|
İbn-i Sina’nın köyüne, iftara davetlisiniz!

Bir nevi yapımcılık itirafıdır. 2016 yılındaki “Kudüs’te Ramazan” projesini tasarlarken, tek amacım, iftar saatinde Zeytin Dağı’ndan her gün yaklaşık 2 saat canlı yayında olmaktı. Zira izin sürecinde İsrail Dışişleri, konsolosluk ve ilgili mercilerin yanında yayın hizmeti alacağı Kudüslü Arap dostlarımızla uzun süren gerçek bir maraton yaşamıştık. Moderatör ve daimi konuk olarak bu özel projeye davet ettiğimiz kıymetli Ahmet Murat ve Ömer Lekesiz sağolsunlar emekleri ile önemli katkıda bulundular.


2019 yılında “Endülüs’te Ramazan” olarak tasarladığım proje için ise çok daha hazırlıklı idik. Bu kez, bu büyük organizasyonun yayın değil yapım boyutu için daha ince ve daha yoğun çalışarak, dönemin TVNET Görsel Yönetmeni Abdullah Aydemir’le birlikte video portre anlatıları konseptini tasarladık. Ömer Lekesiz ağabey, sağolsun davetimizi yine kırmadı, prodüktör kardeşim Umut Ayar ile birlikte, en az yayınlarımız kadar, hatta daha bile dikkat çeken yapımlarımızda, video anlatı konseptlerimizde yer aldı.

Siz kıymetli Yeni Şafak okurları ile, Semerkant Günlükleri sayfasında yapımcılık ve yayıncılık serüveninin arka planının bir kesitini paylaşma sebebim tam olarak, bir geleneğe dönüşen video portre anlatılarımıza dair her gün bir çok mesajınızla karşılaşıyor olmamdır. “O videolarla Buhara sokaklarında geziyor, Semerkant’daki mekanlara dokunuyorum, birlikte yol alırken o kadar çok şey öğreniyorum ki” benzeri mesajlarla o kadar sık karşılaşıyorum ki, Özbekistan’ın bir çok şehir ve kasabasında, sınırda, Kazakistan - Türkistan bölgesinde, ara vermeksizin yaptığımız yoğun çekim süreçlerindeki tüm tarifsiz yorgunluğu inanın insan unutuveriyor o mesajları okuduğumuzda.

Malumunuz bu Ramazan TVNET ekranındaki “Semerkant’ta Ramazan” yayınlarımızda, başta Ömer Lekesiz olmak üzere bir çok konuğumuzla, çok özel mekanlarda kayıtlar gerçekleştirdik, gerçekleştirmeye ve planlamaya devam ediyoruz. Zira bu yazıyı da o planlama notlarını çalışırken karşılaştığım heyecan verici bilgileri kaydetme ve paylaşma niyetiyle günlüğüme alıyorum. Zira yakın tarihteki konuklarımdan biri çok kıymetli Doç. Dr. İbrahim Halil Üçer olacak. Zira İbrahim hocayı, yayınımızı gerçekleştirdiğimiz çok muhteşem stüdyomuz Registon’dan önce başka bir yere, İbn-i Sina’nın Buhara’da dünyaya geldiği köyüne, Efşana’ya davet ettim. Bu köyde dünyaya gelen, 17 yaşında İbn Sina adlı bir genç, nasıl bir 17 yıl yaşamıştır ki, 25 yaşındaki, Harezm bölgesinde yaşayan 27 yaşındaki Biruni’ye, geleceği değiştirecek mektuplar yazmış, tartışmış ve Şeyhu’r Reis olmuştur.

“İbn-i Sina’nın kimi birkaç sayfa kimisi birkaç cilt olan 400’den fazla kitap ve risale yazdığı bilinmektedir, ancak bunlardan sadece 240 tanesinin bir kısmı yayınlanmıştır. Biruni’nin ise 180 adet eser verdiği bilinmekte olup günümüze sadece 22 tanesi ulaşabilmiştir.”
Bu ne sevgi ah, bu ne ıstıraptı
r diyerek bazı başka önemli notlar da bırakmak isterim.
“Kaynakların bildirdiğine göre, İbn-i Sina on altı yaşındayken bir buçuk sene boyunca gece gündüz uyumayarak mantık, matematik ve fizik alanlarındaki bilgilerini derinleştirmeye ve pekiştirmeye çalışmış, ayrıca tıp alanında de eserler okumaya başlamış, keza fıkıhla da ilgisini kesmemeye çalışmıştır. Bu zaman zarfında metafizik dışında zamanının bütün bilimlerine hâkim olmuştur. Kırk defa okuduğu ve hatta ezberlediği halde Aristo’nun Metafizik adlı eserini bir türlü anlayamamıştır. Bir gün ikindi vakti kitapçılar çarşısında gezerken bir satıcı kendisine metafizikle ilgili bir kitap satmak istemiş, ancak kendisi yararsız olacağı gerekçesiyle önce eseri almak istememiştir. Satıcı, kitap sahibinin şiddetle paraya ihtiyacı olduğunu belirterek eseri İbn-i Sînâ’ya oldukça ucuz bir fiyata, üç dirheme satmıştır. Fârâbî’nin yazdığı ‘Ağrazı Kitabı maba’de’t-tabiat’’ adlı bu eseri, İbn-i Sînâ için Aristo metafiziğini çözme konusunda bir dönüm noktası olmuştur. Adı geçen kitap sayesinde zihnindeki metafizik problemleri halleden İbn-i Sînâ sevincinden şükür namazı kılarak fakirlere bol miktarda sadaka dağıtmıştır.
Sarayda hizmet verirken sultanın şahsi kütüphanesine girmek için izin alan filozof, değişik konulara dâir çok sayıda eserin yer aldığı bu zengin bilgi hazinesinden kimsenin ulaşamayacağı sayısız eseri inceleme ve okuma imkânına kavuşmuştur. Kütüphanede bulunan kitapları gece gündüz durmadan okuyan İbn-i Sînâ, uyku bastığı zaman uyarıcı içecekler kullanarak çalışmalarını sürdürmüş, kendi ifadesiyle günde iki saatten fazla uyumamıştır.
eş-Şeyh er-Reîs’in çok yararlandığı bu zengin kütüphane ne yazık ki, daha sonra yanarak tamamen harap olmuştur.
Nuh b. Mansur’un kütüphanesindeki eserleri adeta içercesine okuyan ve içine sindiren İbn-i Sînâ, öğrencisi el-Cüzcânî’ye göre on sekiz yaşından sonra artık bildiklerini derinleştirmenin dışında herhangi bir esere veya kaynağa ihtiyaç duymamıştır. Başka bir ifadeyle bu yaştan sonra filozof için artık öğrenecek yeni bir ilim kalmamıştır. Beyhaki’ye göre otuz, Kıftî’nin beyanına göre yirmi beş yıl İbn-i Sînâ’nın hizmetinde çalışan öğrencisi el-Cüzcânî, onun bu yaştan sonra ele aldığı kitapları inceleme tarzı ile ilgili olarak şunları söylemektedir:
“Zor ve çetrefilli konularını bulup yazarının ne dediğine onun ilim ve anlayıştaki derecesini açığa çıkarma amacının dışında öğrenmek için artık yeni bir
kitaba baktığını görmedim.”

İbrahim Halil Üçer hoca ile, Efşana’da konuşacağımız ne kadar çok şey var.

Sizce nereden başlamalıyız?

#İbn-i Sina
#Ömer Lekesiz
#Kudüs
#Zeytin Dağı
#TVNET
2 yıl önce
İbn-i Sina’nın köyüne, iftara davetlisiniz!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset