|
Zahmetsiz rahmet olmaz
İki gündür güzel yağmur yağıyor. Oruç, bereketiyle birlikte geldi. Çocuklar da öyledir.

Ramazan, insanın kendine gelmesi, özüne dönmesidir. Rahmet ve merhamet, heves ve özen. Bütün iyi kelimelerin / kavramların toplamı gibidir: Sabır, fedakârlık, hamiyet, vefa, sadakat…

Öte yandan, biliyoruz ki, hiçbir güzellik tek başına gelmez. Dikensiz gül, zahmetsiz rahmet olmaz. Konumuzla ilgisiz gibi görünse de, şunu söylemek mümkün:
Meşakkatsiz başarı, şımarıklığa yol açar.

Ramazan, temizlik ayıdır. Hangi takvime gelirse gelsin, yaz veya kış, hep bahar olur. İnsanı aslına yaklaştırır. Kul olduğunu hatırlatır.
Açlık; kibir ve haset gibi kötü huyları zayıflatır.

Ramazanda birlik ve beraberliğimiz pekişir, kardeşlik duygumuz tazelenir. Bir elle alkış bile olmaz. Ancak protesto. Buğdayı bir elle eksek de, iki elimiz olmadan biçemeyiz. Evet, birliğin kıymeti. 'Müminler, birbirlerini yıkayan iki el gibidirler.' Yıkan değil.

Şurası gerçek ki, sayımız çoğaldıkça, imkânlarımız arttıkça, birbirimizden uzaklaşıyoruz.
Ramazan, bu mesafeyi biraz olsun kapatıyor, insanları yakına getiriyor. Daha görünür oluyoruz.

Ömer Nasuhi Bilmen; “Müslümanların birbirleriyle geçinmelerinde samimiyet, tevazu, sadelik, karşılıklı yardım, nezaket, hayırseverlik, sevgi ve saygı esastır” diyor. (Büyük İslâm İlmihali, sayfa 446) Sanki ramazan iklimini anlatıyor. O serinliği, ferahlığı. Kadim kardeşliği.


***

Okumalarım sırasında, Ahmet Muhip Dıranas'ın oruçla ilgili pek bilmediğimiz bir metniyle karşılaştım. Beş yüz on sayfalık Yazılar kitabında. (Adam Yayınları, Haziran 1994)

Yazıdan birkaç cümle paylaşmak isterim: “Şu mübarek ay içinde oruçla ilahileşmiş Müslümanları gördükçe, dinimizin yüceliğine bir kez daha inanıyorum.”

“Sana kaba saadetler ve zevkler veren dünya nimetleri tenle birlikte bir gün yok olur. Fakat seni Allah'ın huzuruna ulaştıracak, seni visale kavuşturacak olan ruh, günahı ve sevabıyla, hafifliği veya ağırlığıyla, daima mevcut olacaktır.”

Bu cümleler, sadece aklımızı değil, kalbimizi de çalıştırıyor.
Ramazan, ruhumuzu yoran, üzen, zayıf düşüren meşguliyetlerden, mazeretlerden, davranışlardan kurtulmak için iyi fırsattır.
Orucu sadece midemize değil, dilimize, elimize, gözümüze ve gönlümüze de tutturmak. Acı söz söylememek, harama el uzatmamak, kem bakmamak, iyi niyetli olmak. Maddiyatın değil, maneviyatın kalıcı ve kurtarıcı olduğuna inanmak. Bedenimizden ziyade, ruhumuzu beslemek.
Kırıcılığı terk etmek.

Basit bir örnek verelim: Bir insanın aleyhine yazarken, konuşurken, hep kendimizden yola çıkarız. Karşı tarafın ne halde olduğunu hem bilmeyiz, hem dikkate almayız. Belki bir hastası yahut hastalığı vardır. Sıkıntı çekiyordur. Yeterince dertlidir.

Duamız ve dileğimiz odur ki, ramazan ayı, mümin hassasiyetini yeniden kuşanmamıza vesile olsun.

Ahlakın yanına nezaketi, maneviyatın yanına samimiyeti de ekleyelim.

***

Bütün bu güzelliklerin yanı sıra, bir ramazana daha üzgün girdiğimiz söylenebilir. İslâm coğrafyasının ve müminlerin acıklı hali ortada.

Nereye bakacağız, hangi birine üzüleceğiz? Şaşırdık kaldık. Bir şey yapma ve yaptırma becerimiz pek yok. Slogan atıyor ve sessizce dağılıyoruz. Dua edip uyuyoruz.

Ramazan ayına iki gün kala idam cezaları vermek. Olacak iş midir bu?

Mısır'da Muhammed Mursi ve dava arkadaşları, Bangladeş'te Cemaat-i İslâmî Genel Sekreteri Ali İhsan Mücahid. Öncesinde, ümmetin âlimi Abdülkâdir Molla. Öyle bir azgınlığa kapıldılar ki, hanımlara bile idam cezası vermeye başladılar: Sündüs Asım.

Tesellimiz belki şu:
İdam cezaları müminleri durdurmaya yetseydi eğer, Seyyid Kutub'un idamından sonra Müslüman Kardeşlerin yürüyüşü biterdi.
Bitmediği gibi, daha da güçlendi.

Uzaktaki akrabamız Doğu Türkistan ve komşularımız Irak, Suriye. Kardeşimiz Filistin. Sınırlarımızda, istikbalimiz adına endişe verici gelişmeler yaşanıyor.
Türkiye, son duruma hükümetsiz yakalandı ve zaten plan da buydu.

Nihayetinde, üzgün ve öfkeli olsak da, ümitsiz değiliz. Karamsarlığa kapılamayız.
Gazze'den, yıkıntılar arasından yansıyan iftar ve sahur fotoğrafları, bir müjde gibi yüreğimize su serpiyor. Bediüzzaman Said Nursî'nin Hastalar Risalesi'nde okumuştum. Şu: “Çünkü bir şey devam etse, tesirini kaybeder.”

Bir teselli daha: Bu coğrafyada, azgın Moğollar bile, dindar İlhanlılara dönüşmüştür.

Madem 'dönüşmek' dedik, yazımız da ona uygun bitsin. Osman Toprak'ın Dönüştüren Düşünceler kitabından:
“Sabır, sonsuz acılara katlanmak değil, acılarımızı incitmeden, onlardan bir çıkış yolu bulmaktır.”
(Sayfa 12)
#ramazan
#iftar
#sahur
#mursi
#idam
9 yıl önce
Zahmetsiz rahmet olmaz
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi