|
Filozofların yeni tutarsızlıkları - 1 Sosyal teori ile dine yaklaşmanın trajik halleri

Sosyal teori, çağımızın en etkili bilim faaliyetlerinden biri. Toplum, insan ve hayat üzerine kavramlar ve perspektifler geliştiriyor. Hermenötik, tarihselcilik, sembolik etkileşimcilik, post-yapısalcılık…Bu yöntemlerle toplumsal dünyayı açıklamaya çalışıyor. Yorumla, tarihle, anlamın kolektif etkileşimleriyle ve bilginin aldığı çoğul biçimlerle araştırmalar yapıyor. Sosyal bilim alanında insani ilişkileri ve bunların toplumsal tezahürlerini kavramak açısından çok büyük imkânlar sağlıyor. Yorum yaparak yeni düşüncelere ulaşıyoruz, tarihsellikle olguların zaman içindeki değişkenliklerini gözlemliyoruz. Post-yapısalcılık ile de olguların ve ilişkilerin farklı, çoğul ve seyyal boyutlarını görüyoruz. Hep eleştirmemize rağmen Marx veya Huntington’un savunduğu çatışmacı teori bile bizlere önemli katkılar sağlayabiliyor. İnsanların ve toplumların mücadele yönleriyle var oluşlarına tanık oluyoruz. Mevlana da asırlar öncesinde bizim geleneğimizden seslenerek Firavun ve Musa’nın kavgasına değil, içindeki kavgaya bak diyor.

Peki sorun nedir?

Sorun bu yöntemler ve teorilerle kurduğumuz ilişki biçimi. Bu teorileri insani sınırları ve zaafları içinde taşıyan sistemler olarak görmezlikten geliyoruz. Özellikle Türkiye’de böyle. Bu yaklaşımları insanı ve hayatı gösteren mutlak bilgiler ve görüşler olarak algılıyoruz. Sosyal teoriyle veya felsefi düşünceyle dinle kurduğumuz ilişkiye benzer bir ilişki kuruyoruz. Vahiy ile mutlaklık temelinde ilişki kuruyoruz. Ona inanıyoruz! Ondan şüphe duymayarak onunla her şeyimizi açıklamaya çalışıyoruz. Bu zihni tutum “iman” muhtevalıdır. Burada baskın olan zihni tutum inanmadır, inançtır. Oysa sosyal teori inanılması gereken bir şey değil. Onunla kurduğumuz ilişkiyi vahiyle kuramayız. Çünkü sosyal teori beşeridir, eksiktir, değişkendir. Paradigmalardan oluşur. Thomas Kuhn’un dediği gibi bilim adamları cemaatlerinin ürünüdür. Oysa Türkiye’de en yetkin felsefecilerimiz bile bir sufi dervişin ayet ve hadisi tivitırda yazması filozofların cümlelerini yazıyorlar. Filozofların görüşlerini ayet ve hadisleri andıran mottolarla mesaj yapıyorlar. Aforizma, aslında ayet taklidi. Bu nedenle çoğu insan ayetlerle kurduğu ilişinin aynısını filozof ve sosyal teorisyenlerden gelen aforizmalarla da kuruyor.

Sosyal teoriler ile sorunlu ilişki kuran başka önemli bir kesim de ilahiyatçı ve medrese çevrelerinde yetişenlerde görülmektedir. Dini eğitimin içinden geçerek kesinliklere alışan zihni bilinç, bu defa sosyal teori alanına transfer ediliyor. Bu bilinç sosyoloji, siyaset ve felsefeyi fıkıh, tefsir, hadis gibi algılıyor. Bu bilimlerle kurulan kesinlik bilinç ilişkisi, sosyal teoride de devam ediyor. Özellikle medreseden gelenler veya çağdaş disiplinlerden geçmeyenler daha trajik bir ilişki içine giriyorlar. Sosyal teoriden tamamen uzak yetiştikleri için bu alanlarla karşılaşınca çarpılıyorlar. Sosyal teorinin güçlü eleştirel, beşeri ve sorgulayıcı diline kapılarak kendilerini sıfırdan keşfetmeye başlıyorlar. Elbette makas değişiyor. Sosyal teorilerin yöntemlerini İslam’ın akide alanına da uygulamaya başlıyorlar. Metafiziği bu dilin içinde yorumlama yoluna gidiyorlar. Oysa modern sosyal teori, kendi sınırlarının farkında. Bu nedenle metafiziğin muhtevasıyla ilgilenmez. Bunun yerine onun toplum ve tarih içindeki tezahürlerine yoğunlaşır. Mesela sosyoloji, dinin akidesini araştırmaz da yorumlamaz da. Bunun yerine dinin çeşitli inançlarıyla ürettiği toplumsal kurumlar ve hareketler üzerinde durur.

Müslüman toplumların meselelerini çağdaş sosyal teorinin yöntemleriyle okumanın ve yorumlamanın bir sakıncası yok. Sakıncalı olan bu yöntemleri mutlaklaştırmak, onları dini kesinliklerle bir görmek. Özellikle metafiziği algılayamayan bu yöntemlerle metafizik alanını tanımlamaya çalışmak ciddi bir sorun. Bu tutum sonucunda metafizik dünyevi düzlem içine yerleşir ve ruhani tarafları budanır. Beşeri bilincin ve tecrübenin alanına sığmayan taraflar dışlanmaya, yeni yorumlarla deforme edilmeye veya inkar edilmeye çalışılır. Örneğin vahyi insan muhayyilesinin rafine haline gelerek en üst düzeye ulaşması sonucu doğan bir bilgi olarak görenler ortaya çıkar. Vahiy muhayyile ve rüyaya indirgenir. Allah, bu yöntemlerin ışığında anlaşılmayınca ya dünyadan uzaklara sürgüne gönderilir(deizm)(!) ya da yok sayılır(ateizm).

Eski deyimle feylesoflar yeni deyimle sosyal teorisyenler yeni tutarsızlıklarla ortaya çıkarlar. Post-modern dönem felsefecilerin tutarsızlıklarıdır bunlar. Filozofların yeni tutarsızlıkları. Hakikati felsefe düşüncesi ve yöntemleriyle kavrama arayışından doğan tutarsızlıklar. Kendi hakikatini başka bir düşünce ile kavrama arayışından doğan tutarsızlıklar. Her düşünce döneminin farklı tutarsızlıkları olur. Çünkü her düşünce yeni tutarsızlıkları barındırır içinde.

#Sosyal Teori
#Din
#Hermenötik
٪d سنوات قبل
Filozofların yeni tutarsızlıkları - 1 Sosyal teori ile dine yaklaşmanın trajik halleri
Biden sonrası ihtimaller
Kara dinlilerle milletin savaşı
Fahr-i Kâinat Efendimiz ve Necip Fazıl hassasiyeti
Öğrenilmiş çaresizlik
Şaşırdınız mı?!