” (s. 21) - “kar üstünde nar kırıp...” (s. 24) - “.. karayım karasın..” (s. 27) - “hançerendeki ... hançer ..” (s. 28) - “... kuşku kuyusunun ..” (s. 30) - “.. kalbimi yar ey yar..” (s. 38).

Yolalan şiirinde öne çıkan unsurları sıralasak, ‘çağa tanıklık’ı ilk sıralara yerleştirebiliriz. Devrini resmediyor ve fotoğraftaki bütün unsurları felsefi duruşuyla besleyerek şiire katıyor. Eleştiriyor, yeriyor, karşı çıkıyor, ağlıyor ve gülüyor. Bunu görebilmek için Göç Defteri’ndeki herhangi bir şiire bakmak yeterli. Kayıp Hırka İlanı (s. 13), Muhacir (s. 24), Melon Şapkalı Şizofren Ressamın Yere Değmeyen Alnının Resmi (s. 35) ve Şey Ustam (s. 39) bunların en dikkat çekenleri.

Bunun yanında Karmaşa (s. 29) başlıklı şiiri ise yükselen hatta neredeyse ‘en uca’ varacak düzeye ulaşan bir soyutluk içermesiyle dikkat çekiyor!.

Güzel şöyleyişleri var, müzikalitesi yüksek mısralar: “sözcüklere göç edip büyüttük kibrimizi” (s. 9), “maliyeti keder olan/sözler biriktirdim ..” (s. 12), “bir bayram aradım çocuklarda” (s. 13), “gözlerim mağlup ordular kışlağı” (s. 15), “kalbimin yerlisiyim/başkaca yurt bilmem” (s. 15), “güle sırtını dayama şair” (s. 22), “kirli bir gülüş mü vardı sanki yakamda” (s. 39).

Hasılı kelâm, “sahibim yüreğime sahip ol” (s.40).

Söz uçar yazı kalır

Yazıişlerinde oturmuş, elime yeni geçen Göl İnsanları’nı (Kemal Tahir, Adam Yayıncılık, 1982) karıştırıyordum. Arka kapağı incelerken Genel Yayın Yönetmenimiz Hüseyin Likoğlu geldi, merhabalaştıktan sonra, “Abi hep okuyorsun, biraz da yazsan olmaz mı” dedi. “Olur” dedim, “Yazalım.” Böylelikle Okuma Notları’na başladık. Emeği geçen herkese şimdiden teşekkürler. Gayret bizden, tevfik Mevlâ’dan..

Cengiz Han’a Küsen Bulut ve yeniden Aytmatov


Kaç yıl önceydi hatırlamıyorum. Bir sabah gazetenin önünde Nusret Özcan Abi’yle karşılaştım. Önce sakalını sıvazladı sonra ceket cebinden bir kitap çıkarıp uzattı. “Bunu oku, çok seveceksin!.”

İncecik bir kitap. Cengiz Han’a Küsen Bulut. (Ötüken Neşriyat, 1997). O akşam okudum ve hakikaten çok sevdim. Esir Kuttubayev’in mecbur bırakıldığı tren yolculuğunda, Boranlı İstasyonu’ndan geçecek olması ve geçiş sırasında eşi Zarife ve çocuklarını görebilme umudunun aktarıldığı hazin sahne çok şeyi özetliyordu.

Aytmatov külliyatı Ketebe Yayınları tarafından tekrar basıldı. Geçenlerde Ketebe’de çalışan Güner Demircan’dan bu enfes kitabın yeni baskısını aldım ve Ötüken çevrisiyle karşılaştırarak okudum. İki çeviri arasında belirgin farklar var. Ketebe çevirisini daha detaylı ve sıcak buldum. Tek şikayet uzun tutulmuş cümlelerden.

Ötüken’in neşrettiği Aytmatov külliyatında önüç kitap vardı. Ketebe’den çıkan Aytmatov külliyatı ise onbeş kitaptan oluşuyor. Ketebe listeye Cengiz Han’a Küsen Bulut ve İlk Öğretmenim’i de eklemiş. Bu ikisinden ilkini herkesin, ikincisini ise öğretmen ve öğrencilerin mutlaka okuması gerek!..

Ketebe Genel Yayın Yönetmeni Furkan Çalışkan, bir konuşmasında, “Okurlarımız Aytmatov’un denemeleri, öyküleri, romanları, eleştirel metinleri ve çocuk kitapları dahil tüm eserlerine ulaşılabilecek” müjdesini vermişti. Öyleyse, yeni çeviri, yeni edisyon ve enfes kapaklarla okura sunulan külliyat, yazarın daha önce Türkçe’de hiç yayımlanmamış eserleri de neşredilerek zenginleştirilecek.

Bekliyoruz!..

Okuyalım-Okutalım...


Okurumuza üç kitap tavsiyem var. (Unutmadan, tavsiyeler tamamen ‘şahsi’dir!).

İlkin bir roman. Dünya Nimeti, Knut Hamsun, Timaş Yayınları. (Bu kitaptan önce, okumamışsanız Mustafa Kutlu’nun Beyhude Ömrüm’ünü mutlaka okuyun.)

İkinci eser de roman: İnsanın Acayip Kısa Tarihi, Güray Süngü, Ketebe Yayınları.

Üçüncü sırada şiir var: Bütün Şiirleri, Kemal Sayar, Kapı Yayınları.

Ve yeni çıkan bir dergi: Genç Motto.

#İbrahim Yolalan
#Genç Motto
#Ketebe Yayınları
3 years ago