|

Okudukça daha çok seversin

Ahmet Murat’ın deneme yazılarını bir araya getirdiği Avarelik Görgüsü Ketebe Yayınları arasında okurla buluştu. Kitaptaki yazılar naif ve tekrar tekrar okunacak nitelikte. Ayrıca okurken düşünmenin lezzetini de okuruna sunabiliyor.

04:00 - 15/05/2020 Cuma
Güncelleme: 23:59 - 14/05/2020 Perşembe
Yeni Şafak
Kitaptaki denemeler kendiliğinden bize avarelik görgüsü sunuyor, pek çok şeyi sadece anlamamıza değil aynı zamanda içselleştirmemize yardımcı oluyor.
Kitaptaki denemeler kendiliğinden bize avarelik görgüsü sunuyor, pek çok şeyi sadece anlamamıza değil aynı zamanda içselleştirmemize yardımcı oluyor.
YUSUF TEMİZCAN

Ahmet Murat’ın denemelerini okumaya başladığınızda çoğu sefer bir tür sekine hali size eşlik eder, bazen de rahatsız olursunuz. Bu tuhaf diyalektiği başka yazarlarda da bulabilirsiniz ama Ahmet Murat’ın farkı çok doğal bir akışla bunu gerçekleşmesidir. Zorlamadan, sözü yormadan yapar. Doğrudan anlatabilen, size bulmaca çözdürmeyen, dolambaçlı yollara sokmayan, zihni durgunluğunu metne ustaca yansıtabilen bir yazardır o. Sekine ve mutmainlik duygusu hissedersiniz, zira her yazı sizi derin bir tefekküre davet eder, kalbinin diliyle konuşur, bir taraftan da sarsar. Rahatsız olursunuz, zira yine metinler size ömrüm beyhude mi geçti acaba, dolu dolu yaşayamıyor muyum bu hayatı sorularıyla yüzleştirir. Bu da bir bakıma iyidir.

TEORİK DONANIMA SAHİP OKUR


Ahmet Murat’ın, Ketebe Yayınlarından geçtiğimiz Nisan ayında okurlarıyla buluşan, Avarelik Görgüsü’nü okurken bunları düşündüm ister istemez. Bilhassa kitaba adını veren bölümle haşır neşir olduğumda, eğitim kurumlarının diploma kadar önemli olan bir başka katkısının avarelik görgüsü vermesi gerektiği, hatta veremediğinde öğrencinin vaktinin boşa gideceği ifadeleri öyle hızla geçilebilecek tespitler değildi. “Teorik donanıma sahip bir okur” olduktan sonra mesela polisiye kitap okumanın öylesine bir zevk değil, başka yoldan teoriyle uğraşmak olduğunu hatırlatıyordu. Dışarıdan tembellik olarak görülebilecek her türlü eylemin anlamlı bir yolculuğa ve başka türlü katkılara dönüşmesinin yolunu gösteriyordu. Tanpınar gibi Beyoğlu’nda öylesine yürüdüğümüzde, Mehmet Genç gibi saatlerce Wagner dinlediğimizde, Heidegger gibi Kara Orman’da geziye çıktığımızda tembellik değil avarelik yapmış olacağımızı, zihinlerimizi durulma ve mayalanma sürecine sokacağımızı söylüyordu. Bir görgü edinmeye davet ediyordu.

Kitaptaki denemeler kendiliğinden bize avarelik görgüsü sunuyor, pek çok şeyi sadece anlamamıza değil aynı zamanda içselleştirmemize yardımcı oluyor. Şairliğin de kuşkusuz bunda etkisi büyüktür. Zaten bir metinle karşılaştığınızda, sizi çarpıyor, yerinizden ediyor, şöyle odayı hızlıca bir dolanıp gelmenizi alttan alta salık veriyorsa orada seçilmiş kelimeler, derin konular vardır. O metinleri tekrar tekrar okumak lazım. Ahmet Murat bunu hep yapan bir yazar. Kuşlarla Sohbetin Şartları ve Belki de Üzülmeliyiz’de yer alan denemeler de öyledir. Cemil Meriç, Tanpınar, Stefan Zweig, Nurdan Gürbilek, Tuncay Birkan, Cahit Zarifoğlu, William Faulkner, Hannah Arendt de çarpan isimlerden birkaçıdır benim için.

Her bir yazı bizi farklı türden seyahatlere davet ediyor. Yok hayır, bu seyahati yapmak için salgın günlerinin geçmesine gerek yok. Bu bir tür keşif ve gözlem yolculuğu. Başkasının keşfine eşlik ederek gezmek. Kahire, İstanbul, Kudüs, Mekke, Karaman gibi şehirler etrafında dönen, bereketli bir seyahat. Mesela buğday bahsini anlatırken, çocukluğunun geçtiği Karaman’da, evlerden gelen kokuyu, buğday değirmenlerini, annenin neden bulguru marketten almadığını, değirmende insanların birbirine nasıl dua ettiğini görüyor, istemsiz bir şekilde modern hayatın üstümüze boca ettiği olumsuzluklara karşı iç çekiyoruz. Afganistan’a, Mısır’a, Özbekistan’a ve tabii İstanbul’a gidiyoruz. Her gidişimizde heybemiz dolu dönüyoruz.

Sayfalar ilerlerken sıklıkla hatıralar eşlik ediyor bize. Bazen Ahmet Murat’ı “lisede toy bir okuryazar” olarak hayal ediyoruz, bazen biz de dayısıyla beraber o uzun araba yolculuklarında müziğin sesini biraz daha açıyor, bazen kurban bayramında bir şehirlinin şaşkınlığını hissediyor, bazen de köyüne dair temrinleri dinlerken kendi çocukluğumuzun anılarıyla yüzleşiveriyoruz. Bu hatıralar, konuştuklarımızı (okur kendini çoğunlukla yazarla sohbet ediyor gibi hissediyor ki bu da önemli bir başarı) içselleştirmemize yardımcı oluyor. Ahmet Murat’ın metinleri tüketilmiyor, tam aksine her okuyuşta yeniden üretiliyor, besliyor, çoğalıyor. Böylelikle okuduklarımız o ana hapsolmuyor, sahipsiz ve yalnız kalmıyor, okur olarak bizler de kendimizi katıyoruz ve daha yakından tanıklık edebiliyoruz.

KEŞKE DAHA FAZLA YAZSA

32 denemeden oluşan Avarelik Görgüsü’ndeki yazıların bir kısmı Nihayet Dergisi’ndeki dosyalardan geliyor. Benim hatırladığım kadarıyla şunlar: Proje Yasaklansın, Hababam Sınıfı Niçin Haklıydı, Popüler Din Dili Yoruyor, Keşfedilmeyi Bekliyor Evet, O Şehir… Bu yazıları yeniden okurken ayrıca mutlu olduğumu ve aslında her okuyuşumda daha fazla istifade ettiğimi hissettim. Bir de Ahmet Murat’ın okuma ve yazma eylemleri hakkında daha önceki eserlerinde de sıklıkla karşılaştığımız sarsıcı tespitleri olduğunu söylemeliyim. Kitaplardan Bir Bilinç, Kitaplarla Aydınlanmak Kitaplarla Isınmak, Fikrine Katılmıyorum Çünkü Seni Sevmiyorum bölümlerinin bu gözle okunmasını dilerdim.

Onu önceden Gerçek Hayat’ta düzenli okurduk. Benim gibi binlerce kişi için her hafta bir şifalanma aracıydı o yazılar. Şimdi sadece Nihayet’te yer yer görebiliyoruz. Keşke yeniden düzenli okuyabileceğimiz bir mecrada yazsa. Bu vesileyle iyi deneme nasıl yazılır, her seferinde yeniden hatırlasak, onun zihni durgunluğunu güncel meseleler üzerinden takip edebilsek, her bir metinde tekrar çarpılsak... Kim bilir, belki bu içten temennilerimizi dikkate alır.

#Avarelik Görgüsü
#Ahmet Murat
#Ketebe Yayınları
4 yıl önce