|
Ana dilde eğitim ve Türkçe"de/Kürtçe"de alfabe/imlâ meselesi-6

1928 sonlarında, yeni Latin harfli yazıyı okullarda/mekteplerde öğretmek için peş peşe yayınlanan Alfabe kitaplarında, bu açıkça dile getirilmiştir. İlkin Türk Neşriyat Yurdu tarafından "Doğru Alfabe" diye Arap ve Latin harfi karışımlı bir kitap yayınlanır. Kitabın kapağında " Gâzi hazretlerinin Son Tâdilâtını Hâvî Olduğu Gibi, Dil Encümeni Tarafından Tashih Edilmiştir" ibaresi yer almıştır. (M. Necmeddin-Ö. Rıza, Hakiki Doğru Alfabe, Türk Neşriyat Yurdu, 1928). Ardından aynı yılın sonunda Latin harflerini öğretmeye yönelik Arap-Latin harfli- karşık bir dizi alfabe kitabı yayınlanır. Necmeddin Sadık"ın "Türk Alfabesi" başlıklı eserin kapağında şu ifade de yer almıştır. "''Büyük Taarruz"a karar verdiğim zaman, İsmet Paşa"ya: Göreceksin neler olacak! Demiştim; Şimdi size söylüyorum : neler olacak! Gâzi Mustafa Kemal"'' . Server Ziyâ Bey"in Latin harfleri ile ilgili yayınladığı kitap ise " gerçek maksadı tümü ile ele verecek şekilde"Türkün Yeni Dili" adı ile yayınlanmıştır.Kitabın kapağında Arabi harflerle " Gâzî hazretlerinin tensib buyurdukları en son tâdilât esas tutularak tertib edilmiştir." İfadesi de yer almıştır. (Server Ziyâ, Türkün Yeni Dili, Hakimiyet-i Milliye Matbaası, 1928) Bu doğrultuda yeni Latin harflerini öğretme amacı ile "Harf Kursları" "Halk Dershaneleri" ve "Millet Mektepleri" açılır. Buna yönelik olarak Maarif Vekâleti " Millet Mektepleri Ve Halk Dershaneleriyle Harf Kurslarında Alfabe, Kıraat, Yazı Ve İmlâ Tedrisi Usulü" başlıklı Arabî harflerle bir kitap yayınlar. (M.V Yayınları, Devlet Matbaası, İstanbul, 1928) Özellikle Dil Encümeni Reisi İbrahim Necmi (Dilmen) Bey"in "Muallimlere Ve Umuma Mahsus Yeni Harflerle Türkçe Okuma Yazma Dersleri" adlı 1928 yılı sonunda yayınlanan eseri, Münif Paşa"dan beri Batılılaşma/modernleşme sürecinde Alfabe/Harf ıslahatı, Latin Alfabesine geçiş sürecinin sonucunu ve özetini teşkil etmiştir. Özellikle İbrahim Necmi Bey, eserinin dört sahifelik " Harflerimizi Değiştirmeye İhtiyacımız" mukaddimesinde bu süreci özetlemiş . İbrahim Necmi Bey bu mukaddimede, asırlarca süren Türk hakimiyetine rağmen Osmanlıların idaresi altındaki Türk olmayan unsurlara Türkçeyi öğretemediğini, onların da anadili haline getirmediğinden yakınarak " Bu itibarla, Türkçenin asırlardan beri Türk hakimiyeti altında yaşayan diğer milletlere anadili olamamasına ne kadar taaccüp edilse yeri vardır" demektedir. Hadisenin sebebinin de Türk lisanının tarihi sebeplerle, Arapça ve Acem lisanının etkisi altında, bu lisanların kaidelerini de benimseyerek adeta zincirlere, prangalara vurulduğunu ileri sürmüştür.Ancak, Mustafa Kemal"in başlattığı yeni reform ve misli görülmemiş devrimlerle bu prangalardan, zincirlerden kurtulma sürecinin başladığını iddia etmiştir. Arap harfleri ile yazılan yazıların Türkçe"nin yapısına ve özüne uygun olmadığı, belli bir zümrece kullanılan/yazılan lisanın halk diline yabancı olduğu, halkın bunları anlamadığı tezini tekrarlamıştır. Halkın okur-yazar hale getirilmesi için bu inkılabın yapıldığını ve bu yüzden her sese bir harf ilkesi esas alınarak bu doğrultuda münfasıl yazılan Latian alfabesine yeni ilavelerle, yeni yazı sisteminin oluşturulduğunu ifade eder.Bununla "Bittabii, sadâlı harften mahrum olan Arapça"dan, uzaklaşmak lâzım geliyordu. Buna mukâbil bütün medenî Avrupa ve Amerika"nın kullandığı sadâlı harflere mâlik bir alfabe vardı. Türk milleti de bittabi onu benimsedi" ifadesiyle, harf ıslahatı ve değişimini öngören çevrelerin Münif Paşa"dan başlayarak asıl niyetlerinin Batıcılık, Batılılaşma olduğunu bir kez daha vurgulamıştır. (İbrahim Necmi, Muallimlere Ve Umuma Mahsus Yeni Harflerle Türkçe Okuma Yazma Dersleri, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1928)

Türkiye"de, ulus-devlet bağlamında, 1920"li yıllarda zirveye çıkan harf/dil devrimleri, bugüne kadarki süreçte Türkçe"de onulmaz yaralar açtı. Zengin ve geniş bir coğrafyada kullanılmış olan bir imparatorluk/medeniyet dili, bir Lingua Franca, pozitivist/batıcı ulusalcılık adına tasfiye edilip neredeyse yok edildi. 1928 öncesini unutturan, bu anlamda sil baştan haline ircâ edip, kadükleşen bir ulus-devlet diline dönüştürülüp iyice fukaralaştırıldı.Bu anlamdaki dil fukaralığı günümüzdeise tavan yapmış durumdadır. Türkiye"de Kürtçe, Arnavutça, Boşnakça ve Kafkas dilleri başta olmak üzere tüm bölgesel-yerel ve kadîm diller Cumhuriyet döneminde uzun yıllar yasaklandığı için bu anlamda asırlardır var olan dil ve kültür çeşitliliği/zenginliği de budanmıştır. Geçen yüzyıl başındaki Osmanlı Türkçesi ile, bugünkü çağdaş Türkçe mukayese edildiğinde travmanın boyutları daha da iyi görülebilecektir. Üniversite mezunu yeni kuşaklar artık, dili konuştukları gibi yazıya geçirmekte, literatür dili kaybolmaya yüz tutmaktadır. Gelecek zaman kipi dahi yanlış yazılmaktadır. Hele ki Türkiye"de, batılılaşma hedefi ile yapılan harf/dil devrimi sürecine rağmen, İngilizce başta olmak üzere batılı dillerin de öğretilmesinde ciddi bir başarısızlık gözlemlenmektedir. Bu alandaki başarısızlık İngilizce ağırlıklı eğitim yapan kurumlarda bile gün geçtikçe artış göstermektedir. Bu konuyu daha önce bu sütunlarda "Türkiye"de Lisan Fukaralığı" başlıklı makalede detaylı bir biçimde irdelemiştik. Açıkçası, Türkiye, harf/dil devrimleriyle imparatorluk kültür ve zenginliğinden soyutlanmış, olabildiğince fukaralaştırılmış, yapay ve dar alana hapsedilmiş tek bir dile ve bu tek dil üzerinden ilim ve kültür yapmağa zorla mahkum ettirilmiştir.

10 yıl önce
Ana dilde eğitim ve Türkçe"de/Kürtçe"de alfabe/imlâ meselesi-6
Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durmazlar
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü