Türkiye’de çok ciddi bir “iç işgalci cephe” var. Biliyorum, ağır bir ifade ama her şeyi yerli yerinde tanımlayınca, üzerindeki boyayı kaldırınca, örtülü kimlikleri ayıklayınca ortaya böyle bir gerçek çıkıyor.“Vesayetçi” demek yetmiyor. Bu, vesayetin de ötesi bir şey artık. Çünkü ülkemizin bir başka gücün himayesinde olmasını da yeterli bulmuyorlar. Bu yüzden “açık müdahale”, “doğrudan saldırı” yürütüyorlar.Terörle bu siyasi oluşumların arasında bir bağ var. Hepsini aynı akıl, aynı irade yönetiyor.Bu
Türkiye’de çok ciddi bir “iç işgalci cephe” var. Biliyorum, ağır bir ifade ama her şeyi yerli yerinde tanımlayınca, üzerindeki boyayı kaldırınca, örtülü kimlikleri ayıklayınca ortaya böyle bir gerçek çıkıyor.
“Vesayetçi” demek yetmiyor. Bu, vesayetin de ötesi bir şey artık. Çünkü ülkemizin bir başka gücün himayesinde olmasını da yeterli bulmuyorlar. Bu yüzden “açık müdahale”, “doğrudan saldırı” yürütüyorlar.
Bu cephe; ABD ile, Avrupa ülkeleri ile, Rusya ile, Çin ile, İsrail ile, bazı Arap rejimleri ile, çokuluslu şirketler ile, küresel sermaye ile, bilinen her güçle ortaklık kurup Türkiye’yi durdurmaya çalışıyor.
Terör örgütleri bu alanda “ihaleler” alıyor. Bazı siyasi partiler ve siyasi oluşumlar bu alanda “iktidar pazarlıkları” yapıyor. Bazı büyük şirketler alanı “iyi gelir getiren yatırım aracı” görüyor.
Bazı entelektüel çevreler, bazı medya grupları ve mensupları bu alanı “ucuz pazarlıkların” yürütüldüğü bir alan olarak kullanmayı seçiyor.
Ve bakıyoruz; bütün bunların arasında bir bağ var, bir ilişki var, bir dayanışma var. Bakıyoruz; bütün bunların arasında bir akıl var, bir irade var, bir güç var, bir çokuluslu koalisyon var.
Yerli olana, Türkiyeli olana, bu toprakların siyasi genetiğine, hafızasına, hatırasına, özgür geleceğine karşı kıyasıya bir savaş yürütüyorlar.
Eskide kalmak, korunmaya muhtaç olmak, bir başka güce sığınmak, himaye edilmek, cesareti ve coşkuyu engellemek, meydan okumayı durdurmak ana ilkeleri.
Bu tavırlarının sebebi sadece korku değil. Siyasi kimlikleri, idrakleri, ruhları böyle. Çünkü öyle yetiştirildiler. Yıllarca Türkiye içinde öyle korundular. Bu amaçla, bugünler için bekletildiler.
Onlar aslında birer yabancı. Kendilerini bu ülkeye ait hissetmiyorlar. Ankara’dan çok Londra’nın, Washington’ın, Brüksel’in, Moskova’nın, bazı Arap rejimlerinin, Tel Aviv’in çıkarlarını, beklentilerini önceliyorlar. En kritik zamanda sahaya sürülüyorlar. Meydana çıkıp atıp tutuyorlar. Tehditler savuruyorlar.
Bu bir kimlik, kişilik meselesi. Ülkeyi, milleti, bu toprakları sevmiyorlar. Tepeden bakıyorlar, cahil muamelesi yapıyorlar, sürekli buyruklar yağdırıyorlar. Ama Türkiye, milletimiz ayağa kalkıp dünyayı sarsan yeniliklere imza atınca, onlara başkalarının sesi muamelesi yapınca da deliye dönüyorlar.
Onlar aslında Türkiye içindeki Truva atları, İngiliz “Gurka”larıdır.
Türkiye’nin mili mücadele adına attığı bütün adımlara karşı çıktılar. Ülkemizin, milletimizin, vatan evlatlarının Suriye’deki terörle mücadelesine karşı durdular.
Libya’da dünyanın denklemini değiştiren başarıya karşı çıktılar.
Savunma sanayiindeki yükselişe karşı çıktılar. Savaş tarihini değiştiren SİHA’lara karşı çıktılar. İç güvenlikteki başarıya, terörle mücadeleye karşı çıktılar. Ekonomik darbeye yönelik direnişe karşı çıktılar.
Ayasofya’nın açılmasına karşı çıktılar. “Sultanahmet de müze yapılsın” diyecek kadar pervasızlaştılar, çirkinleştiler, Türkiye’nin aklına ve hafızasına saldırdılar.
Onların aslında siyasi kimlikleri yok. Kim hangi boya ile boşamışsa o renkte oldular. Kimi CHP’li, kimi İyi Partili, kimi muhafazakâr kimi İslâmcı, kimi liberal, kimi solcu… Ama hep aynı çatı altında durdular. PKK ile, terörle açık/gizli ortaklıklar kurdular.
Bu cephe; aynı zamanda İslamofobik’tir. Küresel ölçekte “İslâm’la savaş” doktrininin Türkiye’deki uzantısıdır. Ya da o küresel akılla işbirliği içindedir.
Gezi olaylarından bu yana, iki eksen arasındaki çatışma çok daha belirginleşmiş, “Çokuluslu Eksen”in müdahaleleri çok daha agresifleşmiş, buna karşı “Türkiye Ekseni” tam bir milli direnç haritası oluşturmayı başarmıştır.
“Dışarıdan Çevreleme” ve “İçeriden Kuşatma” diye yeni kavramlarımız var. “Çokuluslu Müdahale” ve “İç İşgalci” gibi tanımlanmış tehditler var.
Bu iradenin de, cephenin de hedefi Türkiye.. Sinsi sinsi, başka başka kimlikler altında her alanda örgütlenen; siyasetten medyaya, sermayeden sivil alanlara kadar yayılan bir “iç işgalci yapı” bu.
İyi Parti, Saadet ve CHP’nin vatanseverleri bu “İç işgalci” cepheden ayrılmalı, bir an önce Türkiye Ekseni’nde yerini almalı.
15 Temmuz’da bu ülkenin Milli Meclis’ini bombalayanlarla, bugün Libya operasyonuna karşı çıkanlar aynıdır. 15 Temmuz’da Erdoğan’ı öldürmeye kalkışanlarla bugün PKK ile ortak çalışanlar aynıdır. 15 Temmuz’da Türkiye’yi durdurmaya çalışanlarla bugün Erdoğan’ı ve Türkiye’yi zora sokmaya çalışanlar ortaktır.
Hepsinin arkasında aynı güçler koalisyonu vardır. Çünkü bu koalisyon, Anadolu’da, coğrafyada bin yıldır mücadele ettiğimiz güçlerdir, güçler koalisyonudur.
Hepsi eriyip gidecek. Gurka olmaktan, vesayetçi olmaktan, tetikçi olmaktan başka hiçbir sözleri, Türkiye için hiçbir üst hedefleri yok çünkü. Dünyayı okuyamıyorlar, bugünü ve geleceği okuyamıyorlar.
Elli yıl önceki dünyanın güç haritasına göre pozisyon alıyorlar, o söylemi kullanıyorlar. Çünkü elli yıl önce konumlandırılan yerde duruyorlar. O damarı temsil ediyorlar.
Oysa dünya değişti. Tarih değişti. Küresel güç haritası değişti. Batı başkentlerinden güç devşirme dönemi kapandı.
Türkiye değişti. Çok büyük bir güç ortaya çıktı. Bir süper gücün doğuşuna tanık oluyoruz. Artık Doğu da Batı da Türkiye’nin bu yükselen gücünü gördü. Sadece onlar göremedi.
Ama onlar elli yıllık cümleler kursalar da, Türkiye, sadece bu coğrafyada bin yıllık sözlerle, akılla, coşkuyla hareket ediyor. Dünya bir süper gücün doğuşuna tanık olurken,
Karşı çıktıkları her şey gerçek olacak.
Tarih onları ezip geçecek. Çünkü Türkiye durdurulamaz. Vatan hainleri tarih yapamaz.