|
Köpük

Kadriye Teyze, çocuk yaşımda tanıdığım en yaşlı insandı. Bursa Tophane’sinin yukarısındaki evlerimiz karşı karşıyaydı. O gök maviye, kiremit kırmızısına, devlet sarısına boyalı evlerin kıymetli, hem de çok kıymetli olduğunu anlamama daha çok vardı. Şimdilik sokakta arkadaşlarımla saklambaç, körebe, ebelemece, beştaş oynayarak vakit geçiriyor, kışları Andımız’lı ve oyunlu, yazları Kur’an’lı ve oyunlu mevsimlerimin tadını çıkarıyordum.

Sade ben değil, mahallenin bütün çocukları acıkınca en çok Kadriye Teyze’nin evine hücum ederdik. Her daim açık kapısından girer, yukarı kat merdivenlere doğru “Kadriye Teyze, acıktık” diye bağırırdık. Kadriye Teyze istisnasız her seferinde merdiven başına gelip “te sizin ananız yok mu be, o doyursun” diye sızlanır, ekmek dilimlerinin üzerine bal, reçel, tereyağı, naneli yoğurt yahut acuka sürerken dünyanın en mutlu gülümsemesini takınır, o gülümseme yüzündeki derin damarların rengini yeşilden mora doğru renklendirirdi.

Ekmeklerimizi alır ve tabii ki gitmezdik. Bu “gitmeme” durumunu her seferinde görmezden gelen Kadriye Teyze, ekmeklerimizin bitmesini bekler, ardından o meşhur kızgınlık taklidini yapa yapa “benim şeker fabrikam mı var be kızancıklar” deyip her birimize birer tane yaldızlı şeker verirdi. Her seferinde kurumuş, etleri çekilmiş, titrek bir kemik taslağına benzeyen elleriyle başımızı okşar ve her seferinde “var ya, benim şeker fabrikam var” derdi.

Kendisinden başka herkese faydalı, bir kendine faydasız en büyük abimin elinden her iş gelirdi. Komşular her seferinde “Osman, musluk damlatıyor, Osman banyonun seramikleri, Osman şuraya bir sehpa mı olsa” diyerek gelir, abim hiç yüksünmeden ve çoğu zaman beş kuruş para almadan konu komşunun derdine yetişirdi.

Ben işte, Kadriye Teyze’nin asıl hikayesini tam böylece, abimi “şu merdivenleri bi yapasın artık be kızan; düşüp ölecem sonunda” diyerek çağırdığında öğrendim.

Eve birlikte gittik. Abim, ustalara mahsus o üç numaralı “olay bende” bakışlarını ata ata meseleyi çözümledi. Basamakları tek tek kontrol ederek muayeneyi tamamladı. “Kadriye Teyze, gürgen tahtalar var bende. Onları bugün keser biçer yarın merdiveni sıkılarım, sen merak etme” dedi.

Kadriye Teyze, “bakasın bana Osman” diyerek girdi söze, “sakın ola öyle çok sağlam bir şey yapmayasın. Bilmez misin eve harcanan para haramdır be evladım.”

Abim hiç duraksamadı: “Senden para alacak halim yok ya Kadriye Teyze, sıkma canını.”

Kadriye Teyzenin tam da buna canı sıkıldı: “Kızancığım, paradan söz eden kim. Şükür param var. Hem bilirim ki almazsın sen para. Boğazına bassam almazsın. Ben onu mu dedim şimdi sana? Evdir bu en nihayet. Öyle sağlam yapmaya gelmez.”

Abim şaşırdı elbet: “Yahu Kadriye Teyze, millet evi sağlam olsun diye Afyon’dan taş getirtir, sen ev sağlam olmasın diyorsun. Sen kendi anlattın işte. Gitmiş bu merdivenler. Bırak da sapasağlam yapayım.”

Kadriye Teyze “anne yarılığı” rahatlığıyla kızıverdi: “Yahu Osman sen bu kadar susak değildin. Ne oldu sana? Ne diyorsam onu yapsana.”

Abim işi elbette maskaralığa vurarak savuşturmaya çalıştı bu hamleyi: “Anladım ben seni Kadriye Teyze, bildin ölümün yakın olduğunu, sağlam merdivene ne hacet diyorsun. Gözün toprağa bakınca normal tabii.”

Kadriye Teyze’nin yüz damarları mosmor oldu kızgınlıktan: “Ölümden ne korkayım? Kimi incitmişim de korkayım ölümden? ‘Kimseye zararım olmadı, işte huzuruna geldim’ diyecem Allah’a. Sen kork ölümden.”

Abim çaresiz kaldı: “Hemen kızma Kadriye Teyze. Çamdan yaparım ben. Uydururum bir şeyler.”

Kadriye Teyze, her zamanki gülümsemesinin çok dışında bir gülümseme taktı yüzüne. Ve şöylece, şunları söyledi: “Kızmadım be Osman’ım. Kızmadım be evladım. İşkodra’daki evimi bırakıp ormana yürüdüğümde 7 yaşında vardım yoktum. Bir taraftan yürüyoruz ormanda, bir taraftan ağlıyor anam. Diyor ki ‘Afgan halılarım kaldı, Alaman forselenlerim kaldı, ceviz masalarım kaldı’. Bilir misin ağlayan anama ne dedi babam? Dedi ki ‘sana bin kere dedim ki dünyanın malı için ağlanmaz. Köpüktür onlar. Sütten köpüğün gittiği gibi gider adamın elinden.”

Durdu. Merdivene dayandı ve şunu da söyledi: “Bilir misin süt nedir peki ya kızanım? Süt üzerinde ezan duyunca sevindiğin yerdir. Vatandır.”

#Köpük
#Ezan
#Vatan
3 yıl önce
Köpük
"Heyhat! Ağzımda bir bakla var!"
Türkiye’de “sağcılaşma” ve “solculaşma” eğilimleri (1)
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti