|

Konferans için kuzusunu satan bilge çoban

Hüsnü Çalhan, küçük yaşta büyük dava adamlarının kitaplarını okuyan, konferanslara gidebilmek için kucağında büyüttüğü kuzusunu satan bir bilge çoban. Hayatı boyunca kazancını kitaplara yatıran Çalhan, okuduklarının kendisini çerçevelediğini bu yüzden de parada pulda gözü olmadığını söylüyor.

Yeni Şafak ve
08:00 - 9/01/2016 Cumartesi
Güncelleme: 05:01 - 9/01/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

O bir çoban. Hani şu Aysun Kayacı isimli mankenin, “Benim oyumla onun oyu bir olamaz” dediği 'dağdaki çoban'lardan biri. Ancak sadece mesleği itibarıyla değil, çocukluğundan itibaren hayatıyla da sıra dışı bir insan. Denizli'nin Yatağan ilçesinde yaşayan ve arada kesintiler olsa da yarım asırdır çobanlık yapan Hüsnü Çalhan, küçük yaşta Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Bayazıt gibi büyük dava adamlarının kitaplarını okumaya başlıyor. Değişik illerdeki konferanslara gidebilmek için kuzularını satıyor. Zamanla bu isimlerin hepsiyle tanışıyor, bazılarıyla dostluklar kurup fikir alışverişinde bulunuyor.



İlk hocası Necip Fazıl


Hayatı boyunca kazancının büyük bölümünü kitap, dergi, gazete ve konferanslar için harcayan Hüsnü Çalhan'ın ilk okuduğu kitap Necip Fazıl'ın eski adıyla 'Büyük Kapı', yeni ismiyle 'O ve Ben'i oluyor. Bu kitap önemlidir çünkü Necip Fazıl hayatını, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri'ni 'tanıyıncaya kadar' ve 'tanıdıktan sonra' diye iki ana bölüme ayırır ve 'O ve Ben', Efendisine doğru kendisini cezbeden hâdiseleri manalandırdığı eseridir. İlkokul üçüncü sınıfta bu kitapla tanışan küçük Hüsnü'nün de hayatı anlamlanıyor ve o günden beri okumaya devam ediyor. İlk yolculuğu da yine Necip Fazıl'ın İzmir Fuarı'nda verdiği 'Tarihte Yobaz ve Yobazlık' adlı konferansına oluyor. “Anne tarafından olan dedem bir gün 'şu kuzuların anneleri öldü sen bunları büyüt biri bizim olsun biri sizin' dedi. Babaannemin ineklerinin sütüyle kuzuyu büyüttüm ve dedeme sattım. Necip Fazıl'ın İzmir'deki konferansına o parayla çıktım.” Artık İstanbul, Ankara, İzmir nerede bir konferans varsa kaçırmıyor. Bu yüzden çevresindekiler tarafından “Gezgin Hüsnü” olarak anılıyor.





Ummana yolculuk


Aynı yıllarda lise ve üniversitede okuyan arkadaşlarının getirdikleri dergiler vasıtasıyla Sezai Karakoç ile tanışıyor. “Lisede okuyan arkadaşlarım tatil döneminde Diriliş dergisini getirdiler. Dergi sayesinde üstadla tanıştım ve arkadaşlarımdan üstadın bütün kitaplarını getirmelerini istedim.” Ummanlara akma zamanı gelmiştir. Kitapları okuduktan sonra Sezai Karakoç ile birebir görüşmek ve sohbetlerinde bulunmak için İstanbul'a gidiyor ve artık üstadın da müdavimi oluyor. Ziyaretleri 80'lerden sonra iyice sıklaşıyor. Bu arada Ankara Mavera dergisiyle de tanışmıştır. O yıllarda babası briket imalâtı yapar ama onun parada pulda gözü yoktur. Fırsat buldukça Ankara ve İstanbul'un yolunu tutar. Okuduğu isimlerin hepsinin sohbetlerine katılır.



Cuma namazı izniyle ödüllendiriliyor


Büyük isimlerin büyük kitaplarını hep koyunları otlatırken okuyor küçük Hüsnü. “Bazen sürüyü kaybederdim. Çünkü kitaba daldığımda koyunlar akar giderdi.” Okuduğu kitapları öğretmeninin izin verdiği ölçüde sınıfta arkadaşlarına aktarıyor. Bazen de öğretmeninin okuttuğu kitabı eleştiriyor. “İlkokul 4. sınıftayken Nazım Hikmet'in Rusya'ya gidişini anlatan Kızıl Zindanlar kitabını okumuştum. Öğretmen sınıfta Alis Harikalar Diyarında'yı okutuyor. 'Senin anlattığın bir masal. Ben yaşanmışı anlatan gerçek bir kitap okudum' dedim. 'Neyi?' diye sordu. 'Kızıl Zindanlar' diye karşılık verdim. 'Geç tahtaya anlat o zaman' dedi. Hayır, ben burada anlatacağım oraya geçmem dedim ve bir ders yetmedi üç ders saati boyunca anlattım. 4. saatte beden dersinde ezan okunuyor, ben 'Cumaya gideceğim' dedim. 'Sana serbest, bundan sonra her Cuma gidebilirsin' dedi.”





Yanlışlıkla solcuların toplantısına gidiyor


Konferanslar ve sohbetler hayatının bir parçası oluyor Çalhan'ın. Milli Türk Talebi Birliği'nin öğrenciler için kaldırdığı otobüsler yardımına yetişiyor. Şehir şehir konferansları takip ediyor. Bazen yanlış adreslere gittiği de oluyor. “Gazetede çıkan ilan sonrasında Necip Fazıl'ın konferansı için borç para alıp otobüse atladım ve İzmir'de konferansın yapılacağı salona gittim. Polise ne zaman başlayacağını sordum. Polis, 'Sen burada ne arıyorsun? Bugün koministlerin toplantısı var, hemen ayrıl buradan' dedi. Gazete, ilanı yanlış girmiş. Meğer konferans bir sonraki haftaymış. Hemen İlahiyatta okuyan arkadaşımın yanına gittim. Gece yurtta kalıp sabah evime döndüm.”



Doğu'nun serüvenini Batılı yazmalıydı


Eskişehir'e taşındıklarında Atasoy Müftüoğlu'yla tanışıyor Hüsnü Çalhan. Mükemmel kitaplar konusunda ondan faydalanıyor. “Barışa Son Veren Barış adlı kitap neden bu topraklarda yazılmadı” diye soruyor Müftüoğlu'na. “Cengiz Çandar'ın 'Senin için aldım' deyip Özal'a takdim ettiği, Özal'ın da 'Cengiz, ben onu iki sene önce aslından okumuştum' dediği kitap. Ortadoğu'nun ne olduğunu anlatan bu kitap, bu topraklarda yazılmalıydı. Ama olmadı. Kim yazmış? ABD'nin ulusal güvenlik danışmanı. Aliya İzzet Begoviç'in Doğu Batı Arasında İslam adlı eseri de bu topraklarda yazılmalıydı ama yazılamamış.



Davutoğlu'nun elma kasaları


Hüsnü Çalhan, bütün kitaplarını hıfzettiği, konferanslarının hiç birini kaçırmadığı Necip Fazıl Kısakürek'i evinde ziyaret etmek istiyor. Ahşap konağın kapısından adımını attığı sırada içeriden üstadın kükreyen sesini duyunca korkup geri dönüyor. Eskişehir'de kaldıkları yıllarda Atasoy Müftüoğlu ve Nabi Avcı'nın, Ankara'da Erdem Bayazıt ve Cahit Zarifoğlu'nun sohbetlerine katılıyor. Kurtuba Kitabevi'nde Rasim Özdenören ile selamlaşıyor. Bunları anlatırken de duygulanıp “Hep güzel insanları tanıdım” diyor. “Moskova büyükelçisi olan arkadaşım, Ahmet Davutoğlu'nun da Boğaziçi Üniversitesi'nden arkadaşı oluyor. Bir gün onunla birlikte evine gittik. O zamanlar Başbakan değil tabi. Sokak kapısından adımımızı attığımız anda güzel bir koku geldi. Elma kasaları koridordan itibaren merdivenlere sıralanmış. Babası Taşkent'ten kamyonla getirirmiş. 'Bu satılmaz. Bir kış boyunca mahalleliye ikram olarak dağıtılır' dedi.”





İnsan kendinden kaçmamalı


Hüsnü Çalhan, evlenince de seyahatlerine devam ediyor. Eşi onu tanıdıktan sonra engel olmuyor hatta destekliyor. “O, iki üç ayda bir gidip üstadlarla konuşamazsa burada bunalıyor. Onun için gidip rahatlaması lazım” diyor. Ancak çocuklarından zaman zaman şikayetler geliyor. Büyük oğlu, “Annem ehliyetini siz evlendikten sonra almış, halen arabanız yok” diyor. Kızı, “Çok geziyorsun, adın gezgine çıktı ama hiç birlikte gezemiyoruz” diye sitem ediyor. Sezai Karakoç'u ziyarete ve sohbetinden faydalanmaya devam eden Çalhan, kendisinden kaçan, faul yapan insanları sevmiyor. Zeki insanların, yetenekli insanların kendilerini daha da geliştirmelerini ve topluma daha fazla yararlı olmalarını istiyor.



#Hüsnü Çalhan
#bile çoan
#Cahit Zarifoğlu
#Akif İnan
#Erdem Bayazıt
8 yıl önce