|
Bir scanner, iki hard disk

Aslında bugün aklıma çok takılan bir mesele hakkında yazmayı planlamıştım. Fakat önce başka bir yerden başlamak zorunda hissettim kendimi.



Geçen hafta ajanslara düşen bir haberde, PKK saflarında yer alan iki Sırp keskin nişancının birinin öldürüldüğü, diğerinin de yakalandığı belirtiliyordu.



Bence bu haber doğru olabileceği gibi, yanlış da olabilir. Doğru olabilir, çünkü Suriye'de gerek PYD, gerekse Suriye rejimi güçlerinde çok sayıda yabancı savaşçının varlığı sır değil. Bu yabancı savaşçıların içerisinde Sırp keskin nişancılarının olduğu da sır değil. Suriye'de PYD'nin yanında çarpışan bir Sırp nişancının Türkiye'ye geçip Türk askeri öldürmek istemesi de gayet anlaşılır bir durum. Çünkü bir Çetnik için (dikkat: 'Bir Sırp için' demedim) 'Türk' demek, bu dünyada nefret ettiği her neyse o demek. Diğer yandan haber yanlış da olabilir, zira Sırbistan hükümeti açıklama üzerine açıklama yayınlayıp 'Sırbistan dışında savaşan Sırp vatandaşlarını mutlaka bize bildirin ve biz onları terör suçuyla cezalandıralım' diyor imajı yerle yeksan olmasın diye.



Haber doğru ya da yanlış. Benim derdim başka. Bir iki gün önce Burhan Kuzu, sosyal medyada söz konusu haberi paylaştı. Bunun üzerine de Hayko Bağdat, 'bunlar masal' türünden şeyler yazdı yorum olarak. Bana tuhaf geleni ise Hayko'nun keskin nişancıların Sırp olmadığına dikkat çekmekle yetinmesi ve daha ileriye gitmemesiydi. Peki. Bir an için Hayko'nun iddiasının doğru olduğunu, yani öldürülen ve yakalanan keskin nişancıların Sırp olmadığını, Kürt olduklarını kabul edelim. Burada bir sorun yok mu? Sanırım Hayko için yok. Keskin nişancıların Sırp olmadığı algısını oluşturmakla yetiniyor, o kadar.



Neyse...



Asıl yazmak istediğim mesele de bir başka açıdan Sırplarla ilgili. Bosna savaşı sırasında Saraybosna'da vurulan ilk sivil binalardan biri, içerisinde binlerce Osmanlı arşiv belgesi bulunan Şarkiyat Enstitüsü olmuştu. Bu bombalamadan kısa bir süre sonra da Milli Kütüphane yerle bir edilmişti.



Bana kalırsa Sırplar, hem Şarkiyat Enstitüsü'nü hem de Milli Kütüphane'yi kasıtla ve planlı olarak vurmuşlardı. Her iki kurumda bulunan belgelerin Bosna'nın Osmanlı ile kurduğu sağlam bağlantının delilleri olduğunun farkındaydılar zira.



Aslına bakılırsa sadece Bosna'da değil tüm Balkanlar'da muazzam bir Osmanlı arşivi birikimi olduğunu belirtiyor uzmanlar. Bu da son derece normal, çünkü neredeyse 5 asır boyunca Osmanlı yönetmiş tüm Balkanlar coğrafyasını...



'Bunları niye anlatıyorsun' demeye başladınız mı? Birazcık sabır.



2012 yılında Türk gazetelerinde çıkan haberlere göre Türkiye, Yunus Emre Enstitüsü nam kurumu görevlendirerek 'Balkanlar'daki Osmanlı arşivinin dijital ortama aktarılması' isimli bir projeye start vermiş. Bu güzel proje için Yunus Emre Enstitüsü'nün 'şuna mal olacak' dediği bedel dudak uçuklatan cinsten: 50 milyon Euro. Şey yapmayalım. Belki de proje gerçekten çok büyüktü.



Neyse...



2012'de Yunus Emre Enstitüsü nam kurumdan bazı yetkililer Saraybosna'da üç kurumla görüşmeler yapmışlar: Şarkiyat Enstitüsü, Gazi Hüsrev Kütüphanesi ve Saraybosna Şehir Arşivi. Demişler ki bu yetkili abiler: 'Çok kısa süre sonra scannerlerımız, serverlarımız, hard disklerimiz ve bilgisayarlarımızla gelip bütün arşivinizi dijital ortama geçireceğiz. Sizden aldığımız arşiv karşılığında da sizinle Türkiye'deki Osmanlı arşivlerinin Balkanlar belgelerini paylaşacağız.'



Zaten mevcut arşivlerini dijital ortama geçirmek için imkan kollayan Enstitü ve Şehir Arşivi bu teklifi derhal kabul etmişler. Katar'dan ciddi destek alan Gazi Hüsrev Kütüphanesi ise 'bakarız' demiş.



Şimdi geldik altın vuruşa. Bu çok yetkili abiler 'geleceğiz' deyip gittikten sonra bir daha mail yoluyla bile iletişim kurmamışlar bu kurumlarla.



Şimdi kafamda deli sorular var. Bu soruların içinde 'Yunus Emre Enstitüsü', '50 milyon Euro', 'dört yıl', 'organizasyonsuzluk', 'beceriksizlik' falan gibi anahtar kelimeler var. Bir de Bosna'da giderek yaygınlaşan bir deyim: 'Türk işi.' Ne yazık ki Boşnaklar 'söz verip de tutulmayacak, sonuçta gerçekleşmeyecek' işler için bu deyimi kullanmaya başlamışlar. Öyle şeyler duydum ki, doğrusu 'haksızlık ediyorlar' diyemeyeceğim. TİKA'nın olağanüstü gayretlerine rağmen Türkiye'den Bosna'ya gelip 'bizim bir projemiz var' diyen insan ve kurumların yapıp ettikleri bini aşmış durumda.



Şimdi buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum izninizle: 'Bu yazıyı okuyan hayırsever işadamlarımız varsa Bosna'daki bu kurumların arşivlerini ülkemizdeki Osmanlı arşivlerine kazandırmak için bana bir scanner ve iki hard disk alabilir mi lütfen? Benim iyi kötü bir bilgisayarım var. Gerisini Allah'ın izniyle hallederim.'



Ne diyordu Melville: 'Etme tutma yeğenim. Gelecez dedilerse gelir bu kurban olduklarım. 4 yıl dediğin nedir ki? Az daha sabret Allahasen. Hele Sırplar elde kalan arşivleri de yakmanın bir yolunu bulsunlar, arkadaşlar ilgili kurumlara mutlaka ulaşır.'


#Sırp keskin nişancı
#Melville
#Yunus Emre Enstitüsü
#Şarkiyat Enstitüsü
#Gazi Hüsrev Kütüphanesi
8 yıl önce
Bir scanner, iki hard disk
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi