|

Modern zamanda Musa ve Hızır hikayesi

“Münferit Bir Olay” Suat Köçer’in ilk romanı olarak Ketebe Yayınları arasında okuyucu ile buluştu. Nostaljik bir yolculukla hem kendi geçmişimiz hem de ülkenin geçmişinde iz sürdüğümüz kitap üniversite öğrencisi Volkan’ın “kişisel gelişim”ini insan ilişkileri üzerinden aktarıyor.

23:15 - 14/07/2021 Çarşamba
Güncelleme: 23:23 - 14/07/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Sevmek de zamanla değişen bir şey. Yaşadıkça bunu daha iyi anlıyor, mevzuya başka bakıyorsun.
Sevmek de zamanla değişen bir şey. Yaşadıkça bunu daha iyi anlıyor, mevzuya başka bakıyorsun.
İSMİHAN ŞİMŞEK

Adı; Münferit Bir Olay… Evet tamamen kişisel ama tüm kişileri ilgilendirdiği için bir o kadar hepimizin tecrübesi. Suat Köçer’in Münferit Bir Olay isimli ilk romanı okuyucu ile buluştu. Sinema yazarı ve festival direktörü olarak tanıdığımız Köçer, daha önce Bu Ne Biçim Cumartesi, Dokuz Canlı Hikaye adlı kitaplarıyla edebiyat dünyasında hikaye kategorisinde eserler vermişti. İlk roman deneyimi olan Münferit Bir Olay, Köçer’in edebiyat ile bağlarının daha da kuvvetlenerek romanların devamının geleceğinin işaretini veriyor. Romanı okumaya başladığınız ilk sayfalardan itibaren Köçer’in sinematografik bakışını üslubuna yansıttığına şahit oluyoruz. Adeta bir film izlermiş gibi gözümüzde canlanan sahneler Mustafa Kutlu’nun kitaplarından aldığımız tada benzer bir etki bırakıyor.

Edebiyat Fakültesi öğrencisi Volkan babasıyla yaşadığı tartışma sonrası İstanbul’a, babasının eski bir arkadaşı olan inşaat işçisi Hıdır’ın yanına geliyor. Yaz tatilinde çalışmak ve babasına kendi ayaklarının üstünde durabildiğini ispatlamak için çıktığı bu yolda bir kartonpiyer işçisi olarak çalışmaya başlıyor. 90’ların yaz aylarında geçen hikaye bir grup kartonpiyer işçisinin yaşamlarını Volkan’ın dilinden okumamızı sağlıyor. Zafer’in oyuncu olabilmek için abisi Latif ile Yılmaz Erdoğan’ın kapısını aşındırması, Osman’ın nişanlısı Serap ile Almanya’ya gitme serüveni, Mevlüt Çavuş’un hazırladığı sofralar, Çetin’in hayata karşı umarsızlığı gibi bir çok hikayenin merkezinde ise Volkan ve Hıdır Usta’nın usta - çırak ilişkisi yer alıyor. Bu öyle bir ilişki ki okuyucuyu adeta Musa (as) ve Hızır (as)’ın kıssasının modern zamanlardaki yansıması olarak karşılıyor.

MEKTEPTE ÖĞRETMEZLER


Kitap Volkan’ın babasına kafa tutuşu, kendini ispat arzusu, meraklı hali, olayların görünen tarafından öteye geçmeye çalışarak ustasına sürekli sorular sorması, bu soruların karşılığında çoğu kez ‘soru sorma’ cevabını alması, tecrübenin mektepte öğretilenlerden çok daha derin bir bilgi olduğuna dair vurguları ile bu kıssaya göndermeler içeriyor. Hatta kahramanımızın isminin Volkan olması bile Musa (as) ‘ın ateşli ve öfkeli mizacına gönderme olduğunu düşündürüyor.

Hıdır Usta emin olduğumuz bir çok şeyin aslında sadece gördüğümüz kadarına itibar edebileceğimizi, hayatın bize olayların iç yüzünü zamanla, yaşadıkça göstereceğini, yaşananların ardındaki hikmeti küçük anekdot ve hikayeler üzerinden Volkan’a gösteriyor. Hıdır Usta’nın sürekli “mektepte öğretmezler” dediği tecrübe tam da Volkan’ın “tahsilli” kimliğini tamamlayacak hayat dersleri olarak karşımıza çıkıyor.

Ortaokuldan terk Usta’nın analizleri, tesbitleri, hayata karşı olgunluğu Volkan’ın ufkunu açıyor, Musa (as)’ın Hızır (as) karşısındaki çocuksu şaşkınlığına kapılıyor. Hıdır Usta’nın akşamları evin balkonunda alçıdan oyarak yaptığı kaplumbağa aynı zamanda romanın kapağını süslüyor. Başka bir hayvanın değil de kaplumbağanın bu hikayeye konuk olması ise tahmin edeceğiniz gibi Volkan’a bir işaret… Yavaş, istikrarlı ve bilge özellikleriyle kaplumbağa Hıdır Usta’nın Volkan’a vermek istediklerinin bir sembolü… Nitekim Volkan’ı evine uğurlarken kaplumbağayı ona hediye ediyor ve beyaz alçı kaplumbağayı kırmızıya boyamasını istiyor. Belki de hayatta herkesin benzer tecrübeler yaşadığını ama ona rengini vererek “münferit bir olay”a dönüştürecek olanın kişinin kendisi olduğu hatırlatmasını yapıyor.

Volkan’ın babası ile olan ilişkisinin düzelmesinde perde arkasında rol alan Hıdır Usta Volkan’ı Bursa’ya uğurluyor. Roman ters köşe bir finalle okuyucuyu şaşırtarak son buluyor. Bu final bize hayatımıza giren her bir kişinin o yerde, o zamanda, tam da o şekilde yer almasının ve sonra hayatımızdan çıkmasının anlamına dair düşünmeye davet ediyor.

HIDIR USTA’DAN BİRKAÇ NOT

“İşini yapmayanın yükünü almak dostluk değildir. Hele akıllılık hiç değil. Kusurunu örtmedin, kabahatini yüklendin. Gün gelir o yükü aldığına pişman eder seni, ortada kalırsın. Fedakarlık ucuz değildir “tahsilli”, öyle çarçur etme. Onun da her şey gibi yeri, zamanı var. Lüzumsuz harcarsan yaptığın fedakarlık değil düpedüz enayilik olur.”

“Sevmek de zamanla değişen bir şey. Yaşadıkça bunu daha iyi anlıyor, mevzuya başka bakıyorsun. Misal, çocukken hesapsız seversin. Bir oyuncağı, kedi yavrusunu, kumda oynamayı, dondurmayı filan. Gençlikte bazı şeyleri anlamaya başlarsın. Yavaştan insan hali oluşur. Şehvet gelir, hırs gelir. Kıskanırsın. Öfkelenir, kinlenirsin. Aklı keşfedersin, mantığın uyanır. Başka bir şey oluverir sevgi. Bu sefer bir davayı seversin, bir şeye inanmayı, ona bağlanmayı, uğruna kavga etmeyi öğrenirsin. Sonra bir insanı seversin, ona aşkla, arzuyla bakarsın. Alışırsın. Ayrı kalmanın acısını yaşarsın. Yavaştan yaşlanınca bu kez iş bambaşka oluverir. Artık hırsın, öfken azalır. Kalbin genişler. O sebepten insanı kusuruyla sevmeyi keşfedersin. Sabrın, tahammülün çoğalır. Merhameti öğrenirsin, affetmeyi daha çok denersin. Duygun, hissin hesapsız olur. Aynı bir çocuk gibi sevgiyle bakmaya başlarsın. İnsan başladığı yere geri mi dönüyor nedir?”

#Münferit Bir Olay
#Suat Köçer
#Ketebe Yayınları
3 yıl önce