|
Yargı reformu ya da yargının kestiği parmağın acısı nasıl sona erecek?

Bu günlerde en sık kullandığımız kelime herhalde reformdur. Reform kelimesini her alanda duymak neredeyse sıradan hale geldi. Ancak, herkesin reforma bakışı durduğu yere göre değişmektedir. Biz de gündemde olan yargı reformuna farklı bir açıdan bakmaya çalışarak dilimiz döndüğünce ve aklımız erdiğince nerelerde sorun olduğunu açıklamaya çalışacağız.

Yargıda sorun var mı yoksa herkes durduğu yere göre sorun tarifi mi yapıyor?

Daha önce bu köşeden 2802 sayılı Kanun’un 28’inci maddesindeki sicil notlarının kaldırılmasından sonra yargı kararlarının S.O.S. verdiğini detaylarıyla izah etmiş ve ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu kararların ciddi bir nitelik kaybına uğradığından bahsetmiştik. 31.03.2011 tarihinde 2802 sayılı Kanun’un Yargıtay ve Danıştay notlarını düzenleyen 28’inci maddesi yürürlükten kaldırıldıktan sonra ortaya garip bir manzara çıkmıştı. Bu değişiklikle yargının kestiği acıyan parmak sayısı bir anda çoğalmıştı. Maalesef yargı kararlarında sadece vicdanların esas alınması, cüzdan ve diğer etkenlerin dikkate alınmaması geride büyük bir enkaz bırakmıştı.

Yani değişiklik sonrasında ilk derece yargı kararlarındaki nitelik kaybı ciddi boyutlara varmış, Yüksek Yargının iş yükü ciddi boyutlara ulaşmıştı. Nasıl oldu da küçük bir kanun değişikliği ile ilk derece mahkemelerinin kararları büyük bir nitelik kaybına uğramıştı? Değişiklik sonrasında adeta adalet terazisinin kefesi birdenbire şaşmış ve verilen kararlarla telafisi imkânsız zararlar oluşmaya başlamıştı. Eğer reform yapılması düşünülüyorsa öncelikle buraya bakılması gerekiyor. Yani hakimlerin birdenbire nasıl değişebildikleri araştırılmalıdır.

Yargı, adaletin yerini tutabilir mi?

Yargı, çoğu kez adaletin yerine kullanılmış ve adaletin kestiği parmağın acımayacağı iddia edilmiştir. Ancak yargı ile adalet her zaman örtüşmemektedir ve adil olmayan yargının kestiği parmak da acımaktadır. Yargı ile adalet arasındaki makas ne kadar açılırsa kesilen parmağın acısı da o kadar çok olmaktadır. Bu nedenle yapılacak düzenlemelerin yargı mensuplarının adil karar vermelerini zorlama üzerinde odaklanılması gerekiyor.

Bu çerçevede, yargı kuruluşları, her vatandaşın haksızlık karşısında sığınacağı nihai sığınaklardır. Verilen kararların isabeti ise adalete duyulan saygıyı pekiştirir ve haksızlığa uğrayanları rahatlatır. Aksi durum ise kanayan vicdanların ve yıkılan yuvaların sayısını arttırır.

Zaman zaman yanlış kararlar verilse de Yargıtay ve Danıştay’ın verdiği kararlar büyük oranda isabet kaydetmektedir. Çünkü yüksek yargıda oluşan ihtisaslaşma ve buralarda verilen kararların kesinleşmesi, kararların isabetini arttırmaktadır.

Kaldırılan ve geri getirilen madde nasıl bir denge oluşturuyordu?

2802 sayılı Kanun’un Yargıtay, Danıştay ile bölge adliye ve bölge idare mahkemeleri notlarını düzenleyen ve 6217 sayılı Kanun’un 31’inci maddesiyle kaldırılan 28’inci maddesinde; “...Yargıtay ve Danıştay daireleri yaptıkları temyiz incelemeleri sırasında tek veya toplu olarak karar veren hakimler ile cumhuriyet savcıları hakkında çok iyi, iyi, orta ve zayıf olmak üzere not verirler. Not verilirken; kararda sağlanan isabet, davanın hızla yürütülmesi, duruşmalara hazırlıklı çıkılarak gereksiz gecikmelere neden olunmaması, usul hükümlerinin eksiksiz ve zamanında yerine getirilmesi, dava konularının anlayış ve yönlendirilmesi ve gerekçeli kararın yazılış tahlil ve sonuçlandırılmasında gösterilen başarı, emsal kararların gözetilmesi gibi hususlar göz önünde tutularak değerlendirme yapılır ve buna göre fiş doldurulur” hükmü yer almaktaydı.

Madde metni incelendiğinde hakimlerin verdikleri kararlarında isabete nasıl zorlandığı açıkça görülecektir. Bu durum aslında, hakları ihlal edilenler açısından önemli bir güvence niteliğindeydi ama değişiklik sonrasında bu güvence kalkıp da hakimler sadece vicdanlarıyla baş başa bırakılınca bir anda vicdanların nasıl işlediği verilen kararlarla görülmeye başlamıştı. Demek ki vicdan tek başına işe yaramıyormuş. İşin içinde bir de paralel uzantılar varsa olayın boyutunun nerelere varacağı kestirilemiyormuş. Şükür ki 2016 yılında madde bazı farklarla eski haline getirilerek yapılan yanlışın kısmen de olsa telafisi yapılmıştır. Geride bıraktığı enkazın hasar tespitinin yapılıp yapıldığını bilmiyoruz.

Eğer adalet mülkün temeli ise, ilk derece mahkemelerinin vermiş olduğu isabetsiz kararlar neticesinde hiçbir yaptırım olmaması vatandaş mağduriyeti açısından kabul edilemez bir durumdur. Nitekim maddenin kaldırılması ile tekrar eski haline getirilmesi arasında geçen kısa süre içerisinde ortaya çıkan manzara dahi vahametin açık bir göstergesidir. Yani yapılmak istenen reformla fatura hep vatandaşa çıkmamalı, faturayı biraz da yargı mensupları paylaşmalı.

Bağımsız yargı ya da sosyal medyanın inanılmaz gücü

Bir sorunun çözümü için öncelikle sorunlu alanın tespiti gerekiyor. Yargıda yaşanan sorunların kaynağında mevzuat eksikliği mi yoksa yargı mensuplarının dirayet sorunu mu olduğu üzerinde düşünülmesi gerekiyor. Acı ama yıllardan beri aynı sorunların çözümünde ciddi bir mesafe alınamamıştır. Bozulan ve onanan kararlar neticesinde verilen not uygulamasının 2011-2016 yılları arasında kaldırılması dahi yargının içinde bulunduğu içler acısı durumu ortaya çıkardı. Demek ki hakimlere verilen küçük notlar nelere kadirmiş ve vicdanların başaramadığını bu notlar başarıyormuş. Elbette yargı mensuplarının tamamını aynı kefeye koymak büyük bir adaletsizlik olacaktır.

Bu nedenle, siyaset yargıya müdahale ediyor kolaycılığından kurtularak yargının içler acısı durumu masaya yatırılmalıdır. Kaldı ki siyaset yargıya müdahale ediyor demek etkiye açık bir yargı sistemi olduğunu kabul anlamına gelir ki asıl tehlike burada yatmaktadır. Unutulmamalıdır ki hakim ve savcılar bedel ödemeden ve bedel ödemeyi göze almadan hangi düzenlemeyi getirirseniz getirin sonuçta büyük bir değişiklik olmayacaktır. Kim ne derse desin verdiği kararın arkasında duracak dirayetteki bir hakime hiçbir güç etkide bulunamayacaktır. Verdiğim karara kim ne der diye düşünen hakime de hiçbir yasal düzenleme etki etmeyecektir.

Bu anlattıklarımızın yanında bir de son zamanlarda ortaya çıkan sosyal medya etkili kararlar görmeye başladık. Öyle bir noktaya gelindi ki savcı ve hakimlerin kararları adeta sosyal medyanın insafı ile şekil almaya başladı. Genellememekle birlikte ne zaman ki bir olay sosyal medyaya düştü, işte o zaman savcı ve hakimlerce zorba veya mağdura uygulanan hükümler değişmeye başladı. Her halde bu durumun adaleti zedelediğini izah etmeye gerek yoktur.

Halbuki adalet yönlendirmelerle değişmemelidir. Adalet, adı üstünde hak edene hak ettiğinin dağıtıldığı müessesenin adıdır. Gelinen noktada bunun böyle olduğu iddia edilebilir mi? Hangi hukuk reformu sosyal medya etkisini sonlandıracak? Kararının arkasında duran bir hakim nasıl oluyor da sosyal medya etkisiyle farklı karar almak zorunda kalıyor.

Genellikle akla ziyan bir şekilde bir olay sosyal medyaya düştüyse savcı ve hakimler olaya odaklanıyor ve büyük oranda da kamuoyunun hassasiyetine göre hareket yolunu seçiyorlar. Bu durum o kadar tehlikelidir ki, işin nereye varacağını kimse kestiremez ve yargıya güveni ciddi bir şekilde zedeler. Demek ki yargıda ciddi bir sorunla karşı karşıyayız ve bu durum uzun vadede onarılmaz yaralar açacaktır. Sosyal medyanın savcı ve hakimlerin kararlarını bu kadar etkilediğini görenler bu silahı elbette sürekli kullanacaklardır. Halbuki doğruların sosyal medya ile belirlenemez hale gelmesi olmazsa olmaz bir kural haline gelmedikçe iflah olmamız mümkün değildir.

Sonuç olarak, mezhebi, meşrebi ve dini ne olursa olsun insanların güvenmek zorunda olduğu ve hakkını arayacağı nihai merci yargıdır. Benim yargım, senin yargın veya onların yargısı olmaz ve olmamalıdır. Bu nedenle nasıl ki yasama ve yürütme içerisinde olanlar yanlış işlerinden ciddi şekilde sorumlu oluyorlar, yargı mensuplarının da benzer bir yaptırıma tabi tutulması kaçınılmazdır. Kanayan parmak sayısının azaltılması için buna gerek olduğunu düşünüyoruz. Hakimlerin vicdan, cüzdan ya da başka alanlara sıkışmasını önlemek istiyorsak en kısa sürede bu işe el atmak zorundayız ve reformun buraya odaklanması gerekiyor. Dost olarak bizden hatırlatması.

#Yargı reformu
3 yıl önce
Yargı reformu ya da yargının kestiği parmağın acısı nasıl sona erecek?
Köprü
Yenildiler
Jeopolitik buhran
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘1 gün savaşı’…