İnsanoğlu, tarihin en büyük salgınlarından birisiyle yüz yüze. Şehirler boşalıyor, binlerce insan ölüyor, milyonlarca insan hastanelere koşuyor, dünya bir baştan bir başa aynı hastalıkla pençeleşiyor. Bütün dünya kendisini tehdit altında hissediyor. Ölüm korkusu nesnel gerçekliğiyle herkesin kapısını çalıyor. Zengini, meşhuru, ayrıcalıklısı, muktedir olanı… Herkesi endişelendiriyor. Yeniden ölümün eşitlik vasfıyla çarpılıyoruz. Uzak gördüğümüz ölümle temasa geçiyoruz. Soğuk temas... Dünya mutluluğunun sonunu hatırlatan temas. Bilimin de, paranın da, iktidarın da geçiciliği hatırlatan temas. İnsanın acizliğini gösteren temas. Ruhumuzu ürperten temas.
Türkiye’de bile bu görüşlerin gençler arasında salgın gibi dolaştığını görüyoruz. Çünkü insan doğasındaki bir duyguya hitap ediyor. Sonsuz yaşam, ebediyet duygusu…Şeytanın vesvesesidir bu: “Nihayet şeytan ona vesvese verdi: Ey Adem sana sonsuzluk ağacını ve çökmeyen bir saltanatı göstereyim mi? ”( Taha 120). İnsanı baştan çıkaran doğasındaki ebediyet duygusu ve hükmetme şehvetidir. Dün de böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacak. Harari de şeytan gibi davranıyor. İnsanın bu duygusuna dokunuyor. Ona ebediyeti haber veriyor. Yeryüzündeki ebediyeti… Güya insanlar açlıktan, salgından, savaştan kurtuluyordu. İnsanlık ilerleyerek buna ulaşıyordu.
Harari’nin amentüsü ilerlemedir. Buna göre artık ne salgın, ne kıtlık ne de savaş olacak. Bütün yalancı peygamberler gibi o da bir “yalan haber” getiriyor. Cenneti yeryüzünde kurmak istiyor. İnsanları bu cennete çağırıyor. Ama bütün yalancı peygamberlerin sonu hüsrandır. Bu post-modern yalancı peygamber de hüsrana uğruyor şimdi. Çünkü koronavirüs deizm ve “İnsan Tanrı” yalanını yerle bir ediyor. “Teknik bir aksaklık” denen hastalık ve ölüm hiç beklenmedik biçimde ortaya çıktı. Yalancının ilerleme mumu yatsıya kadar bile sürmedi. Bütün dünyayı kuşatan bir salgın var artık. Ortaçağ’da kaldı veya bilim yendi denen salgın, şimdi küresel bir afet.
İnsanoğlunun varlığında ne hastalık biter ne de salgın. Bunlar insan ve toplumların kaderi. Bunlarla mücadele etmek de bir mesuliyet. Allah, insanın kaderinde hem gazabıyla hem de müjdesiyle var. İnsana düşen gayret ve teslimiyet içinde olmak. Bunları imtihan olarak görmek. İmtihandan sıhhat kadar ibretle de çıkmak. Yeniden deizm, materyalizm ve pozitivizm gibi çağdaş ideolojilerin “Tanrı’yı sürgüne gönderen” sapmalarından uzak durmak.