|
Ulus Devletin Gayri-Müslimleri

Ulus devlet, modern siyasetin icadı. Egemenliği, homojen toplum tasarımıyla kurgular. Belli bir topluluğu mutlaklaştırarak onun hegemonyasında bir siyasal ve kültürel bütünlük inşa eder. Dil, tarih, coğrafya ve din tahayyülünü bu hegemonya içinde dizayn eder. Azınlıklar, homojenlik karşısında yabancı, farklı, çeşitlilik ve griliği temsil eder. Bütünlüğü, tehdit eden en önemli toplumsal ve politik unsurların başında değerlendirilir. Azınlıklar, ulus devlet için temel bir problematiktir. Tekliği ve türdeşliği bozmaya aday bir çoğulculuk talebidir.

Bizim ulus devletimiz, son yüzyılın parçalanma, ayaklanma, işgal ve yarı-sömürge anaforundan geçerek inşa oldu. Gayri-Müslimlerle ilişkisinde ve Gayri Müslim siyasetinin belirlenmesinde bu bağlamın önemli bir yeri var. Her bir Gayri-Müslim topluluk belli bir Batı ulus devletiyle flörtü sonucunda çatışmaların ve sorunların göbeğinde yer aldılar. Yeni ulus devlet bu ilişkileri aşırılaştırarak ve modern ulus yaratma tahayyülüyle Gayri-Müslimlerle ilgili oldukça travmatik bir siyaset geliştirdi. Gayri-Müslimler işbirlikçi, vatan haini, bütünlüğü bozan tehdit, Balkanlar''daki Türklere ve Müslümanlara karşı bir rehin olarak yorumlandı. Bu siyasetin bir uzantısı olarak Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları gibi çeşitli uygulamalara başvuruldu.

Yeni ulus toplum stratejisinde Gayri-Müslimler, mübadelelerle, göçe zorlamalarla, eğitim ve vakıf imkanlarının yok edilmesiyle, Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarıyla asimilasyona uğratılmaya ve toplumsal bütünlük içinde eritilmeye çalışıldılar. Devletin tarih kitaplarında işbirlikçi ve hain olarak imgelenen Gayri-Müslimler, edebiyat metinlerinde ise ''Rum dilberleri'', ''aç göz Yahudi tüccarı'', ''hain Ermeni esnafı'' olarak betimlendiler. Edebiyatımızın şahikası Tanpınar, Yakup Kadri ve Peyami Safa''nın romanlarında geçen İstanbul Beyoğlu''ndaki Gayri-Müslim topluluklar bu şekilde anlatılır. Edebiyatın estetize edilen metinlerinde icat edilen bu Gayri-Müslim imgeleri, algılanan tehdidi canlı tutmanın bir sonucudur. Daha doğrusu, ulus devlet elitlerinin zihin yapısındaki azınlıklar algısıdır. Türklerin zenginliklerine göz koyan, düşmanlarla işbirlikçilik yapan ve batıcı kültürün ajanlığını yapan bir Gayri Müslim algısı...

Küreselleşme ile beraber, ulus devletlerin söz konusu azınlık siyasetleri büyük bir meydan okumayla yüz yüze kalıyor. Çok kültürlülük gündeme geliyor. Toplumların, kimliklerin ve kültürlerin akışkanlığı karşısında bütün homojen kalıplar bir bir parçalanıyor. Azınlıklar, çeşitli taleplerle beraber yeniden tarih sahnesine çıkıyorlar. Üstelik Almanya''daki Türkler gibi yeni azınlık durumları meydana geliyor. Klasik ulus devletlerin azınlık siyasetleri eriyor, parçalanıyor ve anlamsızlaşıyor.

Türkiye, yeni Türkiye''yi kurma hevesiyle yaşadığı yıllardan geçiyor. Bunun karşısında bloklaşma oluşturan en büyük ideolojinin ulusalcılık olması tesadüf değil. Çünkü ulus devletin meşruiyetinin sözcülüğünü yapıyor. Ulus toplum tahayyülünün bekçiliğini yapıyor. Demokratikleşme ve küreselleşme ile yaşanan genişleme, açıklık, derinlik ve esneklik karşısında şaşkına dönüyorlar. Kafes Planı adıyla yapmak istedikleri suikastler aracılığıyla Gayri-Müslimlere göz dağı vermek istiyorlardı. Hrank Dink''i katlettiler. Ancak Türkiye yoluna devam ediyor. Gayri-Müslim siyasetini gözden geçiriyor .

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez''in İstanbul Fener Rum Patriği ile yaptığı son görüşme bunu gösteren en önemli kanıtlardan biri. Görmez''in konuşması, süregelen Gayri-Müslim siyasetlerini ters yüz eden ve yeni bir yaklaşım ortaya koyan çok önemli anlamlar içeriyor. ''Mabed masumiyeti konusunda kendimiz için hangi hakları istiyorsak, onların da aynı haklara sahip olmasını, sadece ülkemizde değil, bütün dünyada her kimliği taşıyan, her dine inanan insanın özgürce kendi inancının gereklerini, ibadetlerini ve inancına uygun olarak eğitimini çocuklarına vermesini, aynı zamanda din adamları yetiştirmesini, onların bir hakkı olduğunu düşünüyoruz''.

Türkiye, ulus devlet siyasetinin kalıpları dışına çıkarak düşündükçe hem tarihsel gelişmelerle hem de bin yılları aşan ''büyük geleneğin'' mirasıyla buluşarak hareket ediyor. Gayri-Müslimleriyle de yeniden barışıyor, onlara bakışta ve onlarla ilişki kurmada daha sağlıklı bir tutum içine giriyor. Küreselleşmenin yayıldığı bir tarihsel dönemde farklılıkları tanımak, demokratik değerlerle beraberliği inşa etmek ve geleceği çoğulcu bir kültürel toplum üzerine inşa etmek için Gayri-Müslimlerin ''tanınma talepleri''ne ses vermek zorundayız.

12 yıl önce
Ulus Devletin Gayri-Müslimleri
İrtica avcılığı mı?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim