|
Piyasa, terör ve cihad

Cihadı “sivil cihada” indirgeyerek ona sivil toplum çalışmalarında bulunmak anlamını aktaranlar, İslam otantiğindeki cihad ilkesini hakikatinden saptırıyorlar. İslam için verilecek her çeşit savaş, kavga ve mücadeleyi dışlıyorlar. Öte yandan cihadı İslam’ın akidesi (“cihad akidesi”) haline getirenler de başka bir sapma içine giriyorlar. Kur’an'ı, Peygamber'i ve bütün İslam tarihini cihada indirgiyorlar. Cihadı salt düzeyde savaşma ve çatışma olarak anlıyorlar. “Büyük cihadı” yok sayıyorlar. El-Kaide ve IŞİD bu yaklaşımdan doğmaktadır.

İslami hareketlerin etrafında mobilize olduğu en önemli kaynaklardan biri cihaddır. Cihadın içerdiği dinamizm, İslam topraklarını sömürgecilere karşı korumak üzere büyük bir anlam taşımıştır. Osmanlı toprakları Batı ve Rusya’nın işgalleriyle karşılaştığında her tarafta cihad fetvaları yayınlanmış ve adeta cihad hareketleri oluşmaya başlamıştır. Anadolu’yu Avrupalıların işgalinden kurtarmak için verilen savaş en önemli cihad kabul edilmiştir. Rıfat Börekçi, dönemin Ankara müftüsü olarak cihad fetvasının başını çekmiş, Mehmet Akif Ersoy camilerde milleti Anadolu cihadına çağırmıştır.

Klasik ve erken modern tarihte cihad, Müslüman olmayan unsurlara, işgallere karşı ya da fetih hareketleri için kullanılan bir konsepttir. En azından ana akım Ehl-i Sünnet için bu böyledir. Ancak ulus devletlerin İslam’la kurdukları travmatik ilişki tarzları, onlara karşı meydan okuyucu yeni bir cihad tarzını gündeme getirmiştir. Cihad, Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen rejimlere ve İslam topraklarındaki zenginlikleri sömüren devletlere karşı sürdürülen savaştır. Cihadın bu tarz yorumu ise İslami dünya görüşünün tamamıyla şiddet, savaş ve kavgaya indirgenerek yorumlanmasıdır. Cihad her şeyin merkezi haline gelir. En temel ve belirleyici kutsallığa dönüşür. Tevhid bile onunla tanımlanır. İslami hayatın merkezi direği olarak görülür. Savaş, saldırı ve çatışma temelinde yorumlanan bir İslam anlayışı ile karşılaşırız burada.

El-Kaide’nin yeni cihad anlayışı

Mısır, Cezayir, Arabistan, Keşmir ve Pakistan gibi ülkelerde cihad adıyla örgütlenen çeşitli gruplar 1970’li yıllardan itibaren gelişmeye başlarlar. Keşmir’de Hareket’ül Cihad-i İslam, Mısır’da İslami Cihad, Ürdün’de Tevhid ve Cihad Cemaati gibi isimler bile tek başına bu konuda önemli anlamlar vermektedir. Cihat cemaati adıyla kurulan bu yapılar, ulusal bazda yaşadıkları dışlamalar, başarısızlıklar ve takibatlar sonucunda çoğunlukla Afganistan’a hicret eder. Afganistan savaşıyla beraber bu hareketlerin kimi liderleri de zaman zaman Afganistan cihadına katılmışlardır. 1990’lı yıllarında Körfez Savaşı'yla Ortadoğu’da artan ABD askeri müdahaleler ve ülkelerinde yaşadıkları başarısızlık ve takibatlar sonucunda bu gruplar yeniden Afganistan’da yoğunlaşırlar.

Afganistan’ın dağlık, kaotik ve İslam Birliği siyasi egemenliğinin desteğiyle bütünleşen cihad grupları, El-Kaide liderliğinde toparlanmaya başlarlar. Burada yeni bir strateji, yaklaşım ve ideolojiye yönelirler. Cihad yeniden tanımlanır. Savaşılacak düşmanlar belirlenir. Küresel İslami Direniş adıyla küresel cihad stratejisine karar verilir. Düşman olarak ABD, Siyonizm ve onlarla beraber çalışan yerel Müslüman devletler tanımlanır. ABD Haçlı, İsrail Siyonizm, bunlarla beraber hareket eden Pakistan, Arabistan, Mısır, Ürdün gibi ülkeler de mürtet devletlerdir. Hatta cihad içinde yer almayan bütün İslami hareketler de düşman kategorisine yerleştirilir. Buna Müslüman Kardeşler, Selefi akımlar, İslami partiler ve tasavvufi cemaatler de dahil edilir (İslami Küresel Direnişe Çağrı adlı kitaba bakılabilir; Suri,2014:64).

Cihad hareketleri

Cihad hareketleri, iki temel yaklaşıma dayanır. Birincisi, İslam toplumlarının ana sorunu temelde siyasidir ve buna karşı siyasal mücadele gerekir. İkincisi savaş ve mücadele yolu cihadla sürdürülmelidir. Bu konuda yazılan, geliştirilen ve basılan bütün düşünceler bu iki doktrin etrafında dönmektedir. Akidevi konular, peygamber hayatı, İslam tarihi ve alimlerin görüşleri bu iki yaklaşım etrafında kurgulanır. Bundan dolayı bu cihad hareketlerinde çekirdek doktrin cihaddır. Her şey cihadla yorumlanır. İslam düşüncesi tamamıyla cihad bağlamında yeniden inşa edilir. Bu çerçevede “cihad akidesi”nden bahsedilmesi oldukça ilginçtir. Cihad hareketi, cihad tarihi, cihad eğitimi, cihad şeyhi vs gibi kavramlarla İslam cihad ile eşitlenir. Böylece din bir cihad doktrinine dönüşür. Cihad teolojisi diyebileceğimiz yeni bir teoloji inşa edilmeye çalışılır. Elbette teolojiden öte bir ideolojidir bu. Buna göre cihadın özünde askeri hareket vardır. İç düşman olarak Allahın kanunlarıyla hükmetmeyen devletler dış düşmanlar olarak da İslam toplumlarını işgal eden ABD’dir.

Cihad hareketleri ilginç bir biçimde “tarihsel çevirim” yoluna başvuruyorlar. Belki de “tarihsel çevirim” olarak adlandırdığım durum, çoğu İslami hareketlerde az da olsa rastlayabildiğimiz önemli bir özelliktir. Tarihsel çevirim, tarihin geçmiş varlığındaki olaylar, devletler, savaşlar ve zaferlerle özdeşim kurarak ve kendini bunların içine yerleştirerek yaşanılan çağı okuma girişi olarak tanımlayabiliriz. Buna göre cihad hareketleri, peygamberin sadece ruhani ve davranış kodları ve anlamlarıyla kendilerini özdeşleştirmekle yetinmezler, aynı zamanda nesnel tarihsel olgular ve durumlarla da bütünleştirirler. Tarihsel çevirimin daha somut durumu, Bağdat’ın Moğollar tarafından işgali, Haçlı seferleri ve Roma gibi tarihsel durumların yeniden yaşanıldığına inanılmasıdır. Bu çerçevede ABD’nin Bağdat işgali Modern Romalılar, Yeni Haçlı Seferi ve yeni Moğollar olarak yorumlanır. Cihad, Romanın fethine karşı verildiği söylenir.

Mısır ve Cezayir gibi ülkelerden Avrupa’ya göç eden yeni kuşak İslamcı gençler ise “sivil cihat” ve “elektronik cihat”tan bahsediyorlar. Bu çerçevede internette kurdukları çeşitli tartışma grupları ve makaleler aracılığıyla görüşlerini savunuyorlar. İnsan hakları için verilen mücadeleyi, demokrasi ve hukuk devletini cihad olarak tanımlıyorlar. Bir Fransız sosyolog bu olguyu “piyasa İslam’ı” kavramıyla açıklıyor. Ona göre “piyasa İslam’ı”, neo-liberal ekonominin içinde gelişen bir İslam tarzıdır ve bu tarz da cihad, piyasaya göre yorumlanıyor. Neo-liberal perspektifle yorumlanan cihad, bazen “kişisel gelişim” çalışmalarına bile indirgenebiliyor. Asıl “büyük cihadın” nefsini eğitmek olduğu tezi ileri sürülerek bireyin kişisel gelişimiyle bütünleşen bir cihad anlayışı ortaya çıkıyor.
Cihadı “sivil cihada” indirgemek
Elbette modernleşme, piyasa ekonomisi ve liberal teori Müslümanların cihad anlayışını etkilemektedir. Asırlık tarihlerden modern zamanlara kadar gelen gaza kültürü büyük bir dönüşümle karşılaşıyor. Hz. Ali Cenkleri, Battalname ve Saltukname gibi menakıbnameler etrafında oluşan cihad siyasal bilinci ve kültürü köklü bir biçimde farklılaşıyor. Hoşgörü, diyalog ve bir arada yaşama söylemleri belirleyici olmaya başlayarak Müslümanların cihad ile kurdukları tarihsel, kültürel ve fıkhi imgeler- bilinçler köklü bir şekilde değişime uğruyor.

Modern piyasa kültürü içinde Cihad olgusu her çeşit fiziksel şiddetten ve savaş durumlarından arındırılmış bir “gayret” ve “çaba”ya indirgeniyor. Kur’an’da geçen, Hadis'te anılan, peygamberin hayat tecrübesiyle somutlaşan ve yine klasik İslam literatüründe ve pratiğinde geçen “kavga”, “savaş”, “saldırı”, “savunma”, “fetih” tarzındaki cihad konseptinin içi boşaltılmaktadır.

Cihadı “sivil cihada” indirgeyerek ona sivil toplum çalışmalarında bulunmak anlamını aktaranlar, İslam otantiğindeki cihad ilkesini hakikatinden saptırıyorlar. İslam için verilecek her çeşit savaş, kavga ve mücadeleyi dışlıyorlar. Öte yandan cihadı İslam’ın akidesi (“cihad akidesi”) haline getirenler de başka bir sapma içine giriyorlar. Kur’an'ı, Peygamber'i ve bütün İslam tarihini cihada indirgiyorlar. Cihadı salt düzeyde savaşma ve çatışma olarak anlıyorlar. “Büyük cihadı” yok sayıyorlar. El-Kaide ve IŞİD bu yaklaşımdan doğmaktadır.
#islam
#cihad
#ışid
#el kaide
#terör
#islamofobi
9 yıl önce
Piyasa, terör ve cihad
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset