|

Modernizmin kılına bile dokunamazsın

Nilüfer Göle, Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar kitabında Müslüman kimliğinden dolayı Batıda yaşanan sorunlara değiniyor. Göle, Batının dünyaya ihraç ettiği medeniyet ilkelerinin kendi içindeki müslümanlar söz konusu olduğunda nasıl çuvalladığını anlatıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 9/12/2015 Çarşamba
Güncelleme: 19:50 - 8/12/2015 Salı
Yeni Şafak
ERCAN YILDIRIM


Avrupa'da ciddi bir akım olarak ortaya çıkan İslamofobi çok yönlü, çok taraflı biçimde ilerliyor. İslamofobi kavramı sadece “kültürler arası ilişkiler” ya da “bir arada yaşama” kültürü üzerinden tartışılsa da aslında Batı ile İslam, Avrupa ile Türk varlığı üst başlığı altındaki tarihi karşıtlıklara da gebe. Endülüs'e geçen Müslümanların kıtayı İslamlaştırması, Viyana ve Otranto seferleri'nin İstanbul'un fethi gibi sonuçlanabilecek olması İslamofobi'nin arka planındaki zihne de işaret ediyor. Bu açıdan İslamofobi araştırmalarında mesele siyasal ve iktisadi olandan çok fetihçi zihniyetten gündelik hayatın tamamına kadar varan genişlikte ele alınmalıdır.



Avrupa'nın “fetihçi” karakterini yitirip, “emekliler kıtası”na dönüşmesiyle dizginleri ABD'nin almasından rahatsızlık duyan Batılı entelektüellerden Alain Tourine'nin öğrencisi, Legion d'Honneur nişanı sahibi Nilüfer Göle, Müslümanların Avrupa'daki yaşamlarına ışık tutan bir çalışmaya imza attı. Metis Yayınları'ndan çıkan Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar, meseleyi sadece siyasal ve dini boyutlara indirgeyen çalışmaların ötesinde, gündelik hayatta Müslümanlar ile Batılıların karşı karşıya gelme biçimlerini ele almış. Kapsamlı bir soruşturma, anket, görüşme tarzında hazırlanan kitapta Avrupalı bireyler Müslümanlara bakışlarını zaman zaman sarahaten, süzgeç kullanmadan aktarmışlar.



BATI EZANA AYARLI VAKİT ALGISINA DÜŞMAN


Postmodern dünyada, küreselleşmenin de getirdiği rüzgâr vasıtasıyla mekânlarda farklı kimliklerin bir arada yaşayabileceği yönünde önemli bir anlayış gelişmiş, Avrupa burada öncül olmuş; bilhassa Türkiye gibi “hassasiyeti yüksek”, modernleşme yoluna girip, nihayete erdirememiş ülkelere de dikte edilmeye çalışılmıştı. İslam ülkelerinde farklı dini kimliklerin rahatlıkla yaşayabilmesine karşın Batıda bunun tam anlamıyla gerçekleşmemesi, üstelik demografik sıkıntıların çıkması, başta Almanya ve İngiltere devlet başkanlarının açıkça deklare ettiği gibi entegrasyon ve çok kültürlü modelin çöküşünü getirdi. Artık Avrupa katiyetle bilhassa Müslümanlara bir arada yaşamak istemediğini deklare etti. Nilüfer Göle'nin kitabı hem entegrasyonun imkânsızlığının nedenlerini hem de Batının İslam'dan beklentilerini göstermesi bakımından önemli.



Anlaşılan o ki, sıradan bir Batılı bireyin dediği gibi mesele siyasal olanda değil doğrudan Müslümanların “kendilerine özgü yaşam tarzına” sahip olmalarındadır. Batı modernliği, modern hayatı tarihin sonu olarak görmeyi sürdürürken, Müslümanların modernlik dışı yaşama kültürünü kendisine yönelik ister siyasal olsun isterse kültürel, bir tehdit olarak algılıyor. Ortalama Batılı “Türkçe ve Arapça konuşan, vaktin ezan sesine göre ayarlandığı bir düzende, ülkede” dahası bu inanca sahip insanlarla birlikte yaşamayı reddediyor. Mesele Göle'nin kitabında gösterildiği gibi İslam'ın temel itikadi ve ameli şartlarında yani İslam'ın ve imanın şartlarında gelip düğümleniyor. Ezan, cami, oruç, namaz, örtünme, kurban ve Hac ne şekilde modernize edilirse edilsin, nasıl farklı formlara yerleştirilmeye çalışılırsa çalışılsın varlığıyla Batı için bir tehdittir. Batının sindiremediği, şaşaalı modernleşme projesinin, Kilise devriminin, sekülerliğin, restorasyonun, cinsel devrimin gelip İslam'a takılmasıdır.



KAMUDA MÜSLÜMAN VARLIĞI


Modernliğin gerçekleştirilmesi ve yaygınlaştırılmasında “kamu”yu devreye sokan Batı, kamuda yer alma konusunda çeşitliliğe tahammülsüz olduğunu İslamofobi anlatılarında net olarak gösteriyor. Müslümanların başörtüsü ya da sakallarıyla otobüste, kafede, okulda, sokakta, Parlamento'da yer almaları “aşırı görünürlük”leri sıkıntının en büyük sebebidir. Bu açıdan Nilüfer Göle'nin böyle bir çalışma yapması çok tuhaf sonuçlar doğurur. Türkiye'de Müslümanların kamuda görünürlükleri için yazılar yazan Müslümanların modernleşmesi için kamusal alana girilmesini zorunlu gören Göle, yazdığı kitapta Batının Müslümanların kamuda görünmesine karşı çıkışına olumlu bakar.



Charlie Hebdo ve Paris saldırıları sonrasında İslamofobi'nin bu boyutu konusunda derin bir iç geçiren Göle, laiklik üzerinden kurgulanan bir arada yaşama teorileri ile kamuda görünürlüğü, aynen Avrupalı gibi okumakta mahsur görmez. Bu açıdan İslami terörün İslam'a içkin olduğu yargısını reddetmez de. Saldırganların kimlikleri konusundaki sahipsizlik ve ekonomik yetersizlik başlıklarını kolayca üst sıralara çıkaran Göle, ultramodernlikle aşırı dincilik arasındaki geniş makasta tavrını aşırı dincilikten yana kullanır. Paris saldırılarındaki faillerden birinin gay, eskort ve barmen olması, bir başka bayanın da “dansçı” kimliğini tartışmayan Göle, elbette bu portrelerin aşırı dincilikten çok ultramodern olduğunu; meselenin burada kilitlendiğini de görmezden gelir.


Halbuki Avrupa'da yaşayan Müslümanların siyasal bir talepleri de yoktur; helal yiyecek, asgari ibadet özgürlüğü… Bilhassa İslamofobi eksenli şiddet olaylarından sonra Müslümanların müthiş bir otokontrol geliştirdikleri, küçük yaşlarından itibaren sabrı öğrendikleri de yine Göle'nin kitabında gösterilir.



Nilüfer Göle'nin de dikkat çektiği gibi Batıda birlikte yaşamanın koşulu, laikliği kabul etmektir; buradaki laiklik hayat nizamı manasında kullanılır. Dolayısıyla, Ortaçağ'dan beri yaşanan İslam - Batı çatışmasında Avrupa, Müslümanlardan Avrupa'da yaşayacaklarsa en azından Peygamber tasvirlerine alışsın, tahammül göstersin talebinde bulunur; şartını koşar. Bu açıdan Danimarka “kurucu ihtilaf”tır. Avrupa bir yanıyla Müslümanların kıtada varolmasından kaynaklı bunalım yaşarken öte taraftan kıta Avrupası dışına ihraç ettiği ilkelerin kendisini vurmasının sıkıntısını da yaşıyor. Müslümanların Hristiyan gibi yaşamalarını isteyip, buna zorlayan Batı “medeniyet ilkeleri”nin iflas etmediğini göstermek için Müslüman varlığına katlanmak durumunda kalıyor.


Keşke Avrupa'da Müslüman yaşamasa da Batılılar en iyi entegrasyoncunun, özgürlükçünün kendileri olduğunu kanıtlayabilseler!





• • •


Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar


Nilüfer Göle


Metis Kitap


2015


288 s.




#Nilüfer Göle
#Gündelik Yaşamda Avrupalı Müslümanlar
#Charlie Hebdo
8 yıl önce