|
Bağdat fatihi Timur!

Ülkemizde 365 yapraklı duvar takvimi piyasasında önemli paya sahip markalardan biri de Fazilet Takvimi''dir. 2001 yılı takviminin her yaprağında "28. hizmet yılında" olduğu yazılıdır. Bu hiç de az olmayan 28 yıl boyunca, takvimin içeriğinde, düzeninde ne gibi gelişmeler, iyileşmeler olduğu araştırılsa, ortaya nasıl bir sonuç çıkar diye sormak istemiyorum. Böyle bir sorunun karşılığı, belki de koca bir hiç olacaktır. Bizim evin duvarına da, adı "Hizmet" olan bir şirketin hediyesi (promosyonu, eşantiyonu?) olarak asılmış bulunan Fazilet Takvimi''nde geleneksel din anlayışının belli bir yorumuna uygun kıssalar, menkıbeler, yorumlar, bilgiler bulunuyor genellikle.

Takvimin özelliklerinden biri de, imsak, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinin Diyanet''in öngördüğü ve takvimine de koyduğu saatlerden az çok farklı olmasıdır. Bu farklılıklar, bazen yirmi dakikayı bile bulmaktadır. Bazı tanıdıklarımın bu yüzden Fazilet Takvimi''ni "güvenilmez" bulduklarına tanık oldum.

Doğrusu, her gün bir takvim yaprağı koparmak, onda yazılı olanları okumak gibi bir alışkanlığım yok. Bunu ancak arada bir yapabiliyorum. Geçen akşam da kim bilir kaç günlük yaprağı kopardıktan sonra duvarda kalan 9 Temmuz 2001 Pazartesi gününün tarihsel olayı diye "Timur Hân''ın Bağdat''ı fethi (1401)" ibaresinin yazılmış olduğunu görünce gözlerime inanamadım. Bir yıl sonra Ankara Savaşı''nda Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid Han''ı mağlûp ve esir edecek olan Aksak Timur, (Timurlenk, Topal İhanet!) hem de Fazilet Takvimi''nde "Bağdat Fatihi" olarak takdim ediliyor, ha? Bu, olacak iş midir? Hani, "Timur Hân''ın Bağdat''ı işgali" yahut "istilâsı" filân deseler, gam yemeyeceğim ama "fethi" demişler. Timur Han''ın belki benim bilmediğim meziyetleri vardır; belki Bağdat 1401 yılında gerçekten fetholunmuş, birtakım güzelliklere açılmıştır ümidiyle TDV İslâm Ansiklopedisi''nin Bağdat maddesine baktım. Orada Bağdat''ın Timur tarafından iki kez "işgal" edildiği yazıyor, 1401''deki ikinci işgalde şehrin çok zarar gördüğü, halkın suçsuz olarak öldürüldüğü, Abbasilere ait mahalle ve binaların çoğunun tahrip edildiği, bunun 1258''deki Moğol saldırısından sonra yaşanan ikinci büyük yıkım olduğu bildiriliyor.

Bu durum, nesneleri, kişileri, olayları adlandırmanın ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Ve biz, henüz birçok olaya ya da kişiye, ayrı, hattâ karşıt adlar veren bir toplum durumundayız; kimilerinin "kahraman" bildiği kimseler, kimileri için "hain" durumunda. Belki de o kimseler, ne kahraman, ne hain! İlber Ortaylı hocanın yazdığına bakılırsa, Türkiye vatan olmaktan uzaklaşıyor. Şu cümle, onun cümlesi: "Vatan dediğin iktisadi buhran anında bir buçuk milyonun ABD vizesine başvurduğu yer olmamalı..." (Milliyet Pazar, 8 Temmuz 2001)

Kanal 7''de Ahmet Hakan Coşkun''un İskele Sancak programında Türkçenin tartışılacağını öğrendiğimde, sıkıntımızın belki de sorunun adını koyma aşamasında başladığını düşünmüştüm. Soru''yu doğru sormadan "yanıt" aramak, "sorun"u belirlemeden "çözüm" peşine düşmek, "konum" belirlemeden "konu-lar"a dalmak gibi beyhûde ya da ikincil işlerle uğraşıyoruz. Üstelik, aynı adı verdiğimiz kavramlara bile çoğu zaman aynı anlamı yüklemediğimiz anlaşılıyor. Ömer Lütfü Mete, çözüm önerileri arasında, içimize Türkçe sevgisinin yerleşmesi için "dua edelim" dediğinde; Feyza Hepçilingirler, bu iş "dua ile olmaz" diye karşı çıktı. Belli ki, Feyza Hanım, "dua" sözcüğüne, Ömer Lütfü Bey''in verdiği anlamı vermiyor. Belli ki, birbirimizi anlayabilmemiz için, kelimelerimizden ve cümlelerimizden önce, anlıklarımızın (zihinlerimizin) ortak ölçüt ve değerlerde uzlaşmış olması gerekiyor. Bu hiç de kolay değil.

Sanırım biz, bize ana dilimizi öğretecek "ana"nın kim olduğuna, kim olacağına karar vermek gibi bir tuhaflığı yaşıyoruz nice yıldır. Kararımızı etkilemek isteyen dayılar da ikide bir nutuk atıyorlar, hattâ sopa gösteriyorlar. Çoğumuz da gizli gizli, bir köprüyü geçmekte olduğumuzu düşünüyoruz; kimimizin aklından "Amma uzun köprüymüş bu!" ünlemi geçiyor.

23 yıl önce
Bağdat fatihi Timur!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi