|

Kant’a dair yeni bir imge

Immanuel Kant’ın Son Günleri adlı kitap ünlü Alman filozof Kant’ın portresini hatıralar üzerinden okurla buluşturuyor. Batı felsefesinin kutup yıldızlarından biri olan Kant’ın evine girmek, akşam yemeğine katılmak, sohbetlerinde bulunmak, ölmeden önce kimlerle göz göze gelmek istediğini bilmek için, Thomas de Quincey’in hatıralarına mutlaka göz atılması gerekir.

Ömer Yalçınova
04:00 - 15/05/2020 Cuma
Güncelleme: 18:25 - 14/05/2020 Perşembe
Yeni Şafak
Immanuel Kant
Immanuel Kant

Şairlerin ve filozofların her zaman ilgi çekici bir hayatları olmuştur. Ondan da ötesi, okuyucular belki de en çok şairlerle filozofların hayatlarını merak etmişlerdir. O yüzden başka bir dile henüz şairlerin ve filozofların başyapıtları çevrilmeden, onunla ilgili kitaplar çevrilir. Biyografiler, anı kitapları, incelemeler… Ezra Pound’un Kantolar’ı Türkçeye çevrilmeden önce, tespit edebildiğim kadarıyla dört Ezra Pound biyografisi çevrildi. Immanuel Kant için de durum üç aşağı beş yukarı aynıdır. Onun da henüz Türkçede anlaşılabilir bir çevirisi yok. Çeviri girişimleri var. Yapılmış çeviri denemelerini zorlayarak bir şeyler anlamaya çalışabiliriz. Fakat bu da bir anlama denemesi olur sadece. Fakat Kant’ın hayatına, eserlerinin incelenmesine, hepsinden önemlisi felsefe tarihinde gösterdiği devasa etkiye dair kitaplar Türkçede vardır.

FELSEFESİNE GİRMEDEN ANLATMIŞ


Immanuel Kant’ın Son Günleri de, çok merak edilen filozofun hayatına ışık düşüren, anlatı kitaplarından. Thomas de Quincey’in Kant’la ilgili hatıraları da diyebiliriz kitaba. Çünkü Quincey tanıdığı, bildiği Kant’ı anlatmış. Kendi zaviyesinden, gözlemlediği ve yorumlayabildiği kadarıyla… Kant’ın felsefesine girmeyerek, çok isabetli bir seçim yapmış. Zira Kant’ın eserlerinin diğer dillere çevrilmesi ne kadar güçse, kendi dilinden anlaşılması da o kadar güçtür. Hiç değilse, biz öyle biliyoruz. Bugüne kadar, Saf Aklın Eleştirisi’nin açık seçik bir çevirisiyle karşılaşmadığımızdan… Yine diğer dillerden çevrilmiş, felsefe tarihlerinden edinebildiğimiz bilgilere göre… Bu noktada Kant ve Hegel halen meçhulümüz. Felsefe derslerinden, Kant’a dair aklımızda kalan sadece “ödev ahlakıdır”. O yüzden eğer Quincey, Kant’ın son günlerini, onun felsefesiyle birlikte anlatmaya kalkışsaydı, ortaya yine okunamayacak kadar karmaşık bir eser çıkardı diye tahmin ediyorum. O karmaşada ne Kant’ın hayatını ve şahsiyetini öğrenebilirdik, ne de onun felsefesini anlamaya vakit kalırdı.

FARKLI BİR KANT PORTRESİ

Quincey bambaşka bir Kant portresi koymuş ortaya. Königsberg’den dışarı çıkmayan, üniversiteyle evi arasında gidip gelmek dışında bir şey yapmadığını sandığımız, hiç evlenmemiş, her gün yorulmak bilmeden çalışan, felsefe tarihinde bir çağ kapatıp bir çağ açan Kant, okuyucu nezdinde soğuk, insanlardan uzak, fazlasıyla ciddi bir imgeyle bilinir. Quincey’in başarısı bu noktada başlıyor. Okuyucunun bu yanlış imgesini paramparça ediyor. İnsan olan Kant’a yaklaşmamızı, kısa süreliğine de olsa onu düşünmemizi sağlıyor. Kahvesini beklerken sabırsızlanan Kant bana çok tanıdık geldi mesela. Ya da pipo içmeyi seven ama zararını bildiği için, kendini tutan Kant. “…Kant’ın ağzından çıkan söz, başka insanların yeminleri kadar katiydi.” (s. 33) Tembihlerini inat eder gibi her defasında savsaklayan hizmetçisi Lampe’ye sabırla tekrar tekrar istediği şeyleri anlatan Kant. Dostlarıyla akşam yemeğinde buluşmaktan büyük keyif alan, sofrasını her zaman zengin tutmaya çalışan, yedirmek ve içirmekten mutluluk duyan Kant. Hepsinden önemlisi, cömert olan ve cimrilikten tiksinen bir Kant… Bunlar artık onun felsefesine karşı bakışımı da mutlaka etkileyecektir diye düşünüyorum. Artık ona dair kitapları ayrı bir gözle okumak mümkündür. Quincey’in en büyük başarısı da budur: Kant’ı ve onun felsefesini farklı bir açıdan anlamaya teşvik etmesi, farkında olmadan böyle bir öneride bulunmasıdır.

Eseri okuyup bitirdiğimizde keşke Quincey, keşke Kant’ın bütün hayatını yazsaydı diye hayıflanmaktan kendimizi alamıyoruz. Quincey, Kant’ın son günlerini anlatıyor. Ölmeden önceki birkaç haftasını… Fakat Kant’ın bu noktaya nasıl geldiğini de özetlemeye çalışıyor. Özellikle 1802, yani ölmeden önceki iki yılını düşünüyor ve okuyucuya kısada olsa aktarıyor. Hastalanmıştır çünkü Kant, 1802’de. Bunu “Zihinsel çökme” diye nitelendirmiş Quincey. Kant çevresindekileri tanıyamaz hale gelmiştir. Kendi ismini bile unuttuğu olur. İsmini hatırlasa, imza atmak için isminin nasıl yazıldığını hatırlayamaz bu sefer de. Kant’ın uzun yıllar terk etmediği, değiştirmeyi hiç düşünmediği alışkanlıkları vardır. Hastalığından dolayı bunları değiştirmek zorunda kalır. Bu, onun son yıllarını daha da güçleştirir. Neyse ki dostları vardır. Quincey gibi dostları. Quincey, onun adına imza atma yetkisine sahiptir, artık yönetmekte zorlandığı evinin düzeniyle ilgilenmeye başlar, ısrarcı Kant hayranlarına randevu ayarlamaya çalışır. Kant bazen Quincey’i de tanımaz. Ama ilginçtir, Kant günlük işlere dair beş dakika önce söylediği şeyi unutup, hatırlayamazken, yıllar önce ezberlediği Latince şiirleri yanlışsız okuyabilmektedir hala. Ya da mesela kuşlarla ilgili okuduğu bir kitap sorulduğunda, kitabı saatlerce anlatabilmektedir.

Çok merak edilen bir filozofla ilgili bu tür ayrıntıları okumak; bir an olsun Kant’ın son hallerini gözünde canlandırmak gerçekten etkileyicidir. Quincey bu etkiyi oluşturmayı başarıyor. Çünkü Quincey bütünüyle deneyimlerine dayanarak yazmış. Metnin açıklığı, doğrudan oluşu ve sıcaklığı da bundan ileri geliyor. Kitabın kısalığını da bu etkiye dahil edebiliriz. Bir insanın bir haftasını, sayfalar dolusu yazmak da mümkündür. Fakat metin uzadıkça, etkiyi muhafaza etmek zorlaşır. Quincey, böyle bir riski göze almamış. Fazlasıyla özet geçmiş. Daha ayrıntılı yazabilirdi. Kitapta genişletebileceği çok konu var. Fakat Quincey okuyucunun gözünde oluşturmak istediği Kant imgesine yoğunlaşmış ve onu yakaladıktan sonra gerisi teferruat diye düşünmüş. Hikaye etmenin gücüne dayanmış. Çünkü anlatacağı şey, zaten kendiliğinden etkileyici bir hikayedir. Quincey’in üzerinde durulması, düşünülmesi hatta dersler çıkarılması gereken, bir Kant imgesi koyduğu ise inkar edilemez.

#Immanuel Kant
#Thomas de Quincey
#Ketebe Yayınları
4 yıl önce