|
Kaosa kılıç çekenler...

Dünya, Suriye krizinde de açık şekilde görüldüğü gibi 19''uncu yüzyıldaki refleksleri gösteriyor.

Yani büyük güçler kadar bölgesel ve yerel aktörler de ekonomik ve siyasi anlamda amansız bir ''paylaşım'', ''var olma'' ve ''nüfuz'' mücadelesine girişmiş durumda.

Bu gerçeği bir politikacıdan beklenmeyecek dürüstlükle ifade eden Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ''Suriye''de iç savaş jeopolitik oyunun bir parçası. Esad da günah keçisi. Bu, Ortadoğu haritasının yeniden çizilmesinin savaşı'' itirafında bulundu.


Lafı bükmeyen Rus bakan, Batı dünyası için asıl amacın Şam değil Tahran olduğunu ve Esad''ın İran rejimine yakın durduğu için hedef seçildiğini üstüne basa basa vurguladı.

Lavrov''un bu kadar ''dobra ve ideolojik'' konuşmasının bir değil birçok nedeni var.

Ama bizce en önemlisi Rusya''nın, ABD liderliğindeki Atlantik İttifakı''nın içine düştüğü darboğazı yakından görmesi.

***

11 Eylül 2001 saldırılarından sonra George W. Bush yönetiminin geliştirdiği ''küresel hâkimiyet doktrini'' Irak ve Afganistan''da yedi yıl içinde ıskartalık oldu.

İdealist dış politika ekolünün kurgusu olan bu doktrinin revize edilmiş ''Obama versiyonu'' ise şu sıralar Suriye''de ölüm kalım savaşı veriyor.

Global etkilere yol açacağı öngörülen, demokrasi inşası ve ihracı stratejisine dayalı küresel hakimiyet doktrini, beklenenin aksine ''ters domino'' etkisine yol açtı..

İslam dünyasında ''emperyal uygarlaştırma'' projesi olarak algılanan bu doktrin, siyasetten ziyade küresel ekonomide kasırgalara neden oldu.

Washington''un kendisi de dahil dostları ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşurken İran, Suriye, Kuzey Kore, Küba ve Venezuela gibi düşman kategorisindeki rejimler hâlâ mevzilerini koruyor.

Ekonomileri su almaya başlayan ABD''nin ''demokratik ve liberal'' müttefiki ülkelerde büyüme hızı düşerken işsizlik oranı hızla artmaya, toplumsal yapının mahiyeti renk değiştirmeye, otoriter ve aşırı sağ akımlar siyasette daha etkin roller almaya başladı.

İronik bir biçimde Ortadoğu ve İslam dünyası ''liberalleşirken'' Batı dünyası liberal değerlerinden uzaklaşarak daha fazla anti-demokratikleşti.

Okyanus ötesinden atılan ''devrim taşı''nın yol açtığı ''Arap Baharı'' dalgası da, nedense sadece Washington''un nüfuz alanında yer alan Tunus, Mısır ve Yemen''deki ''diktatörler'' ile son dönemde Fransa ve İtalya''nın gözdesi olarak öne çıkan Libya lideri Muammer Kaddafi''yi tahtından etti.

***

Spesifik olarak hedef tahtasındaki İran''a bakıldığında ise Atlantik İttifakı''nın yaşadığı hezimetin resmi daha da netleşiyor.

Savaş tehditleri ve ambargolara rağmen İran son 10 yılda başta Irak olmak üzere Lübnan ve Suriye üzerindeki etkisini giderek artırdı.

ABD''nin yalnızlaştırma politikaları, Tahran''ın çevresi ve batı dışındaki dünya ile entegrasyonuna harç taşımaktan başka bir işe yaramadı.

''Yalnızlaştırılan'' İran''ın Rusya ve Çin ile askeri ve stratejik ilişkileri tarihinin en üst düzeyine ulaştı.

Basra Körfezi ile Hazar Denizi etrafındaki petrol/doğalgaz sahalarına yakın olmanın ve Şattül Arap''tan Hürmüz Boğazı''na uzanan 950 kilometrelik dünyanın ''nakildamarı'' konumundaki enerji yollarına hükmetmenin jeopolitik avantajını çok iyi kullanan Tahran, Orta Asya ve Kafkasya''dan başlayarak Pakistan ve Hindistan''ın yanı sıra Latin Amerika ve Afrika''dan birçok ülkeyle de ''enerjik ilişkiler'' kurdu.

2008''deki Gürcistan Savaşı''nda Rusya''nın bileğini bükemeyeceğini anlayan ABD, iki yıl sonra Moskova''nın desteklediği İran''ın nükleer programına karşı askeri seçeneği masadan kaldırdığını ilan etti.

***

Beş gün önce ise ABD''de konuşan Mossad eski başkanlarından Efraim Halevy, ''Tahran''ın İsrail''in varlığına yönelik bir tehdit oluşturduğu görüşüne katılmadığını'' açıkladı.

Bu açıklama, Tel Aviv''in ''nükleer İran''ı'' kabul etme egzersizi olarak okunabilir/okunmalı.

Bütün bu real-politik hamle ve manevralar, Amerikan dış politikasının hem askeri hem kültürel hem de mali açıdan güç ve meşruiyet zaafına uğradığının işaretleri.


Obama yönetimine yakınlıklarıyla bilinen G. John Ikenberry, Thomas J. Knock, Anne-Marie Slaughter ve Tomy Smith gibi teorisyenler, son dört yıldır bütün mesailerini Amerikan dış politikasındaki bu zaafiyete kimin ve neyin yol açtığını, ABD''nin 1991 ila 2008 arasındaki 17 yıllık ''tek süper güç dönemi''ni hangi askeri, ideolojik ve stratejik hataların sona erdirdiğini bulmaya çalışıyor.


***

Washington''un akıl hocaları, sistemin özüne değil de kurnaz bir biçimde Bush''un ''tek taraflı askeri müdahale stratejisine'' mal ettikleri bu küresel tıkanmayı kişiselleştirerek Barack Obama''nın ''yumuşak ama çok taraflı güç'' yaklaşımı ile aşmaya çalışıyor.


Oysa ne kadar gizlense de ABD''nin başını çektiği liberal emperyal sistemin tanımı ve dinamikleri savaş olgusu üzerine kurulmuştur.


Nitekim Obama''nın ''yumuşak güç stratejisi'' Libya''da askeri seçeneğe başvurmaktan çekinmedi.


Irak ve Afganistan''dan sonra Suriye''de de umduğunu bulamayan ABD, savaş baltasını gömecek gibi görünmüyor.


Bunun en büyük kanıtı Fransa ile birlikte savunmasız Mali''ye karşı planladığı saldırı hazırlığı.


Çünkü liberal emperyalizmin karakteridir.


Nerede köklü bir değişim isteniyorsa; oraya demokrasi, hukuk, adalet ve özgürlükten önce akıncı güçler olarak savaş, katliam ve terör gönderilir.


Almanya Başbakanı Angela Merkel''in daha dün dile getirdiği ''barış için silah'' ifadesinde vecizeleşen bu sistem, bugün küresel siyaset ve ekonomide derin bir kriz içinde.

***

Alternatifi Rusya, Çin ve İran''ın temsil ettiği ''otoriter emperyalizm'' olan mevcut liberal emperyal sistemdeki sarsıntının nasıl bir küresel kaosa dönüşeceğini kimse bilmiyor.

Çünkü liberal emperyal sistem ''demokratik rejimler'' arasındaki ilişkilere göre kurulmuştu.

Şimdi ise karakteri ve ideolojik paradigmaları birbirinden farklı rejimlerin sisteme entegre edilme, sistemden pay alma ve sistemi inşa etme sorunları/mücadelesi yaşanıyor.

Dünya eski güçler dengesi ve caydırıcılık politikalarına da geri dönemeyeceğine göre, yüzyılımızı şekillendirecek yeni küresel paradigma nasıl olacak?

Ayrıca liberal sistemin dayattığı ''küresel güvenlik algısı'' da yerle bir olmuş durumda.

***

İnsana yaraşır bir dünya, özgürlük ve adalet vaat eden liberal sistem, ironik bir biçimde insanlık dışı politik araçların doğması ve sistemleşmesine kapı araladı.

Bir siyasi mücadele tarzı olarak savaşların mahiyeti değiştiğinden küresel ve bölgesel güçler arasındaki çoğu çekişme, çoktan ''terörizme'' doğru evrilmiş halde.

Büyük ya da küçük olsun, bütün siyasi aktörler birbirleriyle ''terör kartı'' üzerinden hesaplaşıyor artık.

Bu yüzden uluslararası sistemde, büyük devletler kadar küçük siyasi aktörlerin öngörülemeyen politikaları ve ''terör örgütleri'' nin ani hareketlenmeleri daha belirleyici olabiliyor.

Suriye trajedisinde de görüldüğü gibi Çin ve Rusya''nın vetosu karşısında askeri ve kültürel hegemonyası sarsılan liberal emperyal sistem artık tıkanmış durumda.

Geçen yüzyıldaki gibi ne para getiriyor ne de para ediyor.

Hayatın realitesidir... Bir şeyde ''para-yoksa'' o şey zamanla ''para-doksa'' dönüşür.

Paradokslar ise kaosun ebesidir.

12 yıl önce
Kaosa kılıç çekenler...
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler