|

İçimizde yurt kuran mekânlar

Cemil Meriç’in ‘Marks, Osmanlı’yı ondan öğrendi’ dediği meşhur tarihçi Hammer’in Osmanlı Tarihi, ilk kez bütün olarak Türkçeye aktarılıyor. Daha önce de Jorga ve Zinkeisen’i çeviren Nilüfer Epçeli, ‘Jorga, Zinkeisen ve Hammer’in 2000’li yıllara kadar çevrilmemiş olmasını tarihçiliğimiz açısından izah edemeyiz’ diyor.

Yeni Şafak
16:12 - 11/05/2017 Perşembe
Güncelleme: 11:08 - 15/05/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
İçimizde yurt kuran mekânlar
İçimizde yurt kuran mekânlar
ÖMER YALÇINOVA

Editörlüğünü Duran Boz ve Köksal Alver’in yaptığı Mekân Hikâyeleri’nde 61 yazarın 65 ayrı yazısı yer alıyor. Yazılar genellikle bir edebiyat, düşünce, ahlak ve eğitim merkezi diyebileceğimiz mekânlar ve o mekânları anlamlı hale getiren insanlar hakkındadır. Mehmet Narlı’nın dediği gibi “… insanlar mekânlarda yurt kurdukları gibi mekânlar da insanın içinde yurt kurarlar.” (s. 385). Dolayısıyla diyebiliriz ki 61 yazar, içlerinde yurt kurmuş mekânların hikâyelerini anlatmışlardır.

EDEBİYAT TARİHİYLE İLGİLİ

Bu mekânlar genellikle bir dergi veya yazarın bürosu ya da kitabevidir. Bu bazen bir terzi dükkanı da olabilir, bir çayhane veya öğrenci evi, fark etmez. Düşünce ve ahlakın olduğu, bundan da öte insanların birbirlerine muhabbetle yaklaşıp, aralarındaki sevgi bağını güçlendirdikleri mekânlar, belli bir zaman diliminin temsilcisi olmayı başarmışlardır. Bu yüzden mekânların anlamlarına dair ne kadar konuşulsa ve yazılsa azdır. Tabii bir de aynı mekânın her insanda farklı anlamlar taşıdığını da görebiliyoruz. Örneğin kitapta Mavera dergisinin bürosuyla ilgili Hüseyin Su ve Seyfettin Ünlü yazmıştır. Ve Hüseyin Su mekâna daha mesafeli, düşünce ve sanat etkinlikleri yönüyle yaklaşırken, Seyfettin Ünlü daha duygusal, şair ve yazar ağabeylerinden aldığı etkileri yansıtacak şekilde yaklaşmıştır. Balıkesir’deki edebiyat ortamına dair ise Muhsin Bostan, Akif Hasan Kaya, Cemil Çiftçi ve Ali Sali yazmış. Akif Hasan Kaya Çınaraltı’nın kendi varoluş serüveninde nasıl bir yere sahip olduğunu, arayışlarının Çınaraltı’nda nasıl karşılık bulduğunu ele alırken, Muhsin Bostan yaşanan zaman diliminin anlamına yoğunlaşmış, insan ilişkilerinin önemine vurgu yapmıştır. Buna mukabil Ali Sali, olayı geniş bir çerçeve içinde değerlendirmeyi tercih ederek en başından, yani “Edebiyat nedir?” sorusundan başlatmıştır. Bu sorunun cevabını mekân bilinci içinde yakalamaya çalışmıştır. Dolayısıyla diyebiliriz ki yazıların tamamında kendi varoluşuyla bir mekân ve topluluğun varoluşunu birleştiren şahısların hikâyelerini okumaktayız.

Yazılarda göze çarpan başka bir özellik; anlatılanların doğrudan edebiyat tarihiyle ilgili olmasıdır. Sadece tarihçiler değil edebiyata ilgi duyan, kitap kokusunu öyle veya böyle alan herkesin soluk soluğa okuyacağı, çok büyük istifadelerde bulanacağı yazılardır bunlar. Yaş itibariyle Büyük Doğu, Hareket, Diriliş, Edebiyat, Mavera, Hece, İkindiyazıları, Dergâh dergilerini çıkaranlarla birlikte olamadık. Onlarla tanışamadık, bir bardak çaylarını içemedik. Fakat onlarla tanışan, bir bardak çaylarını içen, yazı yazmalarına, diğer insanlarla ilişkilerine şahitlik eden kişilerin yazılarıyla karşılaşıyoruz Mekân Hikâyeleri’nde. Dolayısıyla onların yaşadıklarına okuyarak da olsa ortak oluyoruz.

Bu, yazarların düşüncelerine daha farklı açılardan yaklaşmamızı sağlar. Edebiyat dergisinin bürosunda kesinlikle para alınıp verilmediğini öğrendiğimizde Nuri Pakdil’in dünyaya dönük yaklaşımını daha net bir şekilde görebiliriz. Onun her meselede, bu para dahi olsa, titizlik gösterdiğini “yerli düşünce” istikametinde hareket ettiğini anlarız. Nuri Pakdil’in kitaplarında gösterdiği kelime, cümle, hatta bu kelime ve cümlelerinin sayfanın neresinde nasıl duracağına dair gösterdiği özeni daha rahat anlayabiliriz. Daha doğrusu Nuri Pakdil ve çevresinin ilkelerini uygulamalı olarak görürüz.

GENÇLERİN CAHİT ABİ’Sİ

Kitabı okurken Mavera dergisinde Cahit Zarifoğlu’nun gençlerle birlikte oluşu, onları yönlendirişi gözümüzde canlanır ve buradan Mavera’nın çıkış amacına ulaşırız. Mavera insanların daha iyi Müslüman olması için çıkarılmıştır. Bu yüzden şiir, hikâye ve yazılar kadar insan ilişkileri, dostluk, kardeşlik de önemlidir Mavera bürosunda. Kesinlikle dostluk farklı, edebiyat farklı diye düşünülmemiştir orada. Bunu edebiyatla ilişkilerin birbirine karıştırılması şeklinde anlamamak lazım. Cahit Zarifoğlu’nun gençlere yaklaşımı onların da Mavera’da yazacak düzeyde sanatçı olmalarını sağlamak yönündedir. Bu, örnek ve benzeri az bulunur bir ilişkidir. O yüzden olsa gerek Cahit Zarifoğlu, onu görmeyen gençler tarafından bile “Cahit abi” diye anılmaya devam etmektedir.

Kitapta daha özel diyebileceğimiz, bu yüzden de okuyucuların da özeline kolayca sızabilen, okuyucunun kendi serüveni üzerine düşünmesini sağlayan yazılar da mevcut. Bunlardan biri Asım Öz’e, diğeri Ümit Savaş Taşkesen’e aittir. Asım Öz Denizli’deki, Ümit Savaş Taşkesen ise Kahramanmaraş’taki kitabevlerini yazmışlar. Yazılara kısmen de olsa kendi okuma serüvenlerini de eklemişler. Asım Öz biraz daha ileri giderek, kendi kuşaklarının eğilimlerini de yazıya dahil etmiş.

Her şehirde her okuyucunun gönül bağı kurduğu bir kitapçı mutlaka vardır. Okuyucu orada kendini farklı hissetmekte, sanki farklı bir iklimi yaşamaktadır. Taşkesen’in anlattığı Seha kitabevi, benim de sık gittiğim, belki de ilk kitaplarımı aldığım, edebiyat dergileriyle ilk tanıştığım mekândır. Taşkesen’in dediği gibi, Seha kitabevinin bulunduğu “İş hanına girdiğimde sanki başka bir mekâna girmiş, başka bir boyuta geçmiş gibi bir duygu sarardı içimi.” (s. 389). Maraşlı yazarçizerlerin birçoğuyla da orada karşılaştığımı hatırlıyorum. Orada halen bir kitabevi var, ismi Seha değil farklı ama Seha kitabevinin işlevine maalesef sahip değil. Buradan da çıkaracağımız gibi mekânlara anlamlarını insanlar veriyor. Sadece insanlar da değil, zaman çok önemli. 1990’ların sonu, 2000’lerin başında kitap, kitabevi, dergi bürosu çok farklı anlamlara sahipti. Şimdilerde Maraş’ın kitabevlerinin hiçbirinde bu birliktelikle karşılaşmak mümkün değil.

Mekân Hikâyeleri’ndeki her yazıdan söz etmek isteriz, fakat bu mümkün değil. Çünkü her yazı insan, zaman, düşünce ve duygular açısından incelenebilecek yetkinlikte. Belki kitaptaki yazıların tek eksiği, eleştirel bakışın olmayışıdır. Bazı yazılarda bu bakış var. Fakat yeterli düzeyde değil. Oysa mekânlar kavgalara da ev sahipliği yapmış değil midir? Kırgınlıklara, üzüntülere, soğuk savaşlara… Yazılarda bunlar aleni bir şekilde incelenmemiş fakat dikkatli okuyucu satır aralarından bunları da çıkaracaktır.

  • • • •
  • Mekân Hikâyeleri
  • Editörler: Duran Boz, Köksal Alver
  • İz Yayınları
  • 2017
  • 567 sayfa
#mekan
#hikayeleri
7 yıl önce