|
21 yıl önce

14 Ağustos 2001’de AK Parti kuruldu. 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz Kuleler saldırısı yaşandı. Müslümanların yaşadığı yerler, işgale uğrayan, demokrasinin ille de götürülmesi gereken yerler haline geldi! AK Parti bu sürecin içinde dünyadaki her türlü değişime rağmen ülkesini doğru bir rotada tutmayı başardı. Bunu yaparken en büyük başarısı 2001’de Arjantin ile birlikte Türkiye’yi etki altına alan ekonomik krizden ülkesini çıkartmasıydı. Öyle ki bu süreçte Arjantin iflas etti. Arjantin “saç traşı” denilen iskonto ile dış borçlarını yeniden yapılandırsa da 2014’te ve 2019 sonunda yeniden temerrüde düştü.

Arjantin 2001 ekonomik krizinde 1994 yılı Meksika ve 1999 yılında Brezilya krizlerinin etkisi vardır. İki ülkenin Arjantin ticaret hacminde büyük paya sahip olması krizin tetikleyicisi olmuştu. Türkiye’de ise 1994 krizi, 1998 Rusya ve Asya krizleri, 1999 yılında 17 Ağustos depremi ve 2000 yılında yaşanan bankacılık krizi 2001 krizinin tetikleyicileri olmuştu… İç siyaset krizi zirveye tırmandırdı.

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 19 Şubat’ta (2001) Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) Başbakan Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatırken, Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizine sürüklenecekti. MGK sonrası yapılan açıklamalarla borsa ilk gün yüzde 14,6, üç günde yüzde 29,3 değer kaybetti. Repo faizleri yüzde 760’a, ardından da yüzde 7 bin 500’e tırmandı. Merkez Bankası’ndan 7,6 milyar dolarlık döviz çıkışı oldu. Kriz öncesi, dönemin parasıyla 623 bin lira olan dolar, 1 milyon 225 bin liraya tırmandı. “Sabit döviz kuru” sistemi terk edilerek, “dalgalı kur rejimi”ne geçildi. Türkiye 2001 yılında yüzde 5,7 küçülürken, enflasyon yüzde 88’i aştı. Ecevit 27 Şubat’ta Dünya Bankası’nın Birinci Başkan Yardımcısı Kemal Derviş’i “istişarelerde bulunmak üzere” Ankara’ya davet etti.

3 Kasım 2002’de yapılan genel seçimlerde AK Parti tek başına iktidara geldi. Krizin yaşandığı dönemde koalisyonda bulunan DSP, MHP ve ANAP ise Meclis dışında kaldı.

2001 KRİZİ

Kemal Derviş 22 yıldır çalıştığı Dünya Bankası’ndaki görevinden ayrılarak 3 Mart 2001’de Bülent Ecevit Hükümeti’nin ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlendi. IMF’nin borç para vermek için çıkarılmasını istediği yasaları söz konusu günlerde “15 Günde 15 Yasa” başlığı ile medyada geniş yer buldu. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı kaleme alan Derviş, Türk Telekom ve THY’nin özelleştirilmesi, Emlak Bankası’nın kapatılması, ihale ve tütün yasaları konusunda kabinenin MHP’li ve ANAP’lı üyeleri ile çatıştı. Kamuoyuna adeta ekonomik krizin ‘Süpermen’i olarak takdim edilen Derviş, milyonlara acı ilaç içirip, IMF’den yüklü miktarda borç aldıktan sonra 2002 Ağustos ayında Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ile görüş ayrılığına düşerek görevinden istifa etti.

2002’de AK Parti’nin koalisyonsuz tek parti olarak iktidara gelmesiyle Türkiye yeniden ayağa kalktı. IMF’den 2005’te 6,6 milyar SDR borç alındı ancak uygulanan mali disiplin ile Türkiye IMF’ye borçlarını 2013’te kapattı. Bir taraftan ekonomik olarak büyürken, diğer taraftan da sosyal devlet olma yolunda yatırım yaptı, gelir adaletsizliğini hızla kapatmayı, orta sınıfı geliştirmeyi başardı. Milli geliri 5 kat büyüttü.

*

AK Parti’nin kuruluş döneminde bir toplantıda seçim stratejisindeki önceliklerimizi konuşuyorduk... Başörtüsü de bunlardan birisiydi. Erdoğan önümüze bir anket koydu. Orada ekonomi birinci sorundu, başörtüsü ise yedinci sıradaydı. “Buradan başlayacağız” dedi. “Halkın ızdırabının olduğu yerden başlayacağız.” AK Parti kurulurken seçim iletişim stratejisini de Erdoğan yönetiminde ekonomiye odakladı, boş vaatler vermekten kaçındı, olabilen ve yapılması gerekenleri söyledi. Türkiye’nin önemli sorunlarının çözümüne giden anahtar da burada saklıydı…

Cumhurbaşkanı’mız Erdoğan’ın ülkenin çıkarlarını her şeyin üzerinde tutması en önemli vasfı oldu. Ülkenin yararına olduğu yerlerde kendi fikirlerini geride tuttu. İdeallerinden vazgeçmedi ama hiçbir zaman gerçeklikten de kopmadı. Her şeyden önemlisi, ikna kabiliyeti toplumu değiştirme gücüydü. Sadece kendi partisine değil toplumun tüm katmanlarına liderlik etti. Erdoğan olmasaydı bu süreç böylesine başarıyla ve kararlılıkla yürütülemezdi. ‘Yeni Türkiye’ olarak adlandırılan ekonomik ve politik program 2001 krizinin olumsuz etkilerini bertaraf etmeyi başarmıştı. Türkiye ekonomisi bankacılık sistemini yeniden yapılandırmış, düzenleyici yeni kuruluşlar aracılığı ile risk primlerini azaltmış, benzer özellikler taşıyan 2008 küresel finansal krizinin etkilerini minimize etmeyi başarabilmişti.

Bu bölüme devam edeceğiz...

#IMF
#SDR
#THY
2 yıl önce
21 yıl önce
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı