Yunus Emre aslında ilahi aşkla dolu ve hep bir arayış içinde olan, kendi ifadesiyle:
diye kalbinin derinliklerinde hissettiği ilahi aşkın neşvesi ile dolaşan ve hep Allah’a götüren yolu arayan bir derviştir.
Kendini ve bütün insanlığı yüce yaratıcıya götürecek bir yol arayan Yunus; Moğol istilasının yaşandığı dönemde, kaba kuvvetin ezici darbeler indirdiği Anadolu coğrafyasında yaşıyordu. İnsanları ümitsizliğin sardığı böyle bir dönemde o bir imdat çığlığı gibi,
- O; asırlar boyunca halkın hiç unutmadığı, yaşantısı etrafında oluşan ve dilden dile dolaşan menkıbeleriyle belki de daha yaşarken bile efsaneleşmiş bir mistik şairdir. Divanında bulunan na’tlar, ilahiler ve irfâni şiirler Dede Efendi, Zekai Dede gibi bestekârların dikkatini çekmiş, bu şiirlerin pek çoğu büyük bestekârlar tarafından bestelenmiştir. Dolayısıyla Yunus, dini musikimiz için de vazgeçilmez bir kaynaktır.
Fuat Köprülü’ye göre Yunus; sanat ve sanatkârlık gayesi gütmeyen, sadece kendi ruh dünyasını, ruhi heyecanlarını terennüm eden “ateşîn” bir mutasavvıftır. Belki de onu herkesin Yunus’u yapan yegâne şey ruh dünyasını böylesine yalın ve samimi duygularla ifade etmesidir.
İNSANLIĞIN SESİNİ DUYARSINIZ
Yunus’u tanıtmak ve tanımlamak istersek mutlaka onun şiirlerindeki ilahi aşkı vurgulamak gerekir. Yukarıda belirttiğimiz gibi o hep ilahi aşkın peşinde ve yüce Yaratıcıya kendini götürecek bir yol aramakla meşguldür. Bu duyguyla yazdığı şiirlerde vahdet-i vücut düşüncesinin yansımalarını görmek mümkündür.
Ondaki bu ilahi aşk ve sevgi için kendi sözlerine bakmak uygun olacaktır:
Yunus; Anadolu’da doğan Anadolu’da batan, kaleme aldığı duygulu samimi şiirlerle çağları açan tasavvuf güneşidir. O; yaşadığı çağda Türkçenin bir kenara itilmiş, hor görülmüş olmasının aksine, Türk diline sarılmış, bütün incelik ve güzellikleriyle Türkçeyi ayağa kaldırarak kendinden sonra gelen diğer şairlere de öncülük etmiştir. Dizelerinde daima aşk, sevgi ve ilahi neşve ön plandadır:
derken, tüm insanlığı hayatı boyunca ruh dünyasında hissettiği anlayışa ve insanlığı merkeze alan dayanışmaya, birliğe ve dirliğe davet eder. Bu çağrı tüm insanlığı kuşatan, kamu âlemi bir ve eşit gören, sevgi ile yoğrulup pişmeyi öğütleyen bir çağrıdır. Bu çağrı şöyle devam etmektedir:
TÜM İNSANLIĞIN ŞAİRİDİR
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Yunus hem kendi çağının hem de kendinden sonraki çağların ve günümüzün de şairi olmayı başarmış nadir şairlerdendir. Yine o hem okumuş yüksek zümreye hem Anadolu’nun irfan mektebinde yetişmiş insanımıza hem de günümüz insanına hitap etmeyi başarabilen yegâne şairlerdendir. Yukarıda söylediğimiz gibi bugün her sohbet meclisinde, her dost meclisinde, cuma hutbelerinde ve derslerde bir dizesi ile bize misafir olmaktadır. O bu özelliği ile tüm insanlığın şairidir.
Yunus şiirlerinde aslında bir örnek insan tipolojisi oluşturmaktadır. Herkese; tüm insanlığı seven samimi bir kul olmayı, Allah’a giden yolu aramakla ve onu mutlaka bulma gayretiyle geçmesi gereken bir hayat sürmeyi tavsiye etmektedir. Bu yolda en önemli şeyin de sevgi, samimiyet ve tevazu olduğunu yine dizelerinde terennüm eden bir Yunus vardır.
İlim hayatı anlamlandırmalı
- - Yunus deyince ilk akla gelen dörtlüklerden biri muhakkak şudur: "İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir, sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır." Bilgi ve ilim anlamında dünyanın belki en zengin dönemini yaşıyoruz ancak kaybettiğimiz çok fazla değer olduğu da ortada. Yunus'un bu dizelerinden günümüzü göz önünde bulundurarak biz ne anlamalıyız?
- Güçlü medeniyetler güçlü kültürle, güçlü kültürler de güçlü bir dil ve bu dil ile üretilen bilimsel çalışmalarla oluşmaktadır. Ancak ilim deyince insanı merkeze alan, insanların yaşamlarını kolaylaştırmanın yanında hayatı anlamlandırmasına katkı sağlayan şeylerin ortaya konulması esastır. Günümüzde insanlığın yaşamını kolaylaştıran bilimsel buluş ve veriler onun hayatı anlamlandırmasına katkı sağlamaktan çok uzaktadır. Belki de günümüz insanını tüketim çılgınlığına iten nedenlerden biri hayatı anlamlandıramamış olmasıdır. İnsani değerler konusunda duyarsız, insan veya başka bir canlıya karşı merhametsiz insanların ortaya çıkmış olması da yine bununla izah edilebilir.
- İşte Yunus bahsettiğiniz dize de buna vurgu yapıyor. Diyor ki “ilim kendin bilmektir”. Kişi kendini bilirse bunun neticesinde bütün insanlığa da saygı duyacaktır. Sosyal, diğer bireylere saygı duyan, yaratılanı yaratandan ötürü seven, saygılı, merhametli bir insan olmadan okunan ilim boş ve gereksizdir.
Bilindiği gibi Anadolu’nun tasavvuf yaşantısında Yunus önemli bir kişiliktir. Tasavvufun önemli düsturlarından biri de “aref sırrı”dır. Yani “men arafe nefsehü fekad arefe rabbehü” (Kendini bilen Rabbini bilir) hadisinde vurgulanan hakikat Yunus’un dizelerine yansımaktadır. O, okuyan/ilim tahsil eden birisi için asıl mananın Hakk’ı bilmek olduğunu eğer bu olmazsa ortada ancak kuru bir emeğin olacağını vurgulamaktadır:
Bütün şiirlerinde insanı merkeze alan Yunus bu şiirde dinimizde önemli bir farz olan hac ibadetini bin defa yapmaktansa bundan daha iyi olacak şeyin bir gönüle girmek olduğunu ifade etmektedir. Tabi ki burada hac ibadeti ile ilgili bir hafife alma akla gelmemeli, insanın nasıl merkeze alınması gerektiği belirtilmektedir:
İçinde bulunduğumuz 2021 yılı Yunus Emre yılı olarak kabul edilmiştir. Bu kararın çağları aşan, ilahi neşve ile samimi bir tarzda bazen kalpleri ürperten coşkulu, bazen yürek teline dokunan duygulu dizeler kaleme alan Yunus’u; insanlığın, münevverlerimizin, akademisyenlerimizin, üniversite öğrencilerimizin ve bilumum gençlerimizin yeniden okuma ve anlamasına vesile olması en büyük temennimdir. Onun bu nadide dizeleri, insanlığa hep yol gösteren, hayatı anlamlandırmalarını sağlayan, okudukları ilmin kendilerini bilmelerine dolayısıyla Hakk’ı idrak etmelerine yarayan bir ölçü olarak baki kalacaktır.