|
Kamu yönetiminde ihsan, şeffaflık ve hesap verebilirlik ya da tefekkür vakti

Bugünkü yazımızda kamu yönetiminde ihsan, şeffaflık yada saydamlık ve hesap verebilirlik üzerinde durarak sorunların çözümünde bu kavramların fonksiyonlarını açıklamaya çalışacağız.

Kamu yönetiminde ihsan ya da şeffaflık

İslam Ansiklopedisi'nde ihsanla ilgili şu ifadelere yer verilmiştir; Genel olarak “başkasına iyilik etmek” ve “yaptığı işi güzel yapmak” şeklinde kısmen farklı iki anlamda kullanılmaktadır. Bir insanın gerçekleştirdiği işin ihsan seviyesine ulaşabilmesi için hem neyi nasıl yapması icap ettiğini iyi bilmesi hem de bu bilgisini en güzel biçimde eyleme dönüştürmesi gerekir.

Hz. Ali, “İnsanlar işlerini ihsanla yapmalarına göre değer kazanır” derken bunu kastetmiştir. Ahlâk literatüründe ihsan genellikle, “iyiliklerde farz olan asgari ölçünün ötesine geçip isteyerek ve severek daha fazlasını yapmak” mânasında kullanılır. Râgıb el-İsfahânî’nin diğer İslâm âlimlerince de paylaşılan düşüncesine göre ihsan adaletin üstünde bir derecedir; adalet borcunu vermek, alacağını almak, ihsan ise üstüne düşenden daha fazlasını vermek, alması gerekenden daha azını almaktır. Bundan dolayı adaleti gözetmek vâcip, ihsanı gözetmek mendup ve müstehaptır.

Hz. Peygamber’in “Cibrîl hadisi” diye bilinen hadiste geçen, “İhsan Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir” şeklindeki açıklaması (Buhârî, “Tefsîr”, 31/2, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 1), ihlâs terimiyle de ifade edilen bu bağlamdaki ihsanın en güzel tanımı kabul edilmiş ve üzerinde önemle durulmuştur.

Ayrıca iki sûrede (el-En‘âm 6/83-84; es-Sâffât 37/80-131) bazı peygamberlerin isimleri zikredilerek kendilerinden “muhsinler” diye söz edilmesi, ihsanın peygamberlerde gözlenen kusursuz dindarlığı ve bunun sonucu olan güzel davranışları ifade ettiğini gösterir. Bilhassa mutasavvıflar Cibrîl hadisine ve bu hadiste geçen, “İhsan Allah’ı görür gibi ibadet etmendir...” ifadesine özel bir ilgi göstermişlerdir.

Din ilimlerini Kur’an ilmi, sünnet ilmi, imanın hakikatleri ilmi şeklinde üç kısma ayıran Ebû Nasr es-Serrâc, bütün bu bilgilerin aslının söz konusu hadis olduğunu söyleyerek hadisteki İslâm’ı “zâhir”, imanı “bâtın”, ihsanı da “zâhir ve bâtının hakikati” diye nitelerken Herevî aynı hadisi tasavvuf ehlinin izlediği seyrüsülûkün bir özeti sayar. Tasavvufta önemli bir yeri olan murakabe de bu hadise dayandırılır. Çünkü murakabe kulun her an Allah tarafından denetlenmekte olduğu bilincini gösterir.

Bu çerçevede, ihsanın karşılığını biraz daraltarak kamu yönetiminde şeffaflık ve saydamlık olarak kullanmak çok da abartı olmayacaktır. Zira insanın yaptığı her fiilini Allah’ın gördüğü düşüncesi ile hareket eden bir insan istese de şeffaflık sayesinde yanlış yapamayacaktır. Yani her hareketi şeffaflık sayesinde takip edilenler hem kullara hem de Allaha hesap vereceğini her an düşünecektir. Bunu düşünenlerin yanlış yapma ihtimali kalmayacaktır. Her hareketini Allah’ın ve kulların gördüğünü düşünen bir kişi yanlış yapabilir mi? İşte şeffaflığın kamu yönetiminde böyle bir fonksiyonu vardır. Cümle alemin her yaptığınızdan haberinin olması halinde yanlış yapma ihtimali azalacaktır.

Düşünün ki yönetim kurulu toplantıları kamerayla kaydediliyor ve isteyen herkesin izlemesi için kurumun internet sayfasına konuluyor (Şayet kamusal güvenlik açısından sorun oluşacaksa herhangi bir denetim için alınan kayıt arşivlenebilir) yada yapılan bir sınav kameraya kaydedilerek internet sayfasına konuluyor. Böyle bir durumda kurul üyelerinin yanlış yapma imkan ve ihtimali olamaz. Olması halinde ise yanlış yapanların başlarına nelerin geleceği bilinir.

Bu nedenle ister ihsan diyelim isterse daraltarak şeffaflık ve saydamlık olarak ifade edelim bu kavramların kamuda ete kemiğe bürünmesi halinde kamu yönetimindeki sorunlar büyük oranda çözüme kavuşacaktır. Hani kapalı kapılar ardında işler yapılıyor deniliyor ya işte ihsan ya da şeffaflık ve saydamlık sayesinde kapalı kapılar ardında kavramı da tarihe karışacaktır.

Bu kuralın ister özel sektörde isterse kamuda hayata geçmesi halinde birçok sorunun kendiliğinden sona ereceğini düşünüyoruz. Özel sektörde veya kamuda çıkan sorunların büyük çoğunluğunun temelinde ihsan ya da şeffaflık kuralının işletilmemesi yatmaktadır.

Belediye başkanı makam odasının kapısını kaldırmış

Bir belediye başkanı başkanlığının ilk gününden itibaren makam odasının kapısını söktürerek açık kapı politikası izlemeye başlamış. İster istemez bu yöntemle kendisinden usulsüz taleplerin ortadan kalkmasını sonlandırmış. Kapalı kapılar açılınca usulsüz talepler kendiliğinden ister istemez sona eriyor. Yani ihsan ya da şeffaflık herkese rahatlık ve haklarına razı olmalarını sağlıyor. Denilebilir ki iletişimin bu kadar geliştiği bir çağda açık alanlarda kapalı işler yapılabilir denilirse buna da bir şey diyemeyiz.

Kamu yönetiminde hesap verebilirlik

Hesaba çekilmeden önce insanın kendini hesaba çekmesi hesap verilebilirliğin en önemli kuralıdır. Ortaya çıkmasından utanılacak işlerin yapılmaması da bu kuralın uzantısıdır. Bu nedenle her düzeydeki yöneticinin veya çalışanların hesaba çekilmeden önce kendisini hesaba çekmesi gerekmektedir.

Literatürde, hesap verebilirlik; herhangi bir kişi ya da grubun, yerine getirdiği eylem ve işlemlerden dolayı, kendisi dışında yer alan başka bir kişi ya da gruba açıklama yapması veya cevap vermesi anlamını taşımak anlamına gelmektedir.

Bir dönem belediyeler halk günü düzenler ve burada vatandaşın sorunlarını ve eleştirilerini dinlerlerdi. Bu sayede yaptığı işlerin hesabını vatandaşa verir adeta başkanlar kendisini teraziye çıkarırdı. Bu uygulamayı devam ettirenler hala bulunmaktadır. Ümit ederiz ki bu tür uygulamaların yaygınlaşacağı günlerin hasreti uzun sürmez.

Bu uygulamanın tarihteki zirvesini Hz. Ömer döneminde görüyoruz. Özellikle Hz. Ömer, her yıl hacca gider ve valileri hacda bir araya getirerek bir çeşit halk günü düzenleyerek valilerle ilgili şikayetleri masaya yatırırdı. Valiler Ömer’in huzurunda adeta ter dökerek halkın huzurunda hesap verirdi. Bu dönemde Ömer dahil bütün yöneticilerin halka hesap vermesi sıradan bir olaydı. Valiler de yanlışları varsa elbette hesap vereceklerdi. Yani hesap verme işi hesap gününe kalmadan bu dünyada da sonuca bağlanıyordu. İdarecilerin sadece şeref vermeyip aynı zamanda milletin huzurunda hesapta verdiği günler de olmuştur. Demek ki halk adına yetki ve kamu gücü kullananların bu tür hesap vermeleri mümkün olabiliyormuş.

Bu dönemde hem hesap verende hem de hesap soranda en küçük bir rahatsızlık emaresine rastlanmaz. Bir yaşlı kadının kadınlara verilen mihirle ilgili eleştiri karşısında Hz. Ömer hiç rahatsız olmadan yaşlı kadın doğru söyledi, Ömer yanıldı demiştir. Yine mescitte kendisini giydiği elbiseden dolayı eleştiren bir sahabeye kızmadan cevabı oğlu Abdullah’ın vermesini istemiştir. Yani siz kim oluyorsunuz da beni eleştiriyorsunuz ben halifeyim dememiş ve bize örnek olmuştur.

Sonuç olarak hesap verebilirliğin temelinde eleştiri kültürü ve tahammül vardır. Her eleştirenin ağzına çarpıldığı bir ortamda hesap verebilirliğin olduğunu kimse iddia edemez. Bu bağlamda şeffaflık ve saydamlık olan yerde hesap verebilirlik kendiliğinden oluşur. Netice-i kelam, kamu yönetiminde ihsanı düşünmenin zamanı geldi diye düşünüyoruz.

#Kamu
#Tefekkür
#İnanç
2 yıl önce
Kamu yönetiminde ihsan, şeffaflık ve hesap verebilirlik ya da tefekkür vakti
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset