|
Biz Türküz, Kürdüz, birlikte Türkiye’yiz...
Dün Sivil Dayanışma Platformu'nun düzenlediği “Milyonlarca nefes, teröre karşı ses” mitinginde, Türkiye halkları yüzlerce yıllık birlikte yaşama tecrübesini bir kez daha tüm dünyaya gösterdi. Miting alanında oluşan atmosfer, birlikte olmanın, birbirine sahip çıkmanın ne büyük bir güç olduğunu gelen herkese olduğu kadar, televizyonları başında oturan insanlara hissettirdi. Bu tabloyu izleyen terör örgütü ve Türkiye'nin diz çökmesini isteyen odakların can sıkıntılarını tahmin etmek hiç de güç değil.

Terör örgütleri, her ne kadar şiddet ve cebir yöntemine sırtlarını dayasalar da, belirli bir meşruiyet yaratmak durumundadırlar. Bu bazen “özgürlük”, bazen “hak arama” iddialarına dayanır. Bir ülkede gerçekten de devletten kaynaklanan ayrımcılık ve belirli bir toplumsal kesime karşı şiddet pratikleri uygulanıyorsa, terör örgütleri bu iddiaları sahiplenmek ve yandaş bulmak için önemli avantaj elde eder.

PKK'nın ortaya çıkışı da, (kuruluşu konusunda türlü iddialar olsa da) en nihayetinde 1980 Darbesi sonrasında Kürtlerin yaşadığı zulümle ilgiliydi. Devlet ve örgüt arasında kalan Kürtler, JİTEM'e, hem de PKK'ya kurbanlar verdi. Bununla eşzamanlı olarak Kürt kimliği ve dili inkar edildi, yasaklandı. Haliyle, oluşan bu olumsuz ortamda PKK diğer siyasi, sivil Kürt yapılarını da bastırarak silah gücüyle belirli bir temsil/etki alanı yarattı. Devlet, belki de kasten, adeta PKK'nın önünü açtı. Bu devletin milli devlet olmadığını tahmin etmek çok zor değil. Nitekim Eşref Bitlis ve Bahtiyar Aydın veya Gaffar Okan gibi bu soruna insani ve güvenlik boyutu dışında yaklaşmak isteyen milli devlet görevlileri de şüpheli ölümlere, suikastlara kurban gitti.

İşte AK Parti, Kürtler kadar olmasa da, kendileri de dışlanmış ve bedel ödemiş bir kesimin politik temsilcisi olarak iktidara geldiğinde, bu yıkıcı sorunlu devlet aklını değiştirmek üzere zor reformlara girişti. Bu reform sürecinin doğal ittifakları haliyle dindar Türkler ve Kürtlerdi. Çünkü bu devlet aklı en çok zararı onlara verdiği gibi, düzeni demokratikleştirecek siyasal güce de bu ittifak ulaşabiliyordu.

İşte, Çözüm Süreci bu basit tarihsel determinizmin bir sonucuydu. Tarihin bizi mecbur ettiği ahlaki bir yükümlülüktü. Bu yükümlülüğü yerine getirmek için sadece istek yetmezdi. Bunu yapabilmek için gerekli kadrolara, toplumsal desteğe ve lidere sahip olmak gerekirdi. Ve bunların yan yana gelmemesi için her şeyi göze almış dış destekli bir müesses nizama sahiptik.

İşte 2013'ün başından beri yaşadığımız anormalliklerin sebebi bu iradenin ortaya çıkmış ve önemli mesafeler almış olmasıdır. Çünkü bu ittifak en son bin yıl önce Türkler, Kürtler ve Ermeniler arasında yapılmış, bin yıllık güçlü bir uygarlık ortaya çıkarmıştı. Bu uygarlık Osmanlı İmparatorluğu'nu yaratmış, istisnalar tabii olmak kaydıyla, bu halklar en iyi zamanlarını bu imparatorluk şemsiyesi altında yaşamışlardır. Ve nihayetinde, Osmanlı diz çöktürüldükten sonra, Birinci Dünya Savaşı hepimizin büyük acılar yaşamasına neden oldu. Ortadoğu ise Osmanlı'dan sonra bir daha rahat yüzü göremeyecekti.

Çözüm Süreci bu paradigmayı, yani Sykes-Picot bölüşmesi ve düzenini tersine çevirme hamlesiydi. Bu hamle, sadece Türkiye'de değil, başta Ortadoğu olmak üzere tüm mazlum coğrafyalarda yeni bir model ortaya koyacak, sömürgeci süreci bitirecek bir momentum yaratacaktı. Bunun öyle kolayca kabul edileceğini beklemiyorduk. Ama bu kadar çirkin bir ittifakla da boğaz boğaza geleceğimizi, en azından kendi adıma, beklemiyorduk.

PKK ve HDP, işte bu ittifakı sömürgeciler lehine bozmak üzere büyük bir ihanete alet oldular. Kürt ve Kürtçe inkarını bitiren, siyaset alanını sonuna kadar Kürtlerin ve herkesin önünde açan bu değerli süreci çökertme ihalesi PKK ve onun uzantısına verildi. Güçlü AK Parti iktidarının siyaseten zayıflatılması için HDP'nin barajı aşması planlandı. HDP'ye bu olağanüstü destek bu yüzden verildi. Kürtlerin kara kaşı kara gözü için değil.

Nitekim 7 Haziran'da ülke koalisyon gerçeği ile karşılaştı. Üzerinde anlaşılan plan uyarınca, Türkiye'nin 13 yıl sonra içine düştüğü farz edilen bu zayıf anında PKK terörü başlattı. Çözüm Süreci'ni bitirmek, teröre dönmek için hiçbir gerekçesi olmayan PKK büyük bir şımarıklık ve özgüvenle sivil, asker, polis öldürmeye başladı. Cizre'de yapılan zaman ayarlı ayaklanma, Türkiye'yi Suriye'ye çevirme, ülkeyi yönetilemez hale getirme, arada da, bölgede bir PKK Kuzey Kore'si üretmekle ilgiliydi. Böylelikle Türkiye bir içsavaşa sürüklenecek, iddiasını kaybedecek, muhtemelen de yönetime el konacak, yeniden tutsaklaştırılacaktı.

PKK ve HDP şimdi büyük bir hayal kırıklığı içindeler. Çünkü Kürt vatandaşlarımız onların bu karanlık planına destek vermedi, sokağa çıkmadı, örgüt büyük bir moral bozukluğuna kapıldı. Ankara ve İstanbul mitingleri de bu halkın Türkü, Kürdü ve her kesimi ile bir ve beraber yaşama iradesini ortaya koydu.

Ben, Platform Başkanı Ayhan Oğan'a teşekkür ediyorum. Milyonlarca insanın kendisini ifade etmesine olanak sağladılar. PKK'nın hiçbir toplumsal meşruiyetinin olmadığını ortaya koydu. Terörün asıl panzehiri, halkın vicdanına mahkum edilmesidir.

Biz birlikte Türkiye'yiz. Dağılırsak kaybederiz. Beraber güçlüyüz ve beraber kalacağız.
#Sivil Dayanışma Platformu
#Milyonlarca nefes
#teröre karşı ses
9 yıl önce
Biz Türküz, Kürdüz, birlikte Türkiye’yiz...
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’