|

Tartışmayı genişletmek ya da Ocak’tan iki yeni kitap

Ahmet Yaşar Ocak’ın Alfa yayınları arasında iki kitabı çıktı. İlki Osmanlı İmparatorluğu ve İslam adını taşıyor. Diğeri ise Tasavvuf, Velayet ve Kainatın Görünmez Yöneticiler. Kitaplar konu olarak birbirinden farklı olsa da geçmişten bugüne ele alınmış pek çok önemli konuyu titizlikle yeniden tartışmaya açıyor.

Ömer Yalçınova
22:09 - 14/07/2021 Çarşamba
Güncelleme: 22:24 - 14/07/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri’nde kavram tarihi çalıştığı için Ocak, 9. ila 19. yüzyıllar arasını ele almıştır.
Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri’nde kavram tarihi çalıştığı için Ocak, 9. ila 19. yüzyıllar arasını ele almıştır.

Ahmet Yaşar Ocak’ın Nisan ayı içinde iki farklı kitabı yayımlandı. Birincisinin ismi Osmanlı İmparatorluğu ve İslam, ikincisinin ismi Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri’dir. Ahmet Yaşar Ocak, toplumsal hafızada şöyle veya böyle varlığını devam ettiren, zaman zaman gündeme gelip sert ve içinden çıkılmaz tartışmalara yol açan konuları, araştırılabilir, daha da doğrusu konuşulabilir düzleme çekmesiyle dikkat çekiyor. Babailer İsyanı’nı ondan okuduk mesela. Ya da Hızır İlyas Kültü’nü, Türk Sufiliği’ni. Ahmet Yaşar Ocak külliyatının diğer bir özelliği, ele aldığı konulara dair yapılan tartışmaları da eserine taşımak; kendi yorumunu buna eklemektir. Yanlış anlaşılmasın, Ocak yapılan tartışmaları yorumlamaz. O, kendi araştırmaları üzerinden tartışılan konulara yeni bir boyut ekler. Çünkü bilgi kargaşalığının farkındadır. Ocak, önce birincil kaynakları kullanarak doğru bilgiye ulaşmaya çalışır. Sonrasında yorum yapar. Doğru bilgiye ulaşmaya çalışırken de, eleştirelliğini kullanır. Öyleyse şöyle söyleyebiliriz: Ahmet Yaşar Ocak ilgi çekici konuları kaynaklara dayanan bilgilerle, eleştirelliğini bir an olsun elden bırakmadan yorumlar. Onun eserlerinin bu kadar akıcı ve bilgi yüklü olmasının nedeni budur.

TOPLUMSAL HAFIZAYA SORU İŞARETİ BIRAKIYOR


Osmanlı İmparatorluğu ve İslam ve Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri de aynı özelliklere sahiptir. İlginçtir, Osmanlı İmparatorluğu birçok açıdan tekrar tekrar incelenmiş olmasına rağmen İslam’la ilişkisi yeterince araştırılmamıştır. Fakat hakkında konuşan çok. Padişahların kerametlerinden bolca söz eden kişiler de var. Fakat bunların doğruluğuna veya ne anlama geldiğine dair bir tartışma maalesef yapılamıyor. Hatta konuşulamıyor. Çünkü evliyalık, kutsaldır. Kutsal olanla ilgili konuşmak veya tartışmak yersizdir. Ona sadece inanılır veya inanılmaz. Ocak, kutsal kabul edilen şeylerin kutsallığını konuşulabilir, sorgulanabilir kılıyor. Kitaplarının bence en değerli yönü de burasıdır. Çünkü o, kaynaklarla konuşuyor, düşünmeye davet ediyor. Kıyaslar yapıyor. Konuları farklı boyutlarıyla ele almaya davet ediyor. Ocak, ilgi çekici konuları ele alıyor derken popüler, sükse yapacak, gündem olacak, gelir geçer konuları kastetmiyoruz. Aslında ilgi çekici ama zorluğu nedeniyle çalışmaya kimsenin talip olmadığı, biraz çekindiği, çokça yüksündüğü, diğer ifadeyle kafasını ağrıtmak istemediği konuları çalışıyor demek istiyoruz. Başka bir ifadeyle Ahmet Yaşar Ocak, toplumsal hafızada birer soru işareti, hatta yara olarak duran konuları irdeliyor.

Peki söz ettiğimiz yaralar, Ahmet Yaşar Ocak’ın eserleriyle iyileşiyor mu? Keşke yüzlerce yıl geriye dayanan yaralar, bir araştırmacının eseriyle iyileşse… Böyle bir şey mümkün değil. Fakat iyileşmeye yönelik bir adım olarak değerlendirilebilir bu tür eserler. Yeniden düşünmeyi, yeniden olayları gözden geçirip, ders çıkarmayı, günümüzde yaşanan benzer olayları daha iyi tahlil etmeyi sağlar çünkü. Ocak, bu yüzden Osmanlı İmparatorluğu ve İslam kitabına dair konuya bir giriş niteliğindedir diyor. Konu çok geniş çünkü. Bir kişinin altından kalkamayacağı genişlikte, farklı açı, derinlik ve boyutlara sahip. Bir kişi bütün ömrünce, Osmanlıların İslam’la ilişkisini araştırmaya adasa ve ciltler dolusu yazsa, yine de bitiremez. Ocak, konunun önemine dikkat çekmek istemiş bu eseriyle. Önemine rağmen yeterince çalışılmadığını, çalışılması gerektiğini belirtmiş. İmparatorluk ekonomik, siyasi ve coğrafi yönden ne kadar araştırılırsa araştırılsın, eğer dini yönü ihmal edilirse, harita tamamlanamayacak, eksik kalacaktır. Bu eksikliğin giderilmesine yönelik bir başlangıç noktası oluşturmak istemiş Ocak, Osmanlı İmparatorluğu ve İslam kitabıyla.

Kitapta Osmanlı toplum ve idaresinin İslam’la ilişkisini dört sektöre ayırmış: “Devlet İslamı/Siyasallaşmış İslam”, “Medrese İslamı/Kitabi İslam”, “Tekke İslamı/Metafizik İslam”, “Halk İslamı/Popüler İslam”. Ocak, bu ayrımları yapıyor fakat belirtmeden geçmiyor: Bu dört sektörü kalın ve sert çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bunların arasındaki ilişki, bilgi alış verişi ve etkilenme süreklidir. O yüzden bunları birbirinden ayrı düşünmek de doğru değildir. Kitapta Ocak’ın “Devlet İslam”ını en başta işlemesi ise anlamlıdır. Çünkü diğer sektörlerin üstünde durur “Devlet İslamı”. Diğerlerinden etkilendiğinden daha çok onları etkiler ve belirler. Mesela “Devlet İslamı” “Halk İslamı” ve “Tekke İslamı”ndan çekinir, bu yüzden onları sürekli denetim altında tutmaya çalışır. Çekinmesi, onlardan etkilenmesine örnektir. Onları denetim altında tutmak için, yeri geldiğinde onlara vakıf topraklar vermesi, yeri geldiğinde ağır şekilde cezalandırması ise, etkilemesine örnektir.

İSLAM TARİHİNE YOĞUNLAŞIR


Dikkat edilecek olursa, Osmanlı-İslam ilişkisini Ocak, teolojik değil sosyolojik yönüyle işler. Bu yüzden Müslümanlık değil, İslam der. Ocak’ın her iki kitapta da İslam tarihine yoğunlaştığı söylenebilir. Özellikle Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri’nde “velâyet”, “veli”, “keramet”, “İnsan-ı Kâmil”, “kutup” gibi kavramların tarihini yazar. Onların ne zaman, hangi etkilerle dönüşüme uğradığını, farklı zamanlarda farklı algılanmalarının sebebini araştırır. Ocak’a göre velâyet kavramına ilk 9. yüzyılda Hakîm-i Tirmizî’nin Hatmu’l Velâye adlı kitabında rastlanır. Onun öncesinde yoktur. 13. yüzyılda bu kavram İbn Arabi tarafından olgunlaştırılır, etraflıca işlenir. İbn Arabi’den sonra yeni bir boyutuyla karşılaşılmaz. Fakat 9. ile 13. yüzyıllar arasında düşünülmeye devam edilir. Hakkında kitaplar yazılır. Ocak’ın kırılma noktası dediği şey ise, tasavvuf tarihinin merkezine yerleşen, onu bütünüyle kaplayan bu velâyet kavram, inanç ve düşüncesinin neden ortaya çıktığı, nasıl bu kadar etkili olduğu, günümüzde bile sufiler tarafından neden olmazsa olmaz kabul edildiğidir? Osmanlı İmparatorluğu ve İslam’ın ise kırılması noktası, Hz. Muhammet ve Dört Halife dönemlerinde görülmeyen “saltanat” müessesinin, bir daha ortadan kalkmayacak şekilde Emevi ve Abbasiler’den Osmanlı’ya kadar geçmesi, kabulü ve uygulanmasıdır. Aynı kitapta ayrıca “Tekke İslamı” diye isimlendirilen sektörün, Ekberilik merkezli oluşu da bir kırılma noktası olarak ele alınır. Ocak’a göre Ekberilik tabii sadece “Tekke İslamı”nın değil “Devlet İslamı”nın da merkezindedir.

İlginçtir Ocak, “Osmanlı devleti bilindiği gibi Mevlânâ’ya ve Mevleviliğe büyük saygı duymakla beraber, ondan bir Mevlanacılık siyaseti üretmemiştir, ama İbn Arabîcilik bir devlet siyasetine dönüşmüştür.” der. Oysa Mevlânâ da 13. yüzyılda yaşamıştır, İbn Arabi de. Fakat kendisinden sonra tasavvuf anlayışa hakim olan fikir, İbn Arabi’nin vahdeti vücut teorisidir. Bunda tabi Mesnevi’nin Füsûsu’l Hikem ve Fütühat-ı Mekkiye gibi teorik bir çerçeveyle yazılmamış olmasının da etkileri vardır. Önce Sadreddin Konevi, daha sonra Davud-ı Kayseri Füsûs’un şerhini yazarlar. Ekrem Demirli’nin tespitiyle bunlar Füsûs ve Fütuhat’ın nasıl anlaşılmaması gerektiğini gösterir, yanlış anlamaların önüne geçer. Ayrıca iki mutasavvıf da, Füsûs ve Fütuhat’ın ana hatlarını ve kavramlarını ortaya çıkarır. Tüm bunlar teorik çerçeve oluşturur. Dikkat! Vahdet-i vücut teorisinin çerçevesini oluşturanlardan biri olan Davud-ı Kayserî ayrıca “Osmanlı sultanı Orhan’ın İznik medresesinin başına” getirdiği kişidir. Ocak, aynı bağlamda sadece Mevlânâ’yı değil Şihabüddin Sühreverdi’yi de örnek gösterir. O da aynı yüzyılda Anadolu Selçukluları üzerinde etkiye sahiptir.

MERAK EDİLEN TARTIŞMA KONULARI

Kavram tarihinin ayrı bir zorluğu, imparatorluk tarihinin apayrı bir zorluğu vardır. Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri’nde kavram tarihi çalıştığı için Ocak, 9. ila 19. yüzyıllar arasını ele almıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve İslam’da ise 14. ile 19. yüzyıllar arasını. Görüldüğü üzere iki kitabında muhtevasını geniş zaman dilimleri oluşturmaktadır. Konuların muhataralı olması bir yana, bu şekilde geniş zaman dilimlerini gözden geçirmek zorunda bırakmaları, çalışmaları ayrıca zorlaştırmaktadır. Bu yüzden Ocak’ın her iki kitabı da, ele aldıkları konulara tarihsel ve sosyolojik bir çerçeve çizmektedir. Konuya dair tartışmaların kitaplara taşınması, Ocak’ın eleştiri ve yoruma ağırlık vermesi, kitapların okunurluklarını kolaylaştırılır. Çünkü Ocak’ın sorduğu sorular aslında bu konuları düşünen herkesin merak ettiği hususlardır.

Kitaplara taşınan tartışmalardan birer örnek vererek, yazıyı sonlandıralım. Bu şekilde kitaplara yönelik duyulacak merakı biraz daha artırırız. Osmanlı İmparatorluğu ve İslam’ın girişinde Ocak, “Osmanlı kimliği” tartışmasına girer. Salih Özbaran’la Cemal Kafadar’ın iddialarını tartışır. İki araştırmacı da Osmanlı’nın “Rumi” tarafına vurgu yapmışlardır. Ocak’a göre Osmanlı kimliği sadece “Rumilik”le değil, bununla birlikte “Türklük”, “İslamlık” ve “Farsîlik”le açıklanabilir. Tasavvuf, Velâyet ve Kâinatın Görünmez Yöneticileri’nde Ocak, tarihte görünen peygamber-evliya, mucize-keramet, kutup-mehdi-insan-ı kamil benzerlikleri, farkları, ilişkileri üzerine yapılan tartışmaları sergiler. Ayrıca tasavvufun İslamiyet öncesinde de var olan mistik bir akım olup olmadığı, gerçekten İslam’ın ana kaynaklarına dayanıp dayanmadığı, farklı toplumlarda aldığı farklı şekil ve anlayışların sebeplerini de farklı görüşleri es geçmeden, yorumlar ve kendi kanaatini belirtir. Mesela tasavvufun “Hıristiyan, Yahudi, Zerdüştî, Maniheist, hatta Budist ve Taoist kültürlerden” izler, kavramlar, düşünceler taşıdığını farklı örneklerle açıklayan Fuad Köprülü, Hilmi Ziya Ülken, Louis Massignon, İdris Şah, İbn Haldun, Henry Corbin, Erol Güngör, Dimitri Gutas gibi araştırmacılar üzerinden anlattıktan sonra kendisi de aynı kanaatte olduğunu söyler.

#Ahmet Yaşar Ocak
#Osmanlı
#Alfa Yayınları
3 yıl önce