|
Balkanlar’dan Basra’ya-1
Soğuk savaş döneminin sona erip, iki bloklu sistemin çökmesi akabinde, neredeyse 19. Yüzyıl sonu/20. Yüzyıl başı dengelere doğru yeni bir eksen kayması görülmektedir. Doğu blokunun çözülmesi neticesinde Balkanlar'da, 20. Yüzyılda burada oluşan yapılar da çözüldü. Özellikle Yugoslavya'nın dağılması, sancılı ve uzun süren kanlı bir süreci beraberinde getirdi. Slovenya ve Hırvatistan'da baş gösteren iç savaş Bosna Hersek ve Kosova'da trajedi ve katliamlara dönüştü.

Türkiye'nin Balkanlarla/Rumeliyle 1913 ve 1924'te kesilen bağlarının yeniden tesisini gerektiren bir yeni statüko oluştu. II. Dünya Harbi sonrasında, Marxist ideolojinin oluşturduğu, ideolojik örtünün çekilmesi ile, Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi olan Boşnak ve Arnavut Müslüman halkları yeniden kendi kimlikleri ile ön plana çıktılar.

Ancak Türkiye'nin, yeni duruma uyum sağlayabilecek adımları atamamış olması, Tek-Parti döneminin resmi ideoloji statükosunun olağanüstü bir direnç göstererek uzun sürmesi, Balkanlara, Rumeli'nin Müslüman halklarına açılımını önemli ölçüde engelledi. Ayrıca, Türkiye'de Resmi İdeolojiye dayalı statükonun sahiplerinin ziyadesiyle ülkedeki Balkan/Rumeli kökenliler olması bu direnci daha da arttırdığı gibi, Balkanlara/Rumeli'ye yönelik gerekli açılımların önüne duvar gibi set çekti. Meriç'in ötesini uzak ülkeler olarak algılayacak derecede, Türkiye'yi, Meriç'le Aras nehri parantezine hapseden ideoloji, bu ideolojinin ağır baskısı Rumeli ve Balkanlarda Türkiye için oluşan fırsatları ve yılları heba etti.

Merhum Turgut Özal döneminde uygulanmaya başlayan bazı strateji ve politikaların da, sonrasında hemen önü kesilir. Özellikle, Türkiye'deki Rumeli/Balkan kökenlilerin büyük oranda bu yönde yeni adımlar atılmasının önünde engel teşkil etmeleri vahametin derecesini göstermektedir.

Oysaki, Türkiye'nin, kesinlikle maceralara atılmamak şartıyla, son 20-25 yılda Balkanlara/Rumeli'ye önemli açılımlar gerçekleştirmiş, güçlü bağlar tesis etmiş olması gerekirdi. Türkiye'de Rumeli kökenli statükonun, Balkanlarla/Rumeli ile bağların tekrar tesis edilip, güçlendirilmesi karşısında gösterdiği inanılmaz direnç ve karşı tutum bunun başlıca nedeni oldu. Ayrıca, Türkiye Hariciyesinin de bu statükonun en zirve noktalarda temsil edildiği bir yapı da olması en önemli âmillerdendir. Gerek, Rumeli kökenli statükonun, Rumeli'ye karşı bilinçli/ideolojik ve kronik kayıtsızlığı gerekse, Hâriciye statükocukuğu; Balkanlara yönelik orta ve uzun vadede stratejilerin geliştirilmesini büyük oranda önledi.

Halen de, Türkiye'de, Balkanlar/Rumeli'de ne yapılacağını bilmez bir durum gözlemlenmektedir. Henüz, geliştirilmiş ve yürüyen orta ve uzun vadeli bir strateji ve politika görülmemektedir. Özellikle, Boşnak ve Arnavut nüfusa yönelik yeterince adım atılabilmiş değil. Oysaki Türkiye'de, halen 10 milyon civarında Arnavut ve Boşnak nüfus yaşamaktadır. Türkiye bunu Rumeli'ye yönelik bir avantaja asla dönüştürebilmiş değil. Hatta bu nüfusla anavatanları olan Rumeli/Balkanlar ile güçlü bağlar dahi kesinlikle kurulabilmiş değil. Özellikle, Türkiye'deki Balkan/Rumelili nüfusun anavatanlarına olan ilgisi ile, bölgeye yönelik İtalyanların ilgisi karşılaştırıldığında karşımıza hiç de iyi bir tablo çıkmamaktadır.

Türkiye dış politikası, bu çemberleri kırmadığı, Rumeli/Balkanlarda, Arnavut ve Boşnak nüfusu merkeze almadığı sürece bu dönemeci dönebilme şansına sahip olamayacaktır. Türkiye'nin son 20 yıldır Mamuşa merkezli Rumeli politikası, Türkiye'nin Türkler dışında kalan bölgedeki Osmanlı bakiyesi, Arnavutlar başta olmak üzere, kalabalık Müslüman unsurlarla aralarında soğukluk hasıl olması dışında bir sonuç vermemiştir. Türkiye için elzem olan, Meriç'in ötesini görmezden gelen statükonun bağlarını tümüyle çözüp, kendi içindeki Balkan/Rumelili nüfusu Rumeli siyasetinde aktif duruma getirip, bu bölgede Arnavut ve Boşnak unsurunu merkeze alan yeni bir yol haritası çizmesidir.
#Türkiye dış politikası
#Arnavut
#Osmanlı bakiyesi
9 yıl önce
Balkanlar’dan Basra’ya-1
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?