Yasin Aktay ve Mahmud Erol Kılıç'ın Hac ibadetine ilişkin yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
Yasin Aktay: Bu yol sanıldığından daha çetin
MEKKE. Arafat’ta vakfeye duran insanlar büründükleri ihramlarıyla her tür sınıfsal imtiyazdan, kültürel, ulusal, etnik, mesleki, statü ve tabakalara dayalı, bu dünyada edinilmiş bütün ayırt edici, fark oluşturucu, mesafeler yaratan niteliklerinden soyunurlar. Doğduklarında bir kez bütün insanların yaşadıkları eşitlik bir de ölürken yaşanır ya. İşte Arafat, ölmeden önce ölmenin festival atmosferindeki bir tecrübesidir. Ölmeden önce dünyadaki bütün kazanımlardan, imtiyazlardan, farklardan sıyrılabilmek, bütün bu statülerin ve fark oluşturucu varlıkların bize emanet olduğu bilincini yaşayabilmek, bunu da her yıl milyonların katılımıyla böylesine muhteşem bir gösteriyle ortaya koyabilmek.... Üstelik bunu çoğu kimse düşünerek yapmaz, herkes katıldığı bu canlı temsili bütün gerçekliğiyle hisseder. Arafat’ta, Müzdelife veya Mina’da yapılan duanın çok özel olduğuna inanılır. Orada şeytanın gerçekten var olduğuna ve recmedilirken atılan taşların onu gerçekten zayıflattığına inanılır.
Mahmud Erol Kılıç: Bohçaların açılması gibi..
Yaratılmış âlemde zuhura gelen her şey gibi bu dünyada yapılan ibadetlerin de dereceleri var. İbadetlerin bir fiziksel hareketler halinde en dışta görünen yönü (zahiri) var bir de meselenin aslına, ruhuna, manasına çıkan en içte gizli yönü (batını) var. Tıpkı İnsan gibi.. “Bir ben vardır bende, benden içeru” diyenlerin anlatmak istediği gibi bir eti kemiği var bir de ruhu..