Evvelki Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınıp yerine Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu’nun atanmasının ardından yapılan bazı analizler(!) hayret verici olmaya devam ediyor. Bu konuda yapılan sözde analizlere(!) bakmadan önce bir konuyu hatırlatayım. Ben bir önceki yazımda söz konusu değişime ilişkin olarak, “Kanımca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ağbal’ı görevden alma hamlesinin sebebi de Ağbal’ın salt yüksek faize bağlı sıcak parayı çekme odaklı para politikasına dört elle sarılmasından kaynaklanıyordu. Zira biz bu politikanın uzun dönemli olumsuz sonuçlarını daha önce yaşadık ve ülke için hem ekonomik hem de siyasi olarak çok maliyetli olduğunu tecrübe ettik. Görünen o ki Erdoğan, bu politikanın uzun vadeli olumsuz sonuçlar doğurmasının önüne geçmek için kısa vadeli riskleri göze aldı.” şeklinde bir yorum yapmıştım. Elbette bir başkası da bu yorumun yerine Merkez Bankası başkanının görevden alınmasını eleştirebilir. Ancak konumuz bu değil. Konumuz ipe sapa gelmeyen iddialarla panik yaratmaya çalışanlar.
Sayın Kavcıoğlu’nun göreve gelmesinin hemen ardından New York merkezli bir danışmanlık şirketinin “Türkiye’de sermaye kontrolü olacak” içerikli sözde raporu ile piyasalarda oluşan panik havasının TL’nin değerinde ciddi kayıplara neden olduğu bir süreç gözlemledik. Oysa Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan bu konuya “Piyasaların etkin ve sağlıklı işleyişini son derece önemsiyoruz. Bu kapsamda serbest piyasa mekanizmasından herhangi bir taviz kesinlikle söz konusu olmayacak, liberal kambiyo rejiminin uygulanmasına kararlılıkla devam edilecektir.” şeklinde bir açıklama ile gereken cevabı vermişti. Ama bu konudaki şayia devam ediyor.
Söz konusu meselede bir diğer analiz(!) ise Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) hemen olağanüstü bir toplantı yaparak politika faizini 500 baz puan indireceği şeklindeydi. Bu konu için de Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu birkaç defa açıklama yaptı ve “Nisan veya sonrasındaki aylarda PPK kararıyla ilgili hemen faiz indirilecek şeklinde önyargılı bir yaklaşımı doğru bulmuyorum.” diyerek iddiaları yalanladı.
Elbette gelişmekte olan bir ekonomi olarak Türkiye’nin çözmesi gereken yapısal sorunları olduğunu aşikâr. Uluslararası ilişkilerde milli çıkarları önceleyen politikalar izlenmesinin bazı ekonomik maliyetleri olması da normal. Yakın coğrafyamızda vuku bulan hadiseler neticesinde yapılmak zorunda kalınan askeri ve insani harcamaların bütçe üzerinde yük getirmesi beklenen bir sonuç. Çeşitli konularda ABD ile yaşanan gerilimin dönem dönem kur üzerinde oluşturduğu baskıyı kimse inkâr edemez. Bunları tartışmak, konuşmak ve belki de eleştirmek bir dereceye kadar kabul edilebilir. Ancak sermaye kontrolü, OHAL ilanı ve faiz indirimi için olağanüstü PPK gibi mesnetsiz iddiaların ciddiye alınacak bir yanı yok.