|
Yeşilçam: Küçük Hollywood mu, son umut mu?

Her ülkenin endüstriyel sinemasının merkezi ve tanımlandığı bir ismi vardır. Hollywood (ABD), Bollywood (Hindistan), Nollywood (Nijerya) gibi. Türk Sinemasını tanımlayan isimse Yeşilçam’dır. Sinema emekçilerinin sık sık gittiği mekanların bulunduğu sokağın ismi Yeşilçam olduğu için 1960’larla birlikte sinemamızı tanımlayan isim de bu olur.


Yeşilçam’ın bugün var olup olmadığı, varsa nerede yaşadığı gibi sorular milenyum ile birlikte tartışılmaya başlandı elbet. Şahsi kanaatim, Yeşilçam’ın televizyon dizilerinde yaşadığına dair. Gerekçeler uzunca anlatılabilir elbet. Kısaca söylemek gerekirse; izleyiciye yaklaşım, hikaye kurma biçimi ve film çekme yöntemleri benzeşiyor.

Bugünden bakınca Yeşilçam’ı tanımlamak zor elbet. Blu Tv işimizi kolaylaştırmak için dizisini yaptı. Çağan Irmak’ın yönettiği Yeşilçam, dijital mecra Blu Tv’nin en yüksek bütçeli yapımı olarak gösterilmeye başlandı. Başrollerde Çağatay Ulusoy, Selin Şekerci, Afra Saraçoğlu, Yetkin Dikinciler, Altan Erkekli yer alıyor. Senaristler Volkan Sümbül ve Levent Cantek, görüntü yönetmeni ise Gökhan Tiryaki... Kamera önü de arkası da hayli tecrübeli ve son dönemin gözde isimlerinden oluşuyor.

Dizinin hikayesi “Yeşilçam’da işler nasıl dönüyor?” sorusu üzerine bina edilmiş. Prodüktör Semih Ateş’in film yapma arzusu ve içinde bulunduğu entrika çemberinde başına gelenler, imkansız aşk ve imkanlı duygular çerçevesinde yaşananları izlediğmiz dizi ile Yeşilçam’ın parlak dönemi (1960’lar) hakkında bilgi sahibi oluyoruz. “Yeşilçam’da kim güçlüyse filmleri de o çevirir” repliğinin yansıması eşliğinde Semih Ateş’in “Bir film yaparım, hastalar iyileşir, mevsim değişir” ifadesindeki heyecanının peşinde hızlı bir cenderede atmosfere dahil oluyoruz.

Sinemamızın müstesna isimlerinden olan Çağan Irmak’ın duygu aktarımı noktasındaki başarısını Yeşilçam’da da görüyoruz. Hızlı hikaye aksı ve Hollywood tarzı işleyişteki aksamalara rağmen Semih Ateş’in hırsını ve Yeşilçam nostaljisini hissediyoruz. Aşırı ışık kullanımı, nostalji hissini diri tutabilmek adına melodram türünü besleyen unsur olarak dizinin yumuşak karnını oluşturuyor. Oyunculukların, Yeşilçam yöntemini hissettirme adına tiyatral olmasını da dezavantaj ile dil gereği avantaj arasında makul görebiliyoruz. Çağatay Tosun’un Hakan Muhafız sonrası farklı tarz oyunculuk ile karşımızda oluşu izleyicide yabancılaşma hissi oluştursa da yönetmenin başarısının sonucu olarak duygu akışındaki olumlu hava ile gözardı edebileceğimiz unsur halini alıyor.

Eskiden beri “Her ülkenin bir Hollywood’u vardır” derim. Ülkemizdeki Hollywod ise Yeşilçam’dır. Film yapım yöntemi ve dil itibariyle Amerikan filmlerinin yansıması (taklidi de diyebiliriz) olan Yeşilçam, dizide de kendini bulan “Hollywod çakması” modunu açık ediyor. Gazinolarda dans eden revü kadınları, film yapma yöntemleri ve karakterlerin sinemaya yaklaşımında da hissettiğimiz bu durum, Yeşilçam nostaljisi dediğimiz detay sayesinde bizden bir unsur halinde kalıyor.

Netice itibariyle Çağan Irmak’ın duygu oluşturma noktasındaki başarısı olmasa başarısız kalacak bir yapım, kotarılmış bir iş şeklinde dijital mecra dizi havuzundaki yerini alıyor.

#Yeşilçam
#Küçük Hollywood
#Blu Tv
#Çağan Irmak
#Sinema
3 yıl önce
Yeşilçam: Küçük Hollywood mu, son umut mu?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı