|

Sanatçı kadınlar rövanş alıyor gibi

Hilâl Kazan 16. Asırdan itibaren bütün bu ince işleri genellikle erkeklerin yaptığını ama günümüzde bunun tamamen tersine döndüğünü söylüyor. Kazan, hâlihazırda hat başta olmak üzere tezhip ve minyatür yapan çok fazla kadın sanatkâr yetiştiğini belirtiyor.

Yeni Şafak
04:00 - 10/10/2018 Wednesday
Güncelleme: 13:30 - 9/10/2018 Tuesday
Yeni Şafak
Hilal Kazan
Hilal Kazan
HALİL SOLAK

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Türk İslam Sanatları Tarihi Anabilimdalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hilâl Kazan aynı zamanda bir hattat. “Dünden Bugüne Hanım Hattatlar” kitabının yazarı Hilâl Kazan ile hat sanatını merkeze alarak İslam sanatlarında kadının yerini konuştuk.

Genellikle İslam sanatları sözkonusu olduğunda erkekler gündeme geliyor hep. Kadın sanatkârların yeri nedir bu dünyada?

Bu sorunuza kendi karşılaştığım bir hadiseyle cevap vermek isterim. Yurtdışında, beni karşılarında bir hanım hattat olarak gören Batılıların bana ilk sordukları “Bu erkek sanatında sizin ne işiniz var?” kabilinden bir soru oluyor. Ben de onlara bu sanatta hanımların da en az erkekler kadar yeri olduğunu söylüyorum ve erken dönemden günümüze ulaşan isim imzalı ilk hat eserinin de bir kadın hattata ait olduğunu ilave ediyorum. Bu, 10. yüzyılda Fadl adlı bir hanım hattatın yazdığı bir Mushaf. Mesela Hz. Ali’den sonra en önemli hattat olan İbn Mukle de bu yüzyılda yaşamış ama onun herhangi bir eseri yok günümüze ulaşan. Dolayısıyla kadınların hat sanatına çok erken katkılar verdiklerini söylememiz mümkün. Mesela Hz. Ömer’in akrabası Şifa bint Abdullah adlı hanım, -Müslüman olmadan önce de yazıyı bildiğinden dolayı- İslam devrinde pek çok kişiye okuma yazmayı öğretmiş, literatürde de “ilk kadın hattat” olarak yerini almıştır.

HATTATLARIN KIZLARI DA İLGİ DUYUYOR
Peki bu kadınlara dair bilgilere hangi kaynaklardan ulaşıyoruz?

Hattat kadınlarla ilgili bilgi aldığımız farklı kaynaklar var. Bunların ilki eserlerindeki imzalar. Bu imzalardan nereye bağlı olduklarını, aile mensubiyetlerini öğreniyoruz. Bazıları da çok meşhur olduklarından dolayı tabakat, yani biyografi kitaplarına girmişlerdir. “Meşahirü’n-Nisa”, “Tuhfe-i Hattatîn”, “Son Hattatlar”, “Gülzar-ı Savab” gibi kaynakların yanında Arapça ve Farsça kaleme alınmış İslam dünyasında yazılan kitaplar var. Bir de mezartaşlarından tespit ettiğim hanım hattatlar oldu.

Daha çok hangi kesime mensup peki bu kadın hattatlar?

Çok iyi bir eğitim verildiği için saraylarda iyi hanım hattatlar yetişiyor. Şah İsmail’in kızı Sultanem Banu ile Şahnevaz Han’ın kızı Zibun Nisa Begüm’ü bu durumu örnek gösterebiliriz. Hattatların kızları da hatta ilgi duyabiliyor. Mesela 16. asırda Maksud Ali adında meşhur bir hattat var, onun iki kızı da bu sanatla uğraşıyor. Yine aynı asırda talik hattın üstadı sayılan İranlı Mir İmad’ın kızı da hattat. Mesela ilmiye sınıfına mensup insanların kızları var, bir ilim ortamında büyüdükleri için o ortamda yazı meşk ediyorlar. Bir de sıradan insanlar var, 16. yüzyılda Serez’de bir demircinin kızı olan Ümmi Hatun gibi. Her kademeden, her seviyeden hanımların çeşitli asırlarda bu sanatla uğraştığını görüyoruz. Osmanlı’nın son döneminde, Selma Hanım, Emine Servet Hanım, Fatma Mevhibe Hanım gibi paşa kızları da önemli hocalardan dersler alarak bu sanatta önplana çıkmışlardır. Tabii en meşhur kadın hattatımız II. Mahmud döneminde yaşayan, Mahmud Celaleddin’in öğrencisi Esma İbret Hanım’dır.

Peki diğer klasik sanatlarımızda kadınlarla ne zaman karşılaşıyoruz?

İslam sanatları içinde kadınları en çok gördüğümüz alanın hat sanatı olduğunu söylemek mümkün aslında. 16. asırda arşiv kaynaklarına dayanarak edebiyatla ve musikiyle ilgilenen kadınları biliyoruz. Fakat ne minyatür ne tezhip sanatında bu dönemler için bir hanımdan söz edemiyoruz. Esas itibariyle modern eğitim döneminde hanımların bu sanatlarla ilgilendiğini tespit ediyoruz. 1915’te Medresetü’l-Hattatîn açıldığında iki hanımın tezhip yaptığını biliyoruz mesela. İsmail Hakkı Altunbezer, Necmeddin Okyay ve Kamil Akdik gibi büyük hocalar dersler veriyor. Daha sonra bu gruba Rikkat Kunt dahil oluyor. Diyebiliriz ki, daha öncesine dair bir kaydımız olmadığından dolayı kadınların tezhip ve minyatür sanatında varlığı buradan gelişerek devam ediyor. Rikkat Hanım’ın dışında, Süheyl Ünver’in mektebinde yetişenler var. Cahide Keskiner, Melek Antel, Nil Sarı, Çiçek Derman, Gülbün Mesara buradan yetişmiştir. Bugün baktığımızda şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza: 16. asırdan itibaren baktığımızda bütün bu ince işleri yapanlar genellikle erkek ama günümüzde bunun tamamen tersine döndüğünü söyleyebiliriz. 21. asırda kadınlar klasik sanatlardan rövanş alıyor gibi. Hâlihazırda hat başta olmak üzere tezhip ve minyatür yapan çok fazla kadın sanatkâr yetişmiştir ve yetişmektedir.


HOCALAR GENELDE ERKEK
Bizim klasik sanatlarımızda bir eserin kadının ya da erkeğin elinden çıkması bir farklılığa yol açıyor mu?

Bu her zaman bize sorulan bir sorudur. Bir eserin kadın ya da erkek elinden çıktığı anlaşılabilir mi? Nasıl anlaşılır? Şimdi mesela ben erkek bir hocadan yetiştim. Tarih boyunca da bu genellikle böyle olmuştur. Bu bir gelenek, tamamen usta çırak ilişkisi içinde oluyor. Mesela hat için söylersek bunun kuralı tek: Harfi ölçülerine uygun yazacaksın. Sen kadınsın harfi daha kıvrımlı, ince yazabilirsin diye bir şey yok. Mesela yukarda zikrettiğim Esma İbret’i anlatan bir biyografi kaydında iyi bir hattat olduğunu söyledikten sonra “merdâne yazardı” şeklinde bir ifadeye yer veriliyor. Yani onun kadın olması biyografisinde vurgulanan bir husus değil. Kuralları öğrendiğiniz zaman ister kadın ister erkek olsun, her ikisi de estetik kaygıyı gözetmek zorundadır. Bu iş de çok eser görmekle ve büyük hocaların sohbet meclislerinde bulunarak sözlü olarak geçmişten bugüne aktarılan birtakım kurallar, bilgiler, anekdotlar, hatıraları dinleyip hazmetmekle oluyor.

#HALİL SOLAK
5 years ago