|
Anayasa Mahkemesi’nden şaşırtan “kademe ilerlemesinin durdurulması” kararı!

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru hakkı kapsamında ilginç kararlara imza atmaktadır. Verilen kararların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde geniş özgürlük yorumu anlayışı ile verildiği görülmektedir. Bu kapsamda memuriyetten çıkarma cezasına yönelik yapılan bir başvuruyu ve sonuçlarını açıklamaya çalışacağız.

AYM’nin emsal niteliğindeki sendikal haklara ilişkin kararında neler yer alıyor?

AYM’nin verdiği 26/5/2021 tarihli kararda, Tunceli’de öğretmenlik yapan aynı zamanda da Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Tunceli Şubesi Yönetim Kurulu üyesi olan başvurucuya 8/1/2010 tarihinde Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) düzenlemiş olduğu ve sendikaların da katıldığı etkinliğe katılarak destek verdiği gerekçesiyle 1 yıl kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmiştir.

Başvurucunun bir siyasi partinin düzenlediği basın açıklaması, protesto, yürüyüş ve oturma eylemine katılarak destek verdiğini ve bu eyleminin sendikal faaliyet kapsamında da kalmadığını belirterek başvurucu hakkında uygulanan disiplin cezasında hukuka aykırılık görülmediğine ve davanın reddine karar vermiş, söz konusu karara karşı temyiz talebinde de Danıştay 12. Dairesi ret kararının hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına karar vermiştir.

AYM, sendikal hak kapsamına nasıl bakıyor?

AYM, Ahmet Parmaksız [GK] (B. No: 2017/29263, 22/5/2019) kararında sendika hakkının koruma alanına ilişkin önemli değerlendirmelerde bulunmuştur. Buna göre anılan kararda sendika hakkının kapsamının belirlenmesinde ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) konuya ilişkin karar ve ilkeleri de dikkate alınarak sınırlı sayıda olmamak üzere bazı ölçütler geliştirilmiştir. Bu ölçütler; eylemin mesleki çıkarları koruma amacı güdüp gütmediği, sendikaların çekirdek faaliyet alanı içinde olup olmadığı, üyelerinin çıkarlarını koruma amacı olmaksızın salt bir siyasi amaç içerip içermediği ve buna bağlı olarak devlete tanınan takdir marjının genişliği şeklinde belirlenmiştir.

AYM, sendikaların çekirdek faaliyet alanının sendika üyelerinin çalışma hayatına ilişkin mesleki, ekonomik ve sosyal çıkarlarını korumak amacıyla gerçekleştirilen eylemleri kapsadığını, uluslararası hukukta da sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatlerini koruma amacının her zaman öne çıkan asli amaçlar arasında olduğunu belirtmiştir.

Kamu sendikaları söz konusu olduğunda ise ilgili kanunda öngörülen; çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek, işverenlerle bu konularda ortak çalışmalar yürütmek, üyelerin mesleki yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek, üyelerin ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini ilgilendiren konularda yetkili makamlara sunmak üzere çalışmalar yapmak ve üyelerine hukuki destek vermek gibi faaliyetlerin sendikal faaliyetlerin çekirdek alanında kalan faaliyetler arasında sayılabileceği ifade edilmiştir (Ahmet Parmaksız, §§ 61, 62).

Eylemin gerçekleştirilmesinde sendika kararı bulunması tek başına yeterli değildir

O hâlde bir eylemin sendika hakkının sağladığı korumadan yararlandığının iddia edilebilmesi için eylemin gerçekleştirilmesi konusunda sendika kararı bulunduğunun ileri sürülmesi yeterli değildir. Bunun yanında gerçekleştirilen eylemin sendikaların çekirdek faaliyet alanı kapsamında kaldığının da somut bilgi ve belgelerle ortaya konması gerekir.

Somut olayda ise başvurucu yalnızca BDP tarafından düzenlendiği konusunda itirazı da bulunmadığı görülen bir toplantıya, üyesi olduğu sendikanın temsilcisi sıfatıyla dinleyici olarak katıldığını belirtmiştir. Başvurucu söz konusu toplantının hangi amaçla ve ne şekilde gerçekleştirildiği konusunda hiçbir açıklamada bulunmadığı gibi üyesi olduğu sendikanın toplantıyla ilişkisi konusunda da hiçbir bilgi vermemiştir. Bu durumda başvurucunun katıldığı eylemin sendika hakkının korumasından yararlanması gerektiğine ilişkin iddiasını -eylemin sendikaların çekirdek faaliyet alanı kapsamında kaldığına ilişkin hiçbir bilgi ve belge sunmadığı gözetilerek- maddi ve hukuki olarak temellendiremediği sonucuna varılmıştır.

Kamu görevlisi olmanın sağladığı ayrıcalıklar olduğu gibi külfetleri de vardır

AYM, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirtmiştir. Kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade etmiştir (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).

Bu kapsamda kamu görevlileri, yükümlülükleri doğrultusunda kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, özellikle ifade özgürlüğü ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanımı yönünden kamu görevlilerini diğer vatandaşlardan daha kısıtlı bir konuma sokabilir. Diğer yandan bu kısıtlama kamu görevlilerini, temel haklarını kullanmalarını tamamen imkânsızlaştıracak şekilde aşırı bir yükümlülük altında da bırakmamalıdır. Bu noktada temel hakkın kullanımı ile kamu görevlisi statüsünden kaynaklanan gereklilikler arasında adil bir denge kurulmalıdır (Gülistan Atasoy ve diğerleri, B. No:2017/15845, 21/1/2021, §§ 67, 68).

Somut olayda da başvurucunun kamu görevlisi olmasından kaynaklanan gereklilikler ile toplantı hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiği açıktır. Bu konuda bir değerlendirme yapılabilmesi için ise başvurucunun söz konusu toplantının hangi amaçlarla gerçekleştirildiğine ve kendisinin bu toplantıya hangi amaçla katıldığına ilişkin açıklama yapması gerekir. Bu açıklama, söz konusu toplantının idare tarafından iddia edildiği gibi bir siyasi parti lehine ya da aleyhine bir faaliyet olup olmadığı yönünden denetleme yapılabilmesi için de zorunludur. Bununla birlikte başvurucu söz konusu toplantının nerede ve hangi amaçla düzenlendiğine, toplantıda kamuoyuna ve yetkililere iletilen düşüncelere ve derece mahkemelerinin kabul ettiğinden farklı olarak başvuruya konu toplantının nasıl icra edildiğine ilişkin hiçbir somut açıklama yapmamıştır.

Sonuç olarak başvurucu, bir kamu görevlisi olarak ödev ve sorumluluklarına uygun davrandığına, kendisinin toplantı hakkının idarenin gerekçelerine baskın geldiğine ilişkin somut olgulara dayalı değerlendirmelerde bulunmamış; Anayasa Mahkemesi’nin ele almasını istediği somut olguları ve bunların hukuksal dayanaklarını ortaya koymamıştır. Açıklanan gerekçelerle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunmuştur.

AYM, bu kararı ile sendikal haklarla ilgili önemli bir adım atmıştır. Zira sendikaların almış oldukları eylem kararları sonucunda oluşan disiplin cezası gerektiren fiillere ceza verilmeyeceği düşünülmekteydi.

Bakalım bundan sonra hangi sürpriz kararlarla karşılaşacağız.

#AYM
#AİHM
#Sendika
#Hak
3 yıl önce
Anayasa Mahkemesi’nden şaşırtan “kademe ilerlemesinin durdurulması” kararı!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi