|

Sesimizin gizi

Nuri Pakdil’in Ş ve U’yu aramaya çıkanlara dair mütevazı kılavuzuna başvurdum. “Şu”nun en belirgin, en keskin vasfı suçortağı olmamış olması. Bulma işi burada zorlaşıyor işte. Suçortağı olmamış “Şu” bulmak, hele de bu çağda, öyle zor ki... Peki, suç nedir ki suçortağı bu kadar çok? Suç: “Büyük Giz”in inkarı.

Yeni Şafak
04:00 - 9/01/2019 Çarşamba
Güncelleme: 09:53 - 9/01/2019 Çarşamba
Yeni Şafak
​Sesimizin gizi
​Sesimizin gizi
ARİF AY

Suçortağı olmamış “şu”daki şe ile u’yu aramaya çıkanlara mütevazı kılavuz Sesini sese kat al tekrar o zaman Bir koşar ki Büyük Giz incir ağaçlarına*

Şu. Şu kim? Şu mu şu? O değil şu. Şu mu? Bu değil mi şu? Şu nerede? Oradaki şu mu? Hayır, şu uzakta. Uzaktaki şu mu? Uzaktaki şu olamaz! Şu o. Hayır, şu sensin! Şu hepimiz mi? Şu... Şu... Şu...

Ne saçmalayıp duruyorsun deminden beri? Şu’yu arıyorum. Şu diye biri mi var? Var ya! Bul öyleyse. Bulamadım.

Ben de sonunda Nuri Pakdil’in Ş ve U’yu aramaya çıkanlara dair mütevazı kılavuzuna başvurdum. “Şu”nun en belirgin, en keskin vasfı suçortağı olmamış olması. Bulma işi burada zorlaşıyor işte. Suçortağı olmamış “Şu” bulmak, hele de bu çağda, öyle zor ki... Peki, suç nedir ki suçortağı bu kadar çok? Suç: “Büyük Giz”in inkarı. “Büyük Giz” ne? Büyük Giz: Peygamberlerin insanlara duyurduğu İlâhî Hakikat; ahlâkî değerler sistemi: Dini Öğreti.

Beyitte geçen “incir ağaçları” bana Tîn Sûresi’ni çağrıştırdı. Nuri Pakdil’in böyle bir göndermede bulunacağı hiç gözardı edilmez elbette.

  • “1- İnciri ve zeytini düşün, 2- ve Sina Dağını, 3- ve bu güvenli toprakları! 4- Gerçek şu ki biz insanı en güzel şekilde yaratırız, 5- ve sonra onu aşağıların aşağısına indiririz, 6- iman edip doğru ve yararlı işler yapanlar hariç: onlar için kesintisiz bir ödül vardır! 7- Öyleyse, (ey insan,) nedir bu ahlaki değerler sistemini yalanlamana yol açan? 8- Allah hükmedenlerin en adili değil mi?” (Muhammed Esed, Kur’an Mesajı, 3. Cilt, s. 1283)
AKIL, KAVRAYIŞ, DÜŞÜNCE VE İLİM

Değerli nimetlerden olan incir ve zeytin ve bunların yetiştiği bölgeler (Suriye, Filistin, Tur Dağı), güvenli şehir Mekke üzerine yeminle başlayan, bu coğrafyada ilahi buyrukları insanlara duyuran Hz. İbrahim’den Hz. Musa’ya, Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammed’e (sav) atıf yapılan bu Sure’de, insanın akıl, kavrayış, düşünce ve ilim gibi yüksek vasıflara sahip olarak ahsen-i takvim üzere (güzel biçimde) yaratıldığı belirtilir ve bu vasıflarına karşın İlâhî Hakikati görmeyerek, dini inkar edenlerin hali esvel-i safilin (aşağının aşağısı) biçiminde betimlenir ve bunlara uymayarak doğru ve yararlı işler yapanlar cennetle ödüllendirilir. Allah hükmedenlerin en adili değil mi sorusu yöneltilir insanlığa.

Nuri Pakdil, “Zincir bir kez, düşmüştür: incir ve zeytin yıpranmaz bir kavisti oysa: altını, gümüşü, platini yeğledik ona: tam vaveyla zamanıdır.” diyerek Sure’de belirtilen dini yalanlayan insana dair taspitte bulunur adeta. (Bir Yazarın Notları IV, s.35)

DOĞA, SÜREKLİ BİLGELİKTİR

Çünkü, “İncirle zeytin bizim iki ağaçlarımızdır: iki anıt.” (Bir Yazarın Notları l, s.90) Der ve ardından “İnsan olana, her ağaç, bir sevinç üssüdür.” (Otel Gören Defterler 2, Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada s. 46) Saptamasını yapar, yazar.

Ayetlerden biri olması nedeniyle, Nuri Pakdil’in metinlerinde insanın dikkati sürekli doğaya yöneltilir: “Doğa, sürekli bilgeliktir; bereketidir yaşamın da; öğütler kitabı!” denilerek. (Bir Yazarın Notları lV, s.45)

Buradan hareketle yazarlara, şairlere öneride bulunur Nuri Pakdil: “Yazarlar, şairler kopmamalılar doğadan; olabildiği denli titizlikle kavramaya, anlamaya bakmalılar doğanın gizini. Çünkü, sonsuz bilgelikleri, incelikleri cömertçe sergiler önümüze doğa. İçimizi genişletir doğa; ruhumuzun esenlenmesi biraz da böyle olmuyor mu?” (Biat lll, s.69)

Nuri Pakdil’in sözlüğünde sesin çeşitli renkleri ve biçimleri vardır. Ses kimi zaman çığlıktır: “İnsanın, kabaran deniz dalgaları gibi, yeryüzünü sarsan çığlığı var ortada: ben, yurdumdaki bu çığlığı duyduktan sonra, elbette hep acı cümleler kuracağım: çünkü, bu çığlığın içinde benim sesim de var.” (Bir Yazarın Notları ll, s.21)

BİLÂL-İ HABEŞÎ’NİN
SESİ YAZARIN KULAĞINDA

O ses kimi zaman da ağıt olarak çıkar karşımıza: “Yeryüzündeki ağıdı duymadan, bu ağıdı içimize sindirmeden, sömürüyü tüm yeryüzünden kaldırıcı bir açı genişliliğinin zorunluluğunu kavramadan, ulusal rezilliklerimize son veremeyiz.” (Bir Yazarın Notları l, s.115)

Hüzün de o sese dahildir: “Hüzün; hissedilmesi kolay olmayan, çok narin, ince bir sestir.” (Bir Yazarın Notları l, s.74)

Bilâl-i Habeşî’nin sesi de hep kulaklarındadır yazarın: “Beni Afrika’ya, Afrikalılara böylesine çeken, yoksa , müezzin Bilâl miydi? Çünkü, O’nun sesi topluyordu aileyi; ışıkyere; kesin eşitliğe; Tanrı’nın buyruğu doğrultusunda, Vll. Yüzyılda; en devrimci bir düzleme.” (Bir Yazarın Notları ll, s.34)

“Ses yakalamak: yazmak.” diyen Nuri Pakdil, sesleri asla israf etmez: “Kullanmadığım seslerimi çantaya doldurup çıktım.” der. (Otel Gören Defterler 2, s.39)

Ses bazan da aşıkların ayak sesi oluverir: “Taife uzanıp öpüyorum Medine’yi: hepimiz arıyoruz Vll. Yüzyılı. Hışır hışır, haritanın üzerinde ayak sesleri: aşıkların.” (Edebiyat Kulesi, s.107)

Ağzımıza hapsedilmiş, söylemediğimiz sesler de vardır: “O ses var ya o ses, çivilerle kapatılmış ağzımızdaki o ses, şimdi duruşumuzun yere düşen gölgesi yani, ülkede koşmaya başlayacaktır; bütün Ortadoğu’da da; Avrupa hazır kıta; ne Afrika uzak, ne Amerika (öteki ‘iki’ de).” (Otel Gören Defterler 2, Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, s.42)

Bazan, çivilere bile aldırmadan o sesi çıkarmaktan geri durmaz: “Garip: Karşıyaka’daki Yalı Caddesinde habire ‘Ortadoğu! Ortadoğu!’ sesleri çıkararak yürümek nerden aklıma geldi acaba?” diye hayıflandığı da olur. (Otel Gören Defterler 2, s.16)

Sanatın, edebiyatın temelini seste gören Nuri Pakdil: “Sesi araken çalmadığım kapı kalmazmış; olsun! Sanat bunun üstünde yükselir.” (Klas Duruş, s.107) Derken, sesin önemli bir işlevini daha ortaya koyar yazar.

Şu’yu yani suçortağı olmamış birini bulmak için sese gereksinim var kuşkusuz. Önce kendi sesini tanıyacaksın sonra da ilahi sesi. Nuri Pakdil, “sesini sese kat” derken, ilahi sesi işaret ediyor olmalı. Çünkü o: “Sesi taşıyan imandır ancak ebediyete.” der. Dolaysıyla ses, onun yazılarında sıkça geçen önemli bir kavramdır. O, öncelikle içsesini önceler her şeyden önce. İçsese vurgu yapar: “İçsesimi yitirmemeye özen göstermeliyim; titiz olmalıyım: bu da mütemadiyen ‘yumuşak karnına vur’’ okunmaz mı? Yavaş çekimli sebat... Yani: bir isyan bayrağı gibi.” (Kalem Kalesi, s.25)

Kimi zaman insanı bir ses olarak da düşler yazar. İnsanın hayatı omuzlarken çektiği zorluklara ve çileye katlanmasındaki gücü, insanın kendi sesinde görür: “Ne durumda olursak olalım, bir müziğiz; insan, kendi sesini, daima, başkalarından önce işitir. Herkesin, kendince, bir çileye dayanabilme gücü de buradan geliyor ya.” (Klas Duruş, s.79)

İnancın ve direncin gizi sestedir kuşkusuz. Ondadır bugüne ve yarına ait engin düşler.

(*) Osmanlı Simitçiler Kasidesi 37


#Nuri Pakdil
5 yıl önce